http://www.yeniasya.com.tr/2006/03/27/resim/01c.jpg
Ahlâk konusunun beş ayrı masada ele alındığı kongrenin sonuç bildirgesi öncesinde konuşan Yeni Asya Gazetesi ımtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, günümüzün problemlerinin ahlâkî çöküntüden kaynaklandığını vurguladı. Kutlular “Bizi bugünkü hale düşüren imanın zaafa uğramasıdır. Bugün insanlık maddî yönden terakkî ediyorsa da, manevî yönden bir buhranda olduğu ortadadır. Bediüzzaman bu konuda bizlere bir reçete bırakmıştır” şeklinde konuştu.
Risâle-i Nur Enstitüsü’nün düzenlediği III. Ulusal Risâle-i Nur Kongresi dün sunulan sonuç bildirgeleriyle neticelendirildi. Ahlâk konusunun beş ayrı masada ele alındığı kongrenin sonuç bildirgesi öncesinde konuşan Yeni Asya Gazetesi ımtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, günümüzün problemlerinin ahlâkî çöküntüden kaynaklandığını vurguladı. Kutlular, “Bizi bugünkü hale düşüren imanın zaafa uğraması sonucu hayata tatbik edilmemesidir. Bugün insanlık maddî yönden terakki ediyorsa da mânevî yönden bir buhranda olduğu bir vakıadır. Bediüzzaman bu konuda bizlere bir reçete bırakmıştır” şeklinde konuştu. Kutluların konuşmasının ardından söz alan I. Masa temsilcisi Prof. Dr. Musa Kâzım Yılmaz, Ahlâkın kaynağının din olduğunu vurguladı. “Din, insanî değerleri ortaya koyar ve insana o değerlere bağlı kalarak yürüyebilme iradesi kazandırır. ınsan o değerleri kendi özünde ve vicdanında bulur. Dinin kazandırdığı irade ile o değerleri hayata geçirme bilincini ve gücünü kazanır” diyen Yılmaz Bediüzzaman’ın da Kur’ân ve sünnete dayalı bir ahlâka vurgu yaptığını ifade etti. KAMUSAL ALAN DA DEVLETE AıT BıR ALAN DEğıLDıR “Kamusal alan ve Ahlâk” konusunun tartışıldığı ikinci masanın temsilcisi Avukat Kadir Akbaş da, “Kamusal alan sosyolojik bir kavramdır ve bu anlamda kamu devlet değildir, kamusal alan da devlete ait alan değildir. Devletin kamusal alandaki görevi özgürlükleri korumak ve kamu düzenini sağlamaktır” dedi. Bu zamanda ahlâksızlığa gösterilecek en güzel tepkinin güzel ahlâkı hakkıyla yaşamak ve temsil etmek olduğunu vurgulayan Akbaş Bediüzzaman’ın “Eğer biz ahlâk-ı ıslamiye’nin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle ıslamiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de ıslamiyet’e dehalet edeceklerdir” ifadelerinin gerçekleri ortaya koyduğun söyledi. Akbaş, Bediüzzaman’ın ayrıca, toplumsal barış ve mutluluk ancak faziletli bir toplumla mümkündür, faziletlerin ve ahlâkî tutumun egemen kılınabilmesi modern çağda tekrar kutsal kaynaklara yani vahiy ve sünnete dönüşle mümkündür, vurgusunda bulunduğunu ifade etti. ızafi ahlâk kavramının bir kılıf olduğunu söyleyen Akbaş, “Bir toplumda, ideal ahlâk ile reel ahlâk ölçüleri arasındaki fark arttıkça toplumda çöküş de artıyor demektir. Postmodernizmin ahlâk anlayışı olarak nitelendirilebilecek ‘izafi ahlâk’ kavramı olsa olsa ahlâkî bozulmanın bir kılıfı olabilir. Müslüman toplumlarda değişken, belirsiz veya rölatif değil, esasen değişmez ama farklı çağ ve coğrafyalarda farklı tezahürler gösterebilecek ahlâkî temellere ve normlara ihtiyacımız vardır” dedi. AHLAK SORUMLULUK BıLıNCıNDE OLMAYI KAPSAR Üçüncü masa temsilcisi Psikiyatrist Dr. Reha Fırat da, “Ahlâkın özgür irade sahibi olan insanın bu iradeyi kullanırken yaratıcı ve yaratılana karşı sorumluluklarının bilincinde olmasını kapsadığını” söyledi. ınsan haklarına tam riayet başta olmak üzere hayvanlar, diğer canlılar ve tabiat dokusuna zarar vermemek, zorunlu olmadıkça doğal yaşama alanlarını ve biçimlerini tahrip etmemek ve korumak ahlâkî davranışın temel gerekleri olduğunu belirten Fırat, “Adalet ve hukuk önünde tam eşitlik Bediüzzaman’ın ahlâk anlayışının en temel özelliklerinden biridir ve özellikle bireyin hukukunu kayıtsız şartsız koruma ve savunma anlayışı üzerine oturur. Özgürlüklerin kısıtlanması ahlâkî sorunlar doğurur” dedi. Fırat ayrıca, Bediüzzaman’ın “Gözümde ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu var…” cümlesini hatırlatarak, Nursi’nin Yaratıcı ile olan ilişkisini ceza-ödül ekseninde değil, daha üst düzeyde içselleştirdiğini ifade etti. BıLıM VE AHLAK MASASI SONUÇ BıLDıRGESı Bilim ve Ahlâk konusunun tartışıldığı dördüncü masasının sonuç bildirgesini sunan eğitimci Yusuf Sönmez, “Bilim dünyasının karşısında duran en önemli problem olaylara ve varlık âlemine bakışından kaynaklanmaktadır. Risâle-i Nur da, Allah’ı anlamada ve anlatmada doğrudan Kur’ân’dan alınan bir yöntem sunmuştur” dedi. ınsanın, ilâhî normlar içinde kaldığı sürece hayatın bilim ve ahlâk alanı dahil, hiçbir alanında sorun çıkmadığını vurgulayan Sönmez, “Ne zaman, insanlık bu çizginin dışına çıkmış, işte o zaman hayatın alanları birbirinden uzaklaştırılmış ve yeni tartışma alanları açılmıştır” dedi. EVRENSEL AHLAK ıLKELERıNı KUR'ÂN ÇıZıYOR Evrensel Ahlâk ve Kur’an konusunun ele alındığı beşinci masanın temsilcisi Dr. Atilla Yargıcı da “ınsanların akılları ve tecrübeleriyle tesbit ettikleri evrensel ahlâk ilkelerinin sınırlarını en ayrıntılı bir şekilde Kur’ân çizmektedir” dedi. Kur’ânın tesbit ettiği evrensel ahlâk ilkelerinin insan fıtratına, vicdanına ve kainattaki umumî işleyişe de uygun olduğunu söyleyen Yargıcı “Insanın kulluk bilinci içinde yaşaması, iyi ahlâklı bir insan olmasını doğurur. Bu da bireyi, aileyi ve toplumu mutluluğun zirvesine çıkarır” tesbitinde bulundu.
Naciye Kaynak - Hasan Hüseyin / ıSTANBUL
27.03.2006