Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

alisaid

Stajyer

  • Konuyu başlatan "alisaid"

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

1

20.01.2006, 16:50

İstikbal inkilabı içinde ,en yüksek gür seda islamın sadası

بِا سْمه سبْحانه وان من شئ الاّيسبّح بحمده

Aziz, Muhterem ve Kıymetli Kardeşlerimiz,
ıtttihad ılmi Araştırma Heyeti(www.ittihad.com.tr ) tarafından çok değerli ve muhterem ağabeylerimizin ,kardeşlerimizin Risale-i Nurdan derleyerek hazırladıkları “Bida ve şeair” isimli çalışma, bizler açısından gerçekten çok istifadeli oldu..hayat-ı içtimaiyyede karşılaştığımız sıkıntılara,hastalıklara ve marazlara karşı ilaç yerine geçti elhamdulillah...Allah hazırlayan ve emeği geçenlerden ebediyyen razı olsun..bu minval üzere hareket ederek yine içtimai ve siyasi hayatta karşılaştığımız sıkıntılara, meselelere, marazlara bir nebze işaret edip, çare aramak nevinden acizane hazırladığımız bir çalışmayı siz dikkatli kardeşlerimizin görüş ve mütalaarına arz ediyoruz..dersine çalışmış bir talebenin üstadlarına yaptığı çalışmayı arz edip hata ve sonuçlarını beklemesi nevinden bizde şahsi görüş ve mülahazaların hatadan, kusurdan ari olmadığının bilincinde olarak, sizlerden değerli fikir ve görüşlerinizi istirham ediyoruz.
Siyaset gibi çok tartışılan ,hassas ve kırılgan bir konuda görüş belirtmek gerçekten insanın aklını, kalbini ve ruhunu tedirgin ediyor.. Siyasetin fitneler ve bid'alarla kurumuş, kavrulmuş çölünde, nurdan damlaların ,kurumuş toprakları sulama mücadelesi maalesef günümüz şartlarında buharlaşıp kayboluyor, muvaffak olamıyor.. Nur ve rahmet kevserinde, barajında yeterli miktarda su biriktirilmeden, engebeli arazileri ve yüksek dağları aşacak geçiş tünelleri açılmadan, sulama kanalları döşenmeden, arklar yapılmadan, gerekli pompa ve donanımlar techiz edilmeden sadece şahsi gayretlerle teşkil edilen su damlacıklarının başarılı olamayacağı gerçeği apaçık ortadadır..
1-Siyasetten uzak durmak:
Siyasetin fitne ve belalarından uzak durmakla ilgili olarak, yine ıttihad ılmi Araştırma Heyeti tarafından hazırlanan derlemeler bizlere yol gösteriyor.
http://www.ittihad.com.tr/siyasetten%20uzak%20durmak%20esasi.htm
13- «Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu ka¬dar, siyasete ve idare işine ve hükû¬metin icraatına ka¬rışmamak bir düstur-u esasî¬leridir. Çünki halisane hiz¬met-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.» (şualar sh: 362)
14- «Nur şakirdleri, hiç siyasete karışma¬dı¬lar, hiç¬bir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her ta¬ifede muhtaçları ve sahibleri var. Tarafgirlik gire¬mez. Yalnız küfre, zendekaya, da¬lâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minle¬rin uhuvveti esastır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 180)
15- «Elhamdülillâh, siyasetten tecerrüd sebe¬biyle, Kur’anın elmas gibi hakikatlarını propa¬ganda-i siyaset ittihamı altında cam parçaları¬nın kıymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmas¬lar kıymetlerini her taifenin naza¬rında par¬lak bir tarzda ziyadeleştiriyor.» (Mektubat sh: 48)
16- «Nur Risalelerinin ve Nurcuların siya¬setle alâ¬ka¬ları yok ve Risale-i Nur, rıza-i ılahîden başka hiç bir şeye âlet edilmediğinden, mümkün ol¬duğu kadar Risale-i Nur’un mensub¬ları, içtimaî ve si¬yasî ce¬reyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını ehl-i dalâ¬letin tecavüzatından muhafa¬zaya çalıştıkları için, ruh u ca¬nımızla onları takdir ve tahsin edip on¬larla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset nokta¬sında değil. Çünki iman dersi için gelenlere ta¬rafgirlik naza¬rıyla bakılmaz. Dost düşman derste fark et¬mez. Halbuki si¬yaset tarafgirliği, bu manayı zede¬ler. ıhlas kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz iş¬kencelere ve sıkıntılara ta¬hammül edip Nur’u hiç bir şeye âlet etmediler. Siyaset to¬puzuna el atmadı¬lar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 35)
17- «Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki: Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i ze¬mindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dün¬yevî merak-aver mes¬’e¬lelere bakıp, vazife-i bâkıyenizde fütur ge¬tirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Mes’elesini çok defa okuyunuz, kuvve-i maneviyeniz kı¬rılmasın.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 43)
18- «Evet bu zamanda siyaset, kalbleri if¬sad eder ve asabi ruhları azab içinde bırakır. Selamet-i kalb ve isti¬rahat-ı ruh istiyen adam, siyaseti bırakmalı.» (Kastamonu Lâhikası sh: 122)
19- «Gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve ha¬kiki vazife-i insaniyeti ve âhireti unuttu¬racak olan en geniş daire ise, siyaset da¬iresidir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 56)
2- Siyasetin kizble sıdkı birleştirmiştir
Evet yıllardır şeytani güçlerin ve gizli ifsat komitelerinin ve dünya hakimiyetini elinde bulunduran değişik isimdeki siyonist locaların, derneklerin ,klüplerin telkin etmesiyle sıdk ve doğruluk yalanla, kizble birbirisine karışmış, hatta siyaset sihirbazlarının elinde yalana, zulme, haksızlığa hak namı verilmiştir..

ınsanların bilinçaltlarına sürekli olarak yalan haberler üflenmekte, kamuoyları sürekli medya, gazete, internet, tv, gsm gibi haberleşme vasıtaları kullanılarak yanıltılmakta, korkutulmakta veya maneviyatları, ümitleri sarsılmakta adtea manen bir divaneye döndürülmektedirler...
http://www.ittihad.com.tr/cihad.htm den yapılan aşağıdaki derleme keskin akıllara rehber oluyor...
“Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.” M:471
Aynı manada ve yarı manzum şöyle bir beyan da var:
“Zaman olur zıd zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafız, mânanın zıddıdır. Adalet külahını, zulüm başına geçirmiş. Hamiyet libasını, hıyanet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazaya, bagy ismi takılmış. Esaret-i hayvanî, istibdad-ı şeytanî, hürriyet nam verilmiş. Zıdlarda emsal olmuş, suretlerde tebadül, isimlerde tekabül, makamlarda becayiş-i mekânî...” (S.707)
Yukarıdaki iki parçada geçen “hıyanet”, yani önce müslüman olup veya müslüman görünüp sonra ıslâma açık veya sinsice muhalefet etmek manasını ifade eder. “Bağy” dahi isyancı ve bozguncu manasındadır. “Esaret”ten de, nefis ve şeytanın isteğine uygun sefih yaşamak manası kasdediliyor. Bu ikazda, zulm’e adalet; hıyanete hamiyet diyerek hakikatlar tersyüz edilip efkâr-ı umumiye aldatılmak istendiğine dikkat çekiliyor.
Yani sinsi nifak cereyanı, ıslam dünyasına atfen vahşilik ve saldırganlık gibi kasıdlı isnadlarla propagandalar yaparak efkâr-ı beşeriyeyi şaşırtmakla müslümanların aleyhine geçirmek isterler. Hatta saldırgan, saldırganlığını örtmek için karşı tarafı saldırganlıkla suçlama yaygarasını yapar.
Hem yine Hazret-i Üstad, bu zamanda mevcut hâkim cereyanlar, geniş dairedeki dinî faaliyetlere hulül ederek faaliyetlerini kendi maksadına çevirdiğine dikkat çeker. Ezcümle bir mektubunda şöyle der:
“Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” K: 90
Yani ki, hakiki beklenilen ve ıttihad-ı ıslamın mümessili olacağı bildirilen zat dahi bu zamanda yani ıslam ordularına sahib değilken faraza gelse, ifsad cereyanlarına alet olmamak için geniş dairedeki asıl vazifesinden feragat edecek diye nazara verilen mezkür mesele cay-ı dikkattır ve ârife işaret kâfidir deriz.
3- Siyasette tercih olayını tasvible karıştırıp hata yapmamak
Merhum Hulusi Ağabeyimizin(K.S.) tesbit ettiği üzere uhuvvetini geliştirmeyenin marifeti ve ihlası da gelişmiyor maalesef.. .ve siyaset konusunda tasvip ve tercih olayını asla birbirine karıştırmamalıyız..bu konuda hataya düşmemek ve yanlış ypmamak açısından, Merhum Zübeyr Ağabeyimiz(Allah Rahmet eylesin) Muhterem Üstadımızdan ders aldığı ve hususi hizmet sırlarına vakıf olarak cemaatin meşvereti ve bir çok kıymetli ağabeyimizin himmetiyle hazırladığı ve uygulanması için üzerinde titrediği ve hayatının en değerli zamanlarını sarfettiği nurani ilkeleri , prensipleri, hizmet metodları bizler için çok iyi ve değerli bir rehberdir.
Merhum Ağabeyimiz tarafından hazırlanan 19 maddelik gazete ile neşriyat ve hizmet prensiplerinde ;
Madde-15: ıstişarenin adabına son derece riayetkar olunacak. Müdavele-i efkâr ve istişare esasında cahillerin sıfatı olan laftan kuşkulanma, alınma, evham etme, kızıp tehevvüre gelme, bağırıp çağırma gibi amiyane şeylerden son derece içtinab edilecektir. Kanaatlara hürmet, muhabbet ve müsamaha bu kimselerin şiarı olacaktır.
Madde-16: ıstişaredeki kimseler namına, onlardan habersiz olarak, is¬tişare dahil bir kimse, başkalarınca sorulacak herhangi bir şeye, tek başına cevab veremez. Not alır, gelir istişare edeceklerle istişare eder.
Madde-17: ıstişaredeki reyler arz ve izhar edilirken, indî, şahsî veya sair meslek, meşreb ve cereyanlardan mülhem şeyler söylenmekten kaçınılıp delil ve me'hazden, Risale-i Nurun meslek, meşreb ve tarzından ilham alınma¬ya çalışılacak ve rızay-ı Îlahi ile hareket edilecektir.
Madde-18: Dine hizmet gayesiyle olanlarla görüşüp konuşmalarda, başka cereyanlarda görünen iftira ve ittihamlarla, şöhretperestlik ve maddi menfaatlar gibi gayet çirkin manalar verilmiyecek. Mesleğimiz hüsn-ü zandır. Biz Müslümanız aldanırız, aldatmayız.
Madde-19: ....Bütün hadisat, hiç bir zaman bizleri üzmeyecek, bunları Allah'ın ren¬gârenk birer tabloları kabul edeceğiz. ınsanlar âlemi, ağaçlar âlemi, hayvanat ve nebatat âlemleri nasıl zamanı geldikçe tebeddül ediyorlar, zahiren hoşumu¬za gitmiyen şeyler de zamanı geldikçe değişecektir.”
prensipleri yer almaktadır..

Siyasetin ve hayat dairesinin içersinde yer alan değişik meslek ve meşrep mensupları için bu hakikatlar halen geçerliliğini devam etirmektedir.

4-Bidalardan ve Fitnelerden uzak durmak

Hizmet alanında ifrat ve tefritler her zaman uygulayan hizmet erbabını hataya sevk etmiştir....bu yüzden bir cemaat bir hizmet alanında özellikle siyaset ve hayat dairesinde ifrat ediyorsa diğeri de ona kızıp ne onu taklit etmelidir, ne de onlara kızarak Risale-Nurun asli menbasının dışında değişik bir çığır açmalıdır.. hayatı içtimaiyyenin yalan ve kizb ateşiyle kurumuş, bida ve fitne sularıyla beslenmiş, Nurdan, Hidayetten, ıslamdan uzaklaşmış şartlarında, Kuran ve Risale-i Nurun ölçülerine azami ölçüde, muhakkak surette riayet edilmeli ve uyulmalıdır..zulme, haksızlığa ,fitneye, bidalara ve bir takım adaletsiz uygulamalara rıza göstermek, hatta onların bir parçası olmak, sahsi menfaat için nurları ve islamı alet etmek, basamak yapmak oldukça tehlikelidir...bu durum her zaman şefkat tokadını da beraberinde getirir..başlangıçta taraftarlık gösterenler,o cereyana karşı muhabbet besleyenler farkına varmadan zamanla bu zulümün tam ortasında yer alabilirler..ve itikadende zulma rıza göstermek de zulümdür..
“Bu asrın acib bir hassasıdır. (Haşiye) Bu asırdaki ehl-i ıslâm'ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlîcenabane afvetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalalet ve tuğyan; safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşdidine kader-i ılahiyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler. Evet elması bildiği (âhiret ve iman gibi) halde, yalnız zaruret-i kat'iyye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer'iye var. Yoksa küçük bir ihtiyaçla veya heves ile veya tama' ve hafif bir korku ile tercih edilse; eblehane bir cehalet ve hasarettir, tokada müstehak eder. Hem âlîcenabane afvetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini afvedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen canilere afuvkârane bakmağa hakkı yoktur, zulme şerik olur.” K:25
---------------------------
(Haşiye): Yani elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.

5- Hayat-ı içtimaiyyenin bozulup güvenilmez hale gelmesi

Nurun saff-ı evvelinden birinci talebesi ve ihlas kahramanı merhum Hulusi Ağabeyimiz(K.S.) tarafından aşağıda yapılan tesbitler bizlere hayat dairesinde çok güzel yol göstermektedir..

"Bu asırda ıslam âlemi çok perişan, iş ciddiyeti, yaşam ciddiyeti yok. Yirmi kişiden ancak bir iki kişiye itimat edilebiliyor. Yüzde doksanı itimatsız. Güven yok. Ben böyle söylerken biraz mübalağa olsa bile, camide evliya, ticarette eşkıya gibi olanlar, nasıl çarpayım, çırpayım diye uğraşır. Parası yok, sıkıntılı adam, geliyor ödünç istiyor. Karz-ı hasen. Aynı kedi gibi. “Söz veriyorum, şu kadar istiyorum, şu zamanda vereceğim.” Zaman doluyor gelmiyor, gidiyorsun, kedi olan o kişi aslan kesiliyor. “Ne oldu, kıyamet mi koptu, veririz, Allah’ın günü bitti mi?” diyor. Doğruluk şart, hayatın bütün ünitelerinde sıdkın, doğruluğun esas alınması lazım.

Hele siyasette lafızlar ters dönüyor. Vaad ediyor, vaad ettiği iş olmuyor. Cemiyetin kayyumu olan değerlerde dehşetli erozyonlar var. Bakın sahabeler bir gün, taaccüp manasında soruyorlar: “Acaba Müslüman korkak olabilir mi?” Efendimiz buyuruyor ki: “Olabilir.” ıkinci bir soru tevdi ediliyor: “Müslüman cimri olabilir mi?” Evvela şunu söyleyeyim. Sahabe ne diyor, “Anam, babam, canım sana feda olsun, ya Resulullah” diyor. Bu korkmamaktır. şimdi cimriliğe gelelim. Fisebilillah nefsini verecek, enerjisini verecek, hayatını verecek, malını verecek, izzetini, servetini fisebilillah verecek. O zaman cimri olabilir mi? Fakat “Olur” deniyor. “Peki ya Resulallah, Müslüman yalancı olabilir mi?” Buyurdular: “Müslüman yalancı olamaz.”

Bugün küfrün esası yalandır. Küfür yalancılık üzerine kurulmuş, Müslüman yalancı olmaz ve olamaz. Cemiyet hayatımızın mânevî bekâsı onlar olduğu zaman Cennet vardır. Onlar olmadığı zaman hiçbir şey yoktur. Hayatımızın bekası, her şeyin devamı o şeyin zâtından daha kıymetlidir.

ıslâmiyetin devamı, ıslâmiyetin bekası için üç şart sayıyor. Biri iman, biri sıdk, biri tesânüt. Bakın iman işin kayyumu, esası odur. O varsa herşey var, o yoksa hiç bir şey yok. Bütün kâinatın sahibi ve mâliki olan tek bir Allah’a itikat ve ibadet bu bir. Sen cemiyet hayatını düzeltmek mi istiyorsun? Sağlıklı bir içtimâî yapı mı istiyorsun? Evvela imanı kalplere, gönüllere nakşet. ıman hizmetine koş. Çünkü o varsa her şey var. O yoksa hiçbir şey yok. Saadet-i ebediyenin anahtarı imandır. Ön şartı nedir? Yine imandır. Ebedi hayatı kazanmaktır. ıki sıfat sayıyor, biri tesanüt, biri sıdk. ıçtimaî hayatında kayyumu sıdktır, doğruluktur. Müslüman doğru olacaktır. "

6- ıhlas esas alınmalıdır

Bu devirde ne fitneye, ne şerlere, ne haksızlıklara, ne de bidalara taraftar olamayız..sadece oy sandığında en az zarar verenlerden birisi tercih edilir o kadar..sonrasında tercih edilen fırka beklenilen görevleri yapmazsa , ahdine sadık kalmazsa mesuliyet onlara aittir..mahşerde hesap sormak da Rabbül Aleminin vazifesidir..

Oy kullanırken yapılan tercih asla bizi o siyasi cereyanı tasvibe yöneltmemelidir..aksi durumda süfyanın ve deccalın hakimiyetine aldığı cereyanlara tabi olmak ve onların oyunlarına alet olmak, onların ipleriyle oynamak, onların cereyanlarına kapılmak ve tuzaklarına düşmek ve süfyani hareketin, cereyanın bir parçası olmak tehlikesi vardır..değişik platformlarda medyada, tartışma ortamlarında, forumlarda , e-mail gruplarında yanlış gördüğümüz uygulamalar ve icraatlar konusunda yetkilileri münasip bir lisanla ve kavli leyyinle uyarabiliriz, ikaz edebiliriz..sonuçta unutmayalim ki Cenab-ı Hak istemeseler de ehl-i dünyayı, günahkar, kararsız, nakıs ve hatalı insanları da bu davaya hizmet ettirir..ihlas esas alındığında neticede hak ve doğruluk her zaman galip gelir..
7- Vazifemizi yapıp Vazife-i ılahiyye karışmamak
Merhum Hâfız Ali Ağabeyin mektubu münasebe¬tiyle Hazret-i Üstadın yazdığı cevabî mektubtan bir parça:
«Risale-i Nur’un sâdık şakirdleri harikulâde olarak gün¬den güne yükselmeleri ve tenevvür etme¬leri, bizleri, belki Anadolu’yu, belki âlem-i ıslâmı mes¬rur ve müferrah eden bir ha¬kikatli haber telâkki ediyo¬ruz.
Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği “Mânevî fü¬tuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen he¬men gelmesi” diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i ılâhiyeden niyaz ediyoruz, te¬menni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise, vazifemiz hizmettir vazife-i ılâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tec¬rübe yap¬mamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her ci¬hetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden deh¬şetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zın¬dıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz bin¬ler biçarelerin imanlarını kurtarması ve her¬biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler ha¬kikî mü’min talebe¬leri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vuku¬atla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha ede¬cek. Ve öyle kök¬leşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çı¬karamaz. Tâ âhir za¬manda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o da¬ireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabri¬mizde seyredip Allah’a şükrederiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 107)

8- Gizli ifsad komitelerinin tecavüz planları her daim akim kalmıştır ve de kalacaktır
Gizli ifsad komiteleri ve ehl-i nifakın cemaate yönelik, muhtemel tecavüz plânlarına karşı da, aşağıda http://www.ittihad.com.tr/ehl-i%20nifakin%20cemaati%20dagitmak%20plani.mht adresinde yeralan parağrafı dikkatlerinize sunuyorum..
“Risale-i Nur'a karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar inşâallah bozulacaklar, onun şakirdleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle mağlub edilmezler.”ş:362
“Size ihtar ediyorum: Fâni ve kabir kapısındaki çürük şahsımı çürütmeğe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeğe de lüzum yok. Fakat Risale-i Nur'la mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlub edemezsiniz. Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat şakirdlerini dağıtamazsınız. Çünki hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası yolunda kırk-elli milyon şehid veren bu vatandaki geçmiş ecdadlarımızın ahfadlarına bu zamanda hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası ve âlem-i ıslâmın nazarında eskisi gibi dindarane kahramanlıkları terk ettirilmeyecek. Zahiren çekilseler de, o hâlis şakirdler ruh u canıyla o hakikata bağlıdırlar. Ve o hakikatın bir âyinesi olan Risale-i Nur'u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve asayişe zarar vermeyeceklerdir.” ş:398
“Yirmisekiz seneden beri dehşetli mahkemeler dessas ve kıskanç muarızlar, bu kudsî hizmetten başka onlarda bir maksad bulamadıkları için onları mahkûm edemiyorlar ve dağıtamıyorlar. Ve Nurcular, müşterileri ve kendilerine taraftarları aramaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. "Vazifemiz hizmettir, müşterileri aramayız, onlar gelsinler bizi arasınlar, bulsunlar." diyorlar. Kemmiyete ehemmiyet vermiyorlar. Hakikî ihlası taşıyan bir adamı, yüz adama tercih ediyorlar.” Em:169
şer cereyanının hakiki ve mücahid Nurcuları dağıtamayıp ancak avam taifesini ifsad ederek kendi tarafına çektiği şöyle ifade edilir:
“Risale-i Nur'un mümtaz bir hasiyeti, imanın en son ve en küllî istinad noktasını, kuvvetli ve kat'î beyan olduğundan; bu hasiyet Âyet-ül Kübra Risalesi'nde fevkalâde parlak görünüyor. Ve bu acib asırda mübareze-i küfür ve iman, en son nokta-i istinada sirayet ederek ona dayandırıyor. Meselâ: Nasılki gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sahrada iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı, en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburuna imdad ve kuvve-i maneviyesini fevkalâde takviye için her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır. Ehemmiyetli bir istinadgâhını kendine temayül ettirerek ihtiyat kuvvetini dağıtır. Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cem'iyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i maneviyesini mahvetmeğe çalıştığı bir hengâmda Hızır gibi biri çıkar, o tabura der: "Me'yus olma! Senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlub edilmez muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansa karşısına çıkamaz. Senin şimdilik mağlubiyetinin bir sebebi, bir cemaata ve bir şahs-ı maneviyeye karşı bir neferi göndermenizdir. Çalış ki, herbir neferin, istinad noktaları olan dairelerinden manen istifade ettiği kuvvetli kuvve-i maneviye ile bir şahs-ı manevî ve bir cem'iyet hükmüne geçsin" dedi ve tam kanaat verdi.” K:55


9- Ümidimizi asla kaybetmemeliyiz
Evet günümüz insanı basit bir mağlubiyet veya başarısızlıkta dahi hemen silahını teslim ediyor, mücadeleden hemen vazgeçiyor...Bizlere yakışanı ise akıllıca davranmak, olayları doğru okumak, dünyaya korku ve dehşet salan deccali ve süfyani güçlerin muazzam askeri,ekonomik ve teknik gücüne, tecavüz ve istila hareketine bakarak ,aldanarak onun tuzağına düşmemek dir..
Mevcut şartlarda bida ve fitne karanlıkları tamamen dağılmış değildir..ilahi kaynaklar başta KURAN ,HADıS VE RıSALE- NUR olmak üzere, öncelikle bizlere musibetller ve sıkıntılar karşısında sabırlı olmamızı, gelip geçen tüm hadiseleri esma-i ilahiyyenin tecelli ettiği değişen(mütebeddil) sayfaları olarak görmeyi ve yaşadığımız bir takım geçici sıkıntıların, musibetlerin ve üzücü hadiselerin de devam etmeyip mutlaka geçeceğini ve sonuçta ıslamın sadasının en yüksek gür sada olacağını ihtar ediyorlar, ders veriyorlar.
Acizane kanaatım siyaset konusunda ve hayat dairesinde ki hizmetlerin yürütülmesinde, icra edilmesinde bir acelecilik tavrı sergilenmektedir...öncelikle Kudret-i ılahiyyenin tecelli ettiği hadiseler ve gelen musibetler veya gizli ifsad komiteleri ve ehl-i nifak tarafından icra edilmek istenen tecavüz planları karşısında sabretmeliyiz, aklı selim ve sağduyu içerisinde olmalıyız, metanetimizi, tesanüdümüzü, maneviyatımızı ve ümidimizi asla kaybetmemeliyiz...Muhterem ve Muazzez Üstadımızın ders verdiği üzere ihlasımızı, tahkiki imanımızı, ümidimizi, sabrımızı takviye etmeliyiz, birbirimizi eleştirmek ,kusurlarımızı önplana çıkartmak ve tartışmak yerine, uhuvvetimizi artırmalıyız..

10- Geçici ve kısa zaman dilimini geniş istikbal ile mübadele etmek

Burada ümitlerin ve şevklerin asla geçici ve dünyevi hadiselerle bozulmaması, zedenlenmemesi ve zarar görmemesi de lazımdır..medyada, basında inançlı insanların ümitleri değişik desise ve planlarla yok edilmek istenmektedir..bu konuda uyanık olmak gerekmektedir..yani her ortamda ümidi kuvvetlendirici ve şevki artırıcı mesajlara daha çok ihtiyacımız vardır.. Üstad Hazretleri (R.A.) Sunuhat adlı eserinin "Rüyada bir hitabe" başlıklı makalesinde "Pek cüzi ve mütehavvil ve mahdut olan hali, geniş istikbal ile mubadele eden kazanır." diyerek ,uğradığımız belalar ve musibetlere karşı tevekkül içerisinde makul ve geniş bir bakış açısından bakmak gerektiğini vurguluyor...içinde bulunduğumuz, geçici olan kısa zaman diliminde uğradığımız felaketler ,musibetler bizleri yanıltabilir..geleceği görerek,hayır cihetinden bakarak hareket etmemiz bizlere öneriliyor...geleceği anlamak içinde, gayb aleminden bizlere haber veren, gizli hadiseleri gün ışığına çıkartan Kuran, Hadis Kaynaklarını ve Risale-i Nur’u çok iyi incelememiz ve hadiseleri makul olarak sabır ve tevekkülle karşılamamız gerekmektedir...
Gelecek zamanı geçmiş ve hazır zamanla birlikte geniş olarak düşünmediğimiz ve doğru olarak yorumlamadığımız sürece, ümitsizlik bizleri sürekli moral bozukluğuna ve manen yıkıma sürükleyecektir.. ki bu durum şer güçlerin en çok arzuladığı ,onların lehine bizleri esir edecek dehşetli bir zaaf durumudur...
Tam yüz yıl once 1327 de şam’da bütün ıslam dünyasının hazır ve gelecek kuşaklarına hutbe okuyan aziz ve mualla bir ruha ,nurani gaybi göze sahip olan Üstad Hazretleri(R.A.) sanki bu günki içine düştüğümüz,hasaret ,üzüntü ve yeisleri görerek şam hutbesinde bu konuyu vurgulamış;
"Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki: Alem-i ıslam'ın kalbine girmiş....o yeistir ki, yüksek ahlakımızı öldürmüş, menfaat-ı umumiyeyi bırakıp, menfaati şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yeistir ki, kuvve-i maneviyemizi kırmış.....Yeis milletlerin seretan denilen en dehşetli hastalığıdır...korkak, aşağı ve acizlerin şenidir, bahaneleridir."
Ümitsizliğe düşerek ,her şeyi kaybettik havasına girmek insanların zalimlere olan direncini kırmakta zayıf insanları ise mücadeleden vazgeçirmektedir...halbuki bu ortamda geleceği hissederek, sezerek, görerek, gerçek galibiyet ve sonucun ileride alınacağını bilerek hareket edilmesi durumunda ,hiç bir hadise bizim maneviyatımızı bozamaz, tam aksine bizi mücadeleye, hizmete ve direnmeye sevk eder....
11- ıstikbal inkilabı içinde ,en yüksek gür seda ıslamın sadası olacaktır!
Yine aynı şam Hutbesinde Bediüzzaman Hazretleri(R.A.) bizlere yakın bir zamanda gerçekleşecek önemli küresel değişim ve yenilenmelerden bahsederek moral ve ümit veriyor...
"ıstikbalin kıtalarında hakiki ve manevi hakim olacak ve beşeri dünyevi ve uhrevi saadete sevk edecek yalnız ıslamiyettir ve ıslamiyete inkilab etmiş, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak ısevilerin hakiki dinidir ki Kuran'a tabi olur ittifak eder...
ınşallah istikbaldeki ıslamiyetin kuvvetiyle medeniyetin mehasini galebe edecek,zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek,sulhu umumiyi de temin edecek."
Sunuhat adlı eserinde ise gelecekle ilgili bizlere çok önemli müjdeleri haber veriyor ;
"şark husumeti ıslam inkişafını boğuyordu, zail oldu ve olmalı. Garb husumeti, ıslamın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir, baki kalmalı....
Ümitvar olunuz ,şu istikbal inkilabı içinde ,en yüksek gür seda ıslamın sadası olacaktır!."
Tarih, gücünün zirvesinde iken ummadığı bir an ve şekilde tepetaklak olan imparatorluklar , devletler,siyasi güçler, şirketler ve holdingler ile doludur..bu konuda Kuran, Hadis ve Tefsir kaynaklarında bizlere yeterli müjdeler ve ikazlar yapılmıştır..araştırıp incelediğimizde ,moralimizi bozacak yerde sabır ve tevekkülle davranmamız mümkündür...
Kıştan sonra baharın gelmesi gibi," Böyle bir cemaat-i azime içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hadisat-ı azime vücuda geliyor...elbette o kuvvet-i azimedeki bir hamiyet-i aliye feveran edecek .." diyor ahirzamanın en büyük Müfessiri ,Müceddi ve Mehdi-i Azamı
"Tehyic" ve " Feveran" kelimelerinin taşıdığı ; heyecanlandırma , coşturma, ayağa kaldırma, maddi ve manevi fışkırma anlamlarının gerçekleşeceği bir sürecin henüz başlangıcındayız...Tüm ıslam dünyası son Afganistan, Irak ve Filistin olayları müteakiben uyanmış ve barbarlığa ,zorbalığa,tecavüze ve zulme karşı direnmeye başlamıştır...
"Mehdinin askerleri tekbir getirdiği zaman Rumiye'nin duvarları yerle bir olacaktır" diyen Hazreti Peygamber(ASM) bizlere Roma'nın yani Avrupanın, Rusyanın ve Amerikanın da yakın bir zaman süresinde fethedileceğini, dünya hakimiyetinin sağlanacağını haber veriyor.
" Fethi ikmal edecektir " müjdesinde ise bütün insani sistemlerin teker teker yıkılacağı,tüm insanlığın huzur ,barış ve adaletinin sağlanacağı,ve Mehdinin fethettiği tüm ülke halklarının sevgisini kazanacağı ima ediliyor..
Cenab-ı Hak umidimizi kuvvetlendirsin, hidayetimizi artırsın, rahmetini üzerimizden esirgemesin...her daim fitne ve zulme karşı nur ve hidayet kandili olan hizmet mensuplarını galip ve muzaffer eylesin..

Selamlar
Aciz ve nakıs kardeşiniz ali ihsan

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir