Yeni yıla girerken, yılbaşı yine rezaletleriyle anıldı.
Habercilerin objektifinden kaçmamış, nâhoş görüntüler ekrana yansıdı.
Taşkınlık yapan gençler, ellerinde içki ve bira şişeleri olduğu halde, tekme/tokat birbirine girdi.
Gecenin en uygun başlığı hazır:
Nişantaşı mı, dağbaşı mı?
Haberciler, Taksim, ıstiklal Caddesi ve Nişantaşı’na karargâh kurmuş. Öncelikle Nişantaşı’ndaki rezaleti ekrana yansıttılar.
Gençler taşkınlık yapmaya hazır hale getirilmiş. Patlamaya hazır bomba gibi... Ne polis dinliyorlar, ne vicdan.
Günlerce, televizyondan bangır bangır “eğlence” anonsları yapıldı.
Gazeteler çarşaf çarşaf “rakı” reklâmları yayınladı.
ışte neticesi.
Ertesi gün muhabir, Nişantaşı sakinleriyle röportaj yapıyor. Hepsinin ortak görüşü şu: Yılbaşında iyi ki burada değildik.
Taksim’deki görüntüler, rezaletin ikinci perdesini ekrana getirdi. Taciz görüntüleri yüz kızarttı.
Gençler ömrünün en güzel yıllarını sefahatte harcayınca, böylesi dehşet görüntüler ortaya çıkıyor.
Bediüzzaman Hazretleri de bu tehlikeye yarım asır önce işaret etmiş.
Diyor ki:
“Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin te’sirli bir nümûnesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: ‘Bu biçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar’ diye düşünürken; birden, o fitneyi ateşlendiren ve tâlim eden irtidatkâr bir şahs-ı mânevî önümde tecessüm etti. Ben de ona ve ondan ders alan mülhidlere dedim:
“Ey Cehennem hûrileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefîhâne dalâleti severek irtikâb eden ve hevesat-ı nefsiye lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı kabûl eden ve hayatı perestiş edip ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidata yüz tutan bedbaht!.. Kat’iyyen bil ki: Dinsizlik cihetiyle senin bu koca dünyan; bu saatten evvel ve bu dakikadan sonra, bil’umum senin bu kâinatın ve mâzi ve müstakbelin ve geçmiş nev’in ve cinsin ve gelecek mahlûklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve tâifeler tamamen mâdum ve ölüdürler. ışte, insaniyet ve akıl cihetiyle alâkadar olduğun bütün o seyyar dünyalar ve seyyal kâinatlar, mütemadiyen senin dalâletin sûretiyle, senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa, kalbini yakıyor... Rûhun varsa, yandırıyor... Aklın sönmemiş ise, gamlar içinde boğuyor. Eğer bir saatcık sarhoşça sefahetin ve pis lezzetin bu nihayetsiz gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil gelebilirse o sefahette kal... Yoksa, aklını başına al!.. O mânevî cehennemden kurtulmak ve îmanın bu dünyada dahi te’min ettiği bir mânevî cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi tatmak için, Kur’ân’ın dersini dinle... Cüz’î, fâni bir dakika lezzeti; küllî bâkî, dâimî, îmanî lezzetler ile mübadele et...” (Gençlik Rehberi)
Bediüzzaman gençleri ve gençliği uyarıyor.
Ona kulak verip, dinlemeli.
Aksi halde, bu asrın çekeceği var