Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "Risale Okuyorum"

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

17.12.2003, 12:53

Risale-i Nur ve ikna metodu!!!

Risale-i Nur, insanları tenvir ederken ve imani hakikatleri izah ederken yerinde bir ikna metodu kullanıyor. Ve bu metod sayesinde ehl-i dalaletin kör gözüne de parmağını sokuyor.

Ancak Nur talebeleri olarak bizler bu ikna metodunu, her ne sebeptendir bilinmez, günlük hayatımızda kullan(a)mıyor ve meselelerimizi izah etmekte güçlükler yaşıyoruz.

Acaba Risale-i Nur'u nasıl okumalıyız ki, bu metodu da fıtratımıza yerleştirebilelim?
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

2

10.02.2004, 00:06

aslm,


Aslinda bu soru her gün zihnimi mesgul ediyor ve arkadaslarlada ayni düsünceleri mütaala ediyoruz.

Risalei Nur´un keskinligini unutuyormuyuz yoksa ülfetmi peyda ediyor, anlayamiyoruz. Ancak her okudugumuzuda hayata gecirme zorunlulugu karsisinda iflas ettigimizide tesbit ettik.

Belki birinci niyetimizde, Kur´ani Kerimi nasil müslüman olmak icin kabul ettiysek, Risale i Nuru da Nur talebesi olmak icin kabul etmek. Kabul etme asamasinda ise prensiplerini bilmek: sadakatla baglanmak gibi.

Acaba ondan sonrami güncel hayatimiz Nurlanir? Denesekmi? :roll:

3

10.02.2004, 09:38

değerli kardeşlerim...

Üstad Hazretleri 21.Sözün beşinci ikazında namazla ilgili şöyle der:

"Sakın deme, "Benim namazım nerede, şu hakikat-i namaz nerede!" Zîrâ bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi, senin ve benim gibi bir âmînin -velev hissetmezse-namazı, büyük bir velînin namazı gibi, şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır-velev şuurun taallûk etmezse. Fakat, derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur; öyle de, namazın derecâtında da, daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-i nurâniyenin esâsı bulunur."

şimdi gelin bu mühim sözle nurculuk hakikati için bir benzetme yapalım.


"Sakın deme, "Benim "nurculuğum ve nurları yaşamam" nerede, şu "hakikati nurculuk ve nur talebeliği" nerede!" Zîrâ bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi, senin ve benim gibi bir âmînin -"velev tam hissetmezse, tam yaşayamasa da-nurları anlamasında", büyük bir velînin "nurları yaşaması ve anlaması" gibi, şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır-velev şuurun taallûk etmezse. Fakat, "nurların" derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur; öyle de, "nurların anlaşılması ve yaşanması" derecâtında da, daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-i nurâniyenin esâsı bulunur."

(Üstadımız ışarat-ül ıcaz adlı eserinde bazı benzetmeler yaptığına binaen böyle bir benzetme yaptık.ınşallah bir hata yapmamışızdır.)


bu nedenle;
bazı kardeşlerimiz çekirdek seviyesinde nurları anlar ve yaşar...
bazı kardeşlerimiz fidan seviyesinde anlar ve yaşar...
bazı kardeşlerimiz de bir hurma ağacı gibi anlar ve yaşar; nurlu, tatlı, hoş nurani meyveler verir...
fakat her mertebede nurların nuru bulunur.
bizler çekirdek seviyesinde de anlasak Allah'a şükretmeliyiz.
çünkü Nur nurdur, azına çoğuna bakılmaz....
tabi ki ağaç olmaya çalışmak her tohumun fıtratında vardır.
öyleyse o tohumu iman suyu ile sulayalım, Kuran nuru ile işıklandıralım ve Resulullah sevgisi ile ısıtalım ki, büyük bir nurani ağaç olsun.
bunun yolu da nurları okumak, okumak, okumaktan geçer...


saygı ve selametle...

4

11.02.2004, 00:25

..

Allah razi olsun kardesim bu güzel sevk verici yazidan dolayi.....
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

Sendogan

Orta Düzey

  • "Sendogan" bir erkek

Mesajlar: 193

Konum: Ahlen / Almanya

  • Özel mesaj gönder

5

11.02.2004, 17:04

Değerli Kardeşlerim,

aşağıdaki adreste kardeşler " dikkatle okuma tavsiyeleri " vermişler.
Bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.

http://www.ittihad.com.tr/dikkat%20ve%20teenni%20ile%20okumak.htm

Risale Okuyorum kardeşin haklı olarak sorduğu " ikna metodu" nu okuyoruz, biliyoruzda maalesef tatbikatta uygula(ya)mıyoruz.
Binlerce neden sıralanabilir. Bazı nedenleri şunlar olabilir diyorum.

- Nefsimizi, şahsımızı ön plana koyuyoruz, gölge oluyoruz.
Halbuki Üstad diyorki "kendini değil, Risale-i Nur'u göster" !
- Her kes kendi anlayışına göre anlatıyor. Bana göre.........................
- Tevazu ve Mahviyet sahibi olamıyoruz,
- Kendi kusurlarımızı görmüyoruz. Halbuki " kendini ıslah etmiyen başkasını ıslah edemez" düsturunu bildiğimiz halde.
- ıhlas kaideleriyle hareket etmiyoruz.
- Risale-i Nur'lara sadakat, sebat ve metanetle bağlanamıyoruz. Daha doğrusu kuzu olamıyoruz.
- " Ata ot, Arslana et " düsturunu ters uygulamaktan. vs. vs.

Cenab-ı Hak kusurumuzu affetsin. Ve bizlere
Hizmet Rehberindeki ıhlas düsturlarıyla hareket etmemizi nasip etsin. Amin.

6

12.02.2004, 16:35

allah razı olsun şendoğan Abi;

fikirlerinize aynen katılıyorum.
elbette ki bardağımızı tam doldurmaz isek başkalarına su dağıtmaya çalışmak nafile olur. şayet biz bardağımızı o hayat veren nurani sulardan tam doldurabilsek ve bardaktan su taşsa, inanın onları içmek için müşteriler ayağımıza kadar gelir.
bakın, Üstadımız hiç müşteri aramamış.
onun gönül pınarından fışkıran iman suyunu içmek için insanlar hep ona koşmuşlar, hep onu aramışlar. üstelik onca sıkıntı ve engele rağmen...

saygı ve selametle...

7

13.03.2005, 21:33

Re: Risale-i Nur ve ikna metodu!

Alıntı sahibi ""Risale Okuyorum""

Risale-i Nur, insanları tenvir ederken ve imani hakikatleri izah ederken yerinde bir ikna metodu kullanıyor. Ve bu metod sayesinde ehl-i dalaletin kör gözüne de parmağını sokuyor.

Ancak Nur talebeleri olarak bizler bu ikna metodunu, her ne sebeptendir bilinmez, günlük hayatımızda kullan(a)mıyor ve meselelerimizi izah etmekte güçlükler yaşıyoruz.

Acaba Risale-i Nur'u nasıl okumalıyız ki, bu metodu da fıtratımıza yerleştirebilelim?


Dağdan, börtü-böcekten otobüste yanında oturan kişiye taş atıp da muhabbet başlatıp, otobüsten indiğinde o adamı Nurcu yapmışsan, evet, gayet güzel kullanıyorsun demektir. Halil Uslu, Nejat Eren... diğer abiler... Onlardan seminerle kurs mu alsak ne? Gerçi onların da bu konuda sırrı ihlas ve çok okumak olsa gerek. "Ve mâ aleyna illa'l-belağu'l-mubîn" . Üzerimize düşen ancak açıkca tebliğ etmek, ıhlas risalelerinde Üstad diyor:

Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ’ ile ve fazla muvaffakiyetle değildir. Çünkü onlar, vazife-i ılâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki Bazen verilir. Evet, Bazen birtek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü Bazen birtek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı ılâhîye medar olur.
Hem ihlâs ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa, "Benden ders alıp sevap kazandırsınlar" düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir.
Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı ılâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla "Herkes beni dinlesin?" diye, vazifeni unutup vazife-i ılâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.
Lem'alar, s. 156



Allahû 'â'lem bissavab, bu dediklerimin kaynaklarını tam bilmiyorum ama yine de konuşayım:
Hele Nuh aleyhisselam, ulu'l-azm nebilerden birisi olduğu, yaklaşık 1000 yıllık ömrünün 950 yılında tebliğde bulunduğu -ki belki ısrailiyyattır ama; kaç kere o mübarek nebiyi (a.s.) dövmüşler - , 50 yılında gemi yaptığını düşünürsek, üstüne bir de kendisine tabi olanların sayısına bakarsak, "tebliğ ettim de inanmadı" konusunda bize ancak ağzımızı kapatmak düşer.


Risaleleri çok okuduğumuz gibi o abilerle de takılmak, vakit geçirmek gerekir, belki okuyarak uzun zamanda nefsimizde yaşamaya başlayacağımız bazı desatiri etkileriyle birlikte onlarda görüp kendimize daha kolay alırız.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

8

15.03.2005, 00:04

" - Nefsimizi, şahsımızı ön plana koyuyoruz, gölge oluyoruz.
Halbuki Üstad diyorki "kendini değil, Risale-i Nur'u göster" !
- Her kes kendi anlayışına göre anlatıyor. Bana göre.........................
- Tevazu ve Mahviyet sahibi olamıyoruz,
- Kendi kusurlarımızı görmüyoruz. Halbuki " kendini ıslah etmiyen başkasını ıslah edemez" düsturunu bildiğimiz halde.
- ıhlas kaideleriyle hareket etmiyoruz.
- Risale-i Nur'lara sadakat, sebat ve metanetle bağlanamıyoruz. Daha doğrusu kuzu olamıyoruz.
- " Ata ot, Arslana et " düsturunu ters uygulamaktan. vs. vs "

Allah razi olsun Sendogan agabi !

Ah, hizmet rehberindeki düsturlara bi ayna olabilsek...
Cenab-i hak bizleri muvaffak etsin.
Ey Kardes bil ki! Hasenatın hayatı niyet iledir. Onların fesadı ise ucb, riya ve gösteriş iledir.
Mesnevi-i Nuriye

9

15.03.2005, 00:17

amin...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

10

20.10.2009, 19:03


elbette ki bardağımızı tam doldurmaz isek başkalarına su dağıtmaya çalışmak nafile olur. şayet biz bardağımızı o hayat veren nurani sulardan tam doldurabilsek ve bardaktan su taşsa, inanın onları içmek için müşteriler ayağımıza kadar gelir.
bakın, Üstadımız hiç müşteri aramamış.
onun gönül pınarından fışkıran iman suyunu içmek için insanlar hep ona koşmuşlar, hep onu aramışlar. üstelik onca sıkıntı ve engele rağmen...

saygı ve selametle...

Neam, esas mesele bu..

"Okumak, okumak, okumak, dem ve damarlarına karışana kadar okumak" der ya Zübeyir Ağabey merhum..

Zira Nurlarda kiminle nasıl bir tazr ile muhatab olunacağına dâir herşey var..

Okudukça, üslub Nurlaşıyor..

Nur'la muhatab oldukça, Nurlandırmak zannedildiği kadar zor olmuyor..

Âyinemizde Nur aksediyor, Nur'a çokca muhatab oldukça..

Kesif şahsi mülahazalar da o Nur'un gölgesinde kalıyor o zaman..

11

25.11.2009, 22:58

Kendi nefsini iknâ edebilmiş olan, başkasını da iknâ etmekte zorlanmaz..

Bir de illâ kabul ettirmek olarak anlarsak bu iknâyı,

bize düşenin sadece tebliğ olduğunu unutmuş ve hidâyetin Allah'dan olduğuna zıt hareket etmiş oluruz..

Hakikat, hak olduğu için söylenir ve teklif edilir, ihtiyar elden alınmaz..





12

26.11.2009, 16:34

Bence mesele yaşamamaktan kaynaklanıyor. Bu dediklerinizin çoğunu yapan çok tanıdığım var ama 1 kişi bile hizmete kazandıramamış. Çünkü yaşamıyorlar. Sen Risale-i Nur okuyup da, sebep ne olursa olsun en beyaz yalanı ticarette rahatça söylüyorsan, sen Nurcu olamazsın kardeş!

13

29.11.2009, 14:56

Risale-i Nur’daki hakikatler inanmayan insanları ikna ve veya ilzam etmek için yeterli midir?
Bugüne kadar Risale-i Nur’daki hakikatlerle, Allah’ın izni ile ikna edemediğimiz kimse olmadı. Dünyada neresinde olursa olsun, imani konularda Risale-i Nurun ikna edemediği kimse yoktur. Peşin hükümle ve hissi olarak karşı çıkanlar bahsimizin dışındadır.

Bu sualin cevabına geçmeden evvel, Emekli Öğretmen Alaattin Kaya’dan dinlediğim bir mühim hatırayı burada nakletmek isterim;

Alattin Kaya lise talebesi iken, ateist olan ve bu fikri de talebelere kabul ettirmeye çalışan felsefe öğretmenine verdiği cevap çok manidar olup sizin sorduğunuz suale de mühim bir cevaptır.

Ateist olan Felsefe Öğretmeni öğrencileri iki gruba ayırmış, zeki olan öğrencilerin haşa! Allah’ın olmadığını, diğer öğrencilerin de O’nun varlığını ispat etmeleri için bir münazara başlatır. Güya zeki öğrenciler bu tartışmada galip gelecek o da arzusuna kavuşacaktı. Alaaddin Kaya’nın da fikrini bildiği için, ona hep faşist diye hitap etmektedir. Zira bu konuda kendi aralarında birkaç kez tartışma olmuştur.

Tartışma şiddetli bir şekilde devam ederken, Alaaddin Kaya söz ister ve hiç konuşmadan tahtaya çıkar ve şu harika cümleleri yazar:

“Bir harf katipsiz olmaz.” ve “Bir iğne ustasız olmaz” da “Bu kainat nasıl ustasız ve sahipsiz olabilir.”

Bu ifadeler karşısında felsefe öğretmeni fikirlerinin bir işe yaramadığını anlayınca hiçbir şey konuşmadan sınıfı terk etmiş ve o okuldan tayin isteyip başka bir yere gitmiş.
Gerek muhalif ve gerekse aynı fikirde olan öğrenciler de Alaattin Kaya’yı vermiş olduğu bu harika cevabından dolayı tebrik ve takdir edip onu kucaklamışlar.

Üstad Bediüzzaman, yazmış olduğu eserler ile cehalet, dalalet ve küfrün belini kırmış, O’nun lisanından dökülen altı bin sahifelik iman ve marifet hazinesi olan Risale-i Nurlar, milyonlarca insanın mürşidi olmuştur. Evet, Bediüzzaman zekasının ziyasını, irfan nuruyla mecz ederek, küfür ve dalalet zulümatlarını bertaraf etti. Kendi ifadesiyle; "Tesadüf, şirk ve tabiat"tan teşekkül eden fesad şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına, Risale-i Nur'ca verilen karar infaz edilmiştir.”

Sebilürreşat gazetesi ve Beyan-ül Hak mecmualarında yazıldığına göre, İstanbul uleması, bazı meselelerde ihtilafa düşüp birbirlerini tenkit ettikleri halde, Bediüzzzaman’ın yazdığı eserleri hepsi takdir edip baş tacı etmişler ve Üstada hürmet göstermişlerdir. Said Nursi Hazretlerine Bediüzzaman ünvanını da bu alimler vermiştir. Bu hal Üstada, Allah’ın büyük bir lütfu ve ihsanıdır ve sadece ona mahsus bir haldir. Yazmış olduğu altı bin sahifelik külliyat da bunun en büyük delilidir.

Bu cemaatin fertleri olan nur talebeleri, O’nun yazdığı bu ulvi hakikatları elden ele, gönülden gönüle aktarmaktadırlar. Artık bugün dünyada en güzel ve en tesirli konuşan insan Bediüzzaman’dır. Şarktan ve garptan ve dünyanın her tarafından onun sesi gelmektedir. Başta Arapça ve İngilizce olmak üzere, kırktan fazla dile çevrilen Risale-i Nur’lar, ihtiva ettiği ulvi hakikatler ve derin mevzuları ile bütün dünyada büyük bir şevk ve zevkle okunmaktadır.

Şimdi aktar-ı alemde hem kemiyeten ve hem de keyfiyeten büyüyen azim bir cemaat var. Hayatta iken büyük bir hürmet ve saygıya mazhar olan Bediüzzaman Hazretlerinin “Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek...” müjdesi bu cemaatın yapmış oldukları hizmetler ile tahakkuk etmektedir.

Bediüzzaman, maneviyat aleminde bir sultan, irşad aleminde de bir müceddiddir. O, insanlığı kuşatan bütün küfür ve dalalet buzlarını eriterek, bu asrı ilim ve irfanıyla bereketlendiren bir güneştir. Ancak bu güneşten gözünü kapayanlar istifade edemezler.

Son olarak, Bugün Gazetesi yazarı Mehmet Ali Bulut’un 1 Ekim 2007 tarihinde bir internet sitesinde yayınlanan yazısının bir bölümünü dikkatinize sunmak istiyorum:

“Said Nursi rejim kurucuları tarafından ta baştan itibaren “düşman” ilan edilmişti. Belki de en büyük düşman! O yüzden defalarca zehirlemeye çalıştılar. Eserleri toplatılıp yakıldı. Taraftarları hapislerde çürütüldü. Bugün Fetullah Hoca’ya duyulan hınç bile ona ittibaındandır.. Fakat görüyorum ki, yakın bir gelecekte bu ülke, onun düşünceleri karşısında şapka çıkaracak! İster buna kehanet deyin ister vakıanın tahlili! Çünkü Kürt’ün ve Türk’ün üzerinde mutabık kaldığı ender fenomenlerden biridir Said Nursi.”

Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası adlı eserinde şöyle bir müjde de vermektedir:
“Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat'î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâm'a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”
mehmet kırkıncı

14

14.12.2009, 14:30

Allah razı olsun çok faydalı bir yazı bölümleri olmuş..
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir