Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.03.2006, 13:08

Üç Üstad / Mustafa İslamoğlu

Ah, ne kadar zor mutedil olmak! Denge, altın kural. Hatta, ilahî bir lütuf. Alemlere nur olan Kuran, bunun için ümmet-i Muhammedi vasat ümmetolarak niteler. Alemlere rahmet olan Nebi, bunun için Aşırı gidenler helak oldu der.

En yaygın dengesizlik, öncü insanlar konusunda yaşanan dengesizliktir. Genellikle sevenleri ifrata, sevmeyenleri tefrite sapar. Öncüler konusundaki dengesizliğin sebeplerinden birincisi, seçip ayıran mümeyyiz akla sahip olamamaktır. Mümeyyiz akla sahip olamayanlar müşevveş akla sahiptirler. Kafaları hakikat konusunda karışık, karmaşıktır. Hadler ve hudutlar birbirine karışmıştır. Ölçme ve değerlendirme konusunda ellerinde doğru bir mizan yerine, nalıncı keserleri vardır. Sevdiklerini ölçüsüz ve mizansız severler. Sevmediklerine ölçüsüz ve mizansız yaklaşırlar.

Dengesizler, elmayı seven cinsindense, yandınız. Size sadece elmayı sevdirmeye çalışmazlar, kurdunu da sevmeniz için bin dereden su getirirler. Yahu, elmayı seviyorum diye, kurdunu da sevmek zorunda mıyım? itirazınız işe yaramaz. Başlarlar elma kurdunun kerametlerinden dem vurmaya. Eğer elmayı sevmeyen cinsindense, yine yandınız. Bir kasada bir tane kurtlu elma gördüklerinde, koca kasayı çöpe boşaltmanız için başınızın etini yerler. Bari kurtlu olanı at, diğerlerinin suçu ne? uyarınız kâr etmez.

Bu iki tavrın da yanlış olduğunu, birinin ifrat, öbürünün tefrit olduğunu, bu ikisinin birbirini beslediğini anlatamazsınız. Mesela, çağırıp deseniz ki; Sen bir bebeği altı pis diye, kirli beziyle çöpe atan bir anne görsen, ne yaparsın? Veya: Sen bebeğini bağrına bastığın gibi, çişli bezini de bağrına basar mısın? Cevap bellidir. Dönüp desen ki: ışte senin yaptığın da budur, yine de anlamaz.

Ya da desen ki: Sen karpuzu kabuğuyla mı yersin? Veya: Kabuğu var diye, karpuzu da çöpe mi atarsın? Yahut da: Sen pirinç çuvalının içinde birkaç taş görünce çuvalı çöpe mi boşaltırsın? Veya: Pirincin içinden çıkan taştan bir şey lazım gelmez deyip onları da pişirip yemeye mi kalkarsın? Cevap bellidir. Yaptığın budur deseniz, yine de anlamaz.

Allah Rasulü sevmeyenlerinin şerrine karşı hassas olduğu kadar, sevenlerinin sevgiyi zehirlemelerine karşı da hassas olmuştur. Beklentisi nedir bilinmez, adamın biri, kavmin önderine yaklaşırken ona methiye dizme adetini, Rasulullaha karşı da sürdürmek niyetindedir. Daha uzaktan, Rasulullahı Ya hayral-beriyye! (Ey yaratıkların en hayırlısı!) diye selamlar. Övgülerinin arkasını getirecektir ki, duruma Allah Rasulü el koyarak onu susturur:O senin dediğin ıbrahim idi. Yine, Beni Meryem oğlunu uçurdukları gibi uçurmayın. Ben yalnızca bir kulum. Benim için Allahın kulu ve elçisi deyin! uyarısında bulunurken de, benzer bir titizliği sergiler.

Bir insanı sevmeyenlerinin şerrinden korumak, sevenlerinin şerrinden korumaktan daha kolaydır. Sevmediğini bilir, dolayısıyla söylediğine değer vermezsin. Fakat ya seviyorsa, sevdiğini iddia ediyorsa, onun şerrinden sevileni nasıl koruyacaksınız? ışte zor olan bu.

Zehirli sevgi sevilene bir zarar vermez, seveni mahveder. Örnek mi istiyorsunuz? ışte Hıristiyanların Hz. ısaya sevgisi. Bu sevgi, zehirlidir. Bir peygamberi ilahlaştıran sevgi nasıl masum olur? Buna, peygamberi peygambere rağmen sevmek dense yeridir. Bir başka örnek de Hz. Aliyi ilahlaştıran şiiliğin aşırı unsurlarıdır.
Ölümünün 46. yıldönümünde merhum Üstad Said Nursiyi nasıl ele almalı, nasıl anlamalı, nasıl anlatmalı?

Böylesine kafaların karışık, sınırların belirsiz, zihinlerin bulanık, ortamın puslu olduğu bir zamanda, bu suallere cevap vermek kolay değil. Bazen bilseniz de dile getiremezsiniz. Galat-ı meşhur sadece kelimelerde olmaz, kişilerin bilinmesinde de olur. ışte bu, durumların en kötüsüdür.

Eğer fırsat bulsaydım, arzu etseydim Üç Üstad diye bir eser kaleme alırdım. Fakat bunu yapmaya ne zamanım var, ne de gönlüm. Ama Üstadın şakirtlerinin ona böyle bir borcu bulunuyor. Bu borcu ödeyen biri çıkacak mı, göreceğiz. Üstadın kabrinin ğayba karışmasını, onun samimiyetine Allahın verdiği bir ödül olarak görmek gerek. şu zehirli ortama bakıldığında, aksi bir halde ne vahim şeyler yaşanacağını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Hz. ısa, Hz. Ali ve Hz. Hüseyinin kabirlerinin kayba karışması da, aynı sebep muvacehesinde değerlendirilebilir.

Nedir o üç Üstad?

Birincisi, sevmeyenlerin tasavvurundaki, insafsız eleştirilere, haksız ithamlara, dalalet ve tekfire kadar varan suçlamalara maruz bırakılan Said Nursi.
ıkincisi, gözü kapalı hayranlarının tasavvurundaki, zehirli sevgiye, şeyh uçmaz mürit uçurur tarzı ilgiye, aşırı yüceltmeye, efsaneleştirmeye maruz bırakılan Said Nursi.

Üçüncüsü, imanı uğruna bedel ödemiş, adam kıtlığında adam doğurmuş, hiç yatmadığı için bazen yanılmış, çok iş yaptığı için her insan gibi hata da yapmış, ama yaptığı hatalar ortaya koyduğu mübarek mücadele karşısında Ağrı dağı yanında çakıl taşı kadar bile etmeyen Said Nursi.

2

28.03.2006, 13:10

Birincisi sevmeyenlerinin, ikincisi müfrit sevenlerinin tasavvurundaki Said Nursi idi. Üçüncüsünü ise, eski ve yeni siyle hayatını imanına şahit kılan Said Nursi oluşturuyordu.

Söz sevmek veya sevmemekten açılınca, söz bitiyor. Çünkü sevgi
sorgulanamıyor. Ancak, sevmenin veya sevmemenin gerekçeleri sorgulanabiliyor. Bazen sevgimizde ölçüyü kaçırıyor, bazen de sevgisizliğimizde ölçüyü kaçırıyoruz.
Yüzyılımıza damgasını vurmuş isimlerden Ayetullah Humeyniye, yakınları, bir muhalifini şikâyet etmişler. Efendim, o devrimimiz hakkında ileri geri konuşuyor, insanları kışkırtıyor vs. demişler. Humeyni, Olabilir demiş, Muhalefet etmek herkesin hakkıdır. Bu kez en yakınlarından biri, Ama o sizi sevmiyor demiş. Ayetullahın verdiği cevap herkesin kulağına küpe olası cinsten:

ımanın şartları arasında, beni herkes sevecek diye bir madde yok.

Doğrudur da, sevmenin bir ölçüsü ve âdâbı olduğu gibi, sevmemenin de bir ölçüsü ve âdâbı vardır. Mesela birini sevmiyorsunuz diye onun hakkına tecavüz edemezsiniz. Onun izzet ve şerefiyle oynayamazsınız. Onun hakkında yalan, iftira, karalama, tahkir ve tezyife başvuramazsınız. Onu küçük düşüremezsiniz.
ımanın şartları arasında Merhum Üstadı sevme şartı yoktur elbette. Fakat Üstad da dahil, her müminin imanını sevmek müminliğin şanındandır. Efendimiz demiyor mu ki Birbirinizi sevmedikçe kamil mümin olamazsınız, tam iman etmedikçe cenneti bulamazsınız diye?

Sevmeyenler, Said Nursinin eserlerinin kaynağını açıklarken kullandığı şu gibi cümlelere takılırlar: Nur risaleleri, ne şarkın malumatından ve ilimlerinden, ne de garbın felsefe ve bilimlerinden alınmamıştır. Belki semavî olan Kuranın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir. Buna yazdırıldı, söyletildi, ..içinde izaha muhtaç yerler olmakla birlikte bir bütün halinde kusursuz ve noksansızdır, Kitab-ı Mübindeki ayetlerin ayetleridir gibi kapalı ve açık ibareler de eklenebilir.

Bu tür sözler, aslında yoruma açık sözlerdir. Bazı cümlelerin maksadını aştığı kabul edilse dahi, hüsn-i zan ile yaklaşan kimse bu sözleri, yine Üstadın şu tür sözleri ışığında anlamalıdır: Sözlerdeki hakaik ve kemalat, benim değil Kuranındır ve Kurandan tereşşuh etmiştir. şahsen ben böyle anlamayı tercih ederim. Ömrünü küfür ve ilhad ile mücadeleye adamış bir âlim ve âbidden esirgenen bir hüsnü zan, kimin işine yarar ki?

Onun Âyetul-Kubrâ risalesinin adını Hz. Alinin koyduğunu söylemesi, Mehdinin geliş tarihini Tevbe 32den yola çıkarak cifr yöntemiyle hesaplaması (I. şua) vb. gibi cifr (veya ebced) yoluyla yaptığı yorumları değerlendirme de böyledir. Bu gibi şeyler tekfir ve tadlile mesnet olamazlar. Üstad kendisinin hatasız ve masum olduğunu söylemez ki. Bizzat kendisi risalelerin birçok yerinde hatalarını ve kusurlarını itiraf eder. Okurlarından, risalelerdeki güzelliği Kurana, kusurları kendisine vermelerini ister.

Esasen, onu sevmeyen muhalif ve muarızlarının söylemlerini keskinleştiren unsurlardan biri de, kendisini Üstada nisbet eden müfrit taraftarların aşırı tavırlarıdır. Bazıları yine cifr yöntemiyle kalkıp onun adını 800 yıl önce vefat etmiş olan şeyh Abdülkadir Geylaninin şiirlerinde bulur. Edip Yükselin M. Kemal Paşanın hayatında bulduğu 19 Mucizesi ne kadar ciddi ise, bu da o kadar ciddi olabilir. O Mehdinin kendisinden sonra geleceğini söylemesine rağmen, kendisini ona nisbet edenler içinde Üstadı bire bir Mehdi-i Muntazar olarak gören guruplar vardır. Onun hayatına değil, kitaplarına talip olan çoktur. Onun eserleri, kimi zaman, bereketli hayatını saklamak için bir perde gibi kullanılabilmektedir.

Özetle, onun müfrit taraftarları tarafından ortaya konulan bu gibi aşırı örneklerin ona mal edilmesi, insaf ve vicdanla ne kadar bağdaşır?
Her büyüğün ardından, onu uçuran, mitleştiren, efsaneleştiren, hatta onun sırtından geçinen, onun mirasına konup onu tüketen, onu üreten bir balarısı olmak yerine onu tüketen bir sinek olmayı içine sindirenler çıkar. Bu her meşrepte, mektepte, çizgide bulunur. Ancak, bir değeri istismar edenlere bakarak o değeri gözden düşürmeye kalkmak, yalancı peygamberleri gerekçe göstererek Peygamberlik kurumu hakkında kıymet biçmeye kalkmak gibidir.

Üstadın samimiyetini Allah ödüllendirmiştir. Ardında bıraktığı mücadele ve müktesebat, bunun en büyük şahididir. Onun yaktığı meşale, elden ele, dilden dile, yürekten yüreğe geçerek ufukları tutmuştur.

O Meşrutiyet ilanında Selanikte ahrar adına nutuk atarken de samimiydi, Volkan sayfalarında ıttihatçı çetelere ateş püskürürken de& O, şeriat ısterük! diye ortalığı birbirine katan Avcı Taburlarına nasihat ederken de samimiydi, Divan-ı Harb-i Örfide idamla yargılanırken de. Savaş yıllarında, siyaset kazanının kaynadığı Ankarada; Paşa, Paşa! Namaz kılmayan merduttur!..diye celallenirken de samimiydi, Vandaki mağarada uzlete çekilirken de. şeytandan ve siyasetten Allaha sığınırım derken de samimiydi, Menderesi desteklerken de&

Kendini davasına adamış erlerin hayatı, savaş meydanına benzer. Barışta yapılınca cinayet olan, savaş meydanında kahramanlık olur. Tıpkı, onun ıslâm Birliği meselesinde selefleri arasında saydığı Cemaleddin Afgani gibi, muhalefet ettiği Musa Carullah gibi, Mehmed Akif gibi. Bu yiğit insanlar tutarlı olma kaygısıyla değil, yangından can kurtarma kaygısıyla hareket etmişlerdir. Ruhu şad, mekanı cennet, taksiratı af olsun.

MeRCaNDeDe

Stajyer

Mesajlar: 119

Konum: ıstanbul

Meslek: Hamal

  • Özel mesaj gönder

3

28.03.2006, 13:35

Bugünler Nur Talebelerinin sabır dönemlerinden bir zaman dilimi sanırım.

şimdi Üstadı Peygamberimizin makamına koyuyormuşuz gibi bir hava estiriliyor.Oysa biz Efendimizi Said Nursi sevgisiyle tanıyoruz.Onun yazdıkları sohbet ve sözlerinden tanıyoruz.

Onun Allah Resulu SAV gibi yaşayışlarından ilham alıyoruz.

şimdi fitne Üstadın hatalarını bulmak görmek ile alakalı

şu hataları sıralayanların haline bir bakın gizli ayan işledikleri günahlar kendilerini rahatsız etse zaten başkasına kusur addetmeyecek kadar akıllı olurlar.

Bugün Mustafa ıslamoğlunu gerizekalı gören

Ona küfreden

Alimliğini sorgulayan

Yanlışını bulan çıkartan o kadar çok insan var ki

ışin ilginç tarafı hiçbiri NUR TALEBESı değil.

Çoğu selef dediğimiz alim dediğimiz kimseler.

Bizde Mustafa ıslamoğlunu karalayalım mı

HAYIR

Biz o kadar düşecek kimseler değiliz.

şu anda olan nedir.

Ortada büyük bir fitne var ve bu fitneye çoğu insan çanak tutmaktadır.Aslında üstadımızın dinsiz komiteler yada tehlikesinden bizleri korumaya çalıştığı oyunların yeni versiyonları sergilenmekte.

Bu insanlar ne yapmaya çalışıyor diye sorduğumuzda aldığımız cevaplar tatmin edici olsada onları Nur Talebelerine saldırmalarının önüne geçilmeyeceği bir gerçek zira anlamayana kör olana neyi ifade edeceksiniz ki..

Bütün bunları neden yazıyorlar.Oysa Üstadı karalamaya çalışan bir grub bir takım komitalar var biz bunlara karşı Üstadımızı savunmaya aldığımız açıkça ortada iken bize taassup ehli nazarıyla bakanları nasıl anlamalıyız.

Saldıran onlar savunmaya geçen biz.Fakat Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor gerçeğide ortada.Biz Üstadımızı anlatmaya kalkınca abartıyor oluyoruz.Oysa şimdiye kadar Nur Talebeleri hep müspet hareket etmişlerken bu saldırların anlamını çözmek mümkün değil.

Biz Üstadımı Peygamber makamına koymuyoruz ki

Onun hatalardan beri olduğunuda iddia etmiyoruz...

Hayatı boyunca bir tek kadına bile nazar etmeyen birini anlatmanın

Hayatı boyunca işkence ve hapishanelerle boğuşmuş birinden bahsetmenin...

Bugüne ışık tutan benden değil Kuran'dandır dediği hakihatleri izhar etmenin...

Diyalog konusunda engün derin ve geleceğe ışık tutan fikirlerinden bahsetmenin...

Ve onun söz ettiği herşeyin bu asırda aynen yaşandığını göstermenin...

Adı mı taassub...

Eğer biz desek ki hak olan meslek sadece bizimkidir haklılar...

Biz desekki şu hizmet hatalı bu adam sapıtmış bunun mesleği hak değil haklılar...

Biz desekki filan yanlış falan yanlış o yalancı bu yalancı gene haklılar...

Buna rağmen söylediğimiz yapmadığımız kimseyi kötülemediğimiz bir ortadam bize saldıranlara cevap vermenin Adımı Taassub.

Onun hatalarını araştırıp kamuoyuna sunmaya çalışan ahmaklarlarda yarışmıyoruz.

Peki dertleri nedir bu insanların?

Bizim sevgimiz muhabbetimiz neden bu kadar rahatsız ediyor.

Haftanın tüm günleri Tüm Türkiyede ve Tüm Dünyada Sohbetsiz gün geçmiyor.

Her semtte birden fazla Nur Talebesi öncülüğünde evlerde sohbetler düzenleniyor.

Tesbihatsız Namaz kılındığı görülmemiş duyulmamış....

Namazlardan sonra ıman kurtarma adına yapılan sohbetlerden hiç taviz verilmemiş

Her Nur Talebesi günde en az 30-45 dakika Risale okumayı ihmal etmemiş....

Herşeylerini geride bırakarak Allah Resulunu anlatmak Allahı anlatmak için ülkelerini rahatlarını eşini dostunu terketmiş..

Birinin imanını kurtarmak için gecesini feda etmiş

Teheccüdlerini ihmal etmemiş.

Pazartesi Perşembe günleri oruç tutmayı vazife bilmiş

Evvabini Duhası Teheccüdü olan...

ıla ahir saymakla bitiremeyeceğimiz kullak hakkını Allah için yapmaya çalışmıi bu mütevazi insanlarla alıp veremedikleri nedir.

Allahın makamında görüp yerden yere vurma küstahlığını yapanların haddi hukuku nedir.

Bugun bizim imtihan günümüz.

Sadakatimizi ispatlayacağımız gündür bugün...

Üstadımıza sadakatimiz tüm zerratımızla sunuyoruz.
Bir Savaşçıdır Kalbim...

4

28.03.2006, 15:06

ama şuda var....

tasavvuf yolunda bir takım aşırılıkları eleştirip,aynı aşırılıkları kendimizinde göstermemesi gerekir....aksi takdirde değişen sadece şeyhin ve tarikatın ismi olur...ki bu yol cemaat yoludur ve şeyhi bulunmamaktadır...

MeRCaNDeDe

Stajyer

Mesajlar: 119

Konum: ıstanbul

Meslek: Hamal

  • Özel mesaj gönder

5

28.03.2006, 15:44

Nur Talebeleri kimsenin mesleğini eleştirmez bilakis dua eder.
Bir Savaşçıdır Kalbim...

6

28.03.2006, 22:06

Birsey soracagim kardesler cevap verin insallah..mustafa islamoglunu severiz kitaplarinida cok okuduk zamaninda...simdi ben bu kardesimizde bir degisiklik görüyorum ,Allaha siginiyorum yanlis birsey düsünmekten ama kardesimiz acaba biraz dengesinimi kayb etmis..hareketlerinde hal ve tavrinda biraz acaiblik var ,konusmasindada ..bana Hasan mezarciyi hatirlatiyor oda böyle baslamisti ,simdi durumu nedir bilmiyorum onun ama sanki birseyler olmus..cevap bilen varsa yazsin yoksa banami öyle geliyor...öyle birsey varsa Allah c.c en kisa zamanda iyi etsin insallah..
Ümitvar olunuz..

7

29.03.2006, 06:39

mercandede kardeşimiz bu konuda gereli cevabı vermiş.
allah razı olsun.

"bizler muhabbet fedalieriyiz, husumete vaktimiz yok" prensibince mezkur yazara da bir şey demiyoruz.
ama bir çok noktada aynen kendi yazısında yazdığı ifrat ve tefrite düşmüş.

Ne diyelim Allah alimlerimizin idrak ve anlama kabiliyetlerini arttırsın.

bu konuyu uzatmaya gerek yok. bu nedenle kilitliyoruz.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir