Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.10.2003, 09:25

Onu dinleselerdi bugün böyle olmazdı

Hürriyet Gazetesi - 01.10.2003
http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~7@nvid~318581,00.asp

ANKARA / ANKA

Eğer Cumhuriyetin başında Bediüzzaman resmi makamlarca dinlenseydi, bugün ülkenin durumu şüphe yok ki böyle olmazdı. Maneviyattan yoksun olarak yetiştirilen Doğululuların Kürtçü, Batılıların da Türkçü olmamalarını beklemek iyimserlik olur.

MıLLı Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in milletvekili olmadan önce 1995 yılında Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu'nda Atatürk ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına ilişkin ilginç saptamalarda bulunduğu ortaya çıktı. Çelik, 8 yıl önce, ‘‘Cumhuriyetin başında Bediüzzaman dinlenseydi ülkenin durumu böyle olmazdı’’ görüşünü savundu. Hüseyin Çelik Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı olarak sunduğu bildiride, ‘‘Yaygın olan kanaatin aksine Sultan Abdülhamit döneminde ıslamcı aydınlara göz açtırılmamıştır’’ gibi radikal bir görüş de ortaya koydu. Çelik, Bediüzzaman'ın rehber kabul ettiği kişilerin çelişkili fikirlerine karşın genelde ıslam birliği idealine gönül vermiş insanlar olduğunu kaydetti. Çelik o dönemdeki Batı ülkeleri için ‘‘küfr’’ tanımlamasını da kullandı.

TESPıTı YAPMIşTI

Çelik, bildirisinde, ‘‘Bediüzzaman, Cumhuriyetten sonra resmi devlet ideolojisi haline gelmiş, dinden neredeyse tamamen soyutlanmış Türkçülüğün başta Türk milletine haksızlık olduğuna inanır’’ iddiasında bulundu.

Çelik 8 yıl önceki bildirisinde, Said Nursi'nin bütün etnik gruplara aynı sevgiyle yaklaştığını belirtirken, ‘‘Kendisine ‘Kürtçü' demek insafsızlık’’ dedi. Çelik, Doğu ve Güneydoğu’daki sorunlar konusundaki görüşlerini de şöyle dile getirdi:

‘‘Bediüzzaman, asrın başında hastalığı cehalet, zaruret ve ihtilaf olarak tesbit etmiştir. Bugün de Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da temel mesele budur. Bölücüler, insanımızın cehaletinden, bölgenin geri kalmışlığından yararlanıyorlar. Bu noktalardan hareketle insanların ırki duygularını tahrik ediyorlar. Doğu meselesinin çözümü de ıslam kardeşliğindedir. Ne yazık ki bu işte de geç kalınmıştır. Eğer Cumhuriyetin başında Bediüzzaman resmi makamlarca dinlenseydi, bugün ülkenin durumu şüphe yok ki böyle olmazdı. ‘Kavak eken sopa biçer', ‘Rüzgar eken fırtına biçer' atasözleri ülkemizin durumunu çok iyi ortaya koymaktadır. Maneviyattan yoksun olarak yetiştirilen Doğululuların Kürtçü, Batılıların da Türkçü olmamalarını beklemek iyimserlik olur.’’

HESABA KATALIM

Çelik bildirisini, ‘‘Ülkemizin huzur ve güvenliği için ülkede kardeşliğin tesis edilmesi için, Türkiye'nin geçmişte olduğu gibi ıslam alemine önderlik yapabilecek maddi ve manevi konuma gelebilmesi için, bugün Bediüzzaman'a dönüp onun teşhislerini, tedavi için vazettiği tekliflerini mutlaka hesaba katmamız gerektiği kanaatindeyim’’ diye bitirdi.

Hem Nurcu hem Kürtçü

1877’de Bitlis'in Hizan ılçesi'ne bağlı Nurs Köyü'nde doğdu ve 24 Mart 1960’da öldü. Saidi Kürdi diye de anılan ve Nurculuğun kurucularından olan Said Nursi'nin gerçek amacı, Türklüğü tahrif ederek ayrı bir Kürt devleti kurmak olarak biliniyor. ıstanbul'a gelen Said Nursi, 31 Mart ayaklanmasına katıldı, Milli Mücadele döneminde Kürt Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı. 1950 sonrasında yazdığı risalelere dayanan cemaatini iyice güçlendirdi ve DP hükümetiyle işbirliğine girdi. Atatürk'ün başlattığı toprak reformunu yarıda bırakarak bölgesinin şeyhlerin elinde kalmasında büyük pay sahibi olan Said Nursi, Adnan Menderes tarafından eli öpülerek el üstünde tutuldu. Said Nursi'nin cesedi 27 Mayıs ihtilalinde askerlerce bilinmeyen bir yere gömüldü.



Kaynak: [url=http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~7@nvid~318581,00.asp]Hürriyet Gazetesi[/url]

2

02.10.2003, 07:26

Güneş balçıkla sıvanmaz

Güneş balçıkla sıvanmaz

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in “Bediüzzaman’a kulak verilseydi ülke bu hale gelmezdi” tesbiti, öteden beri bilinen ve her akl-ı selim sahibince kabul edilen bir gerçeği dile getirirken, bu tesbite karşı gösterilen tepkilere bir anlam verilemiyor. Millî Eğitim Bakanı Çelik, bazı gazetelerce gündeme getirilen tebliğinde şu görüşlere yer veriyor: “Doğu meselesinin çözümü ıslâm kardeşliğindedir. Ne yazık ki bu işte de geç kalınmıştır. Eğer Cumhuriyetin başında Bediüzzaman resmî makamlarca dinlenseydi bugün ülkenin durumu şüphe yok ki böyle olmazdı. ‘Kavak eken sopa biçer,’ ‘Rüzgar eken fırtına biçer’ atasözleri ülkemizin durumunu çok iyi ortaya koymaktadır. Maneviyattan yoksun olarak yetiştirilen Doğuluların Kürtçü, Batılıların da Türkçü olmamalarını beklemek iyimserlik olur.”

Askerî tedbirler çare olamaz

şarkta doğup büyümüş, eğitimini orada yapmış, yöre halkının yapısını ve bölge şartlarını çok iyi bilen bir ilim, fikir ve aksiyon adamı olarak Bediüzzaman Said Nursî, mücadele edilmesi gereken asıl düşmanların cehalet, zaruret ve ihtilâf olduğunu; bunlara karşı sanat, marifet ve ittifak silâhlarıyla mücadele edilmesi gereğini vurgulamış: bölgedeki sorunların Hamidiye alayları tarzındaki askerî ve inzibatî tedbirlerle çözülemeyeceğine dikkat çekmiş; devlet-millet kaynaşmasını sağlayacak uygulamalara ağırlık verilmesi zaruretinin altını çizmişti.

Said Nursî'nin üniversite projesi

Bediüzzaman’ın önemle üzerinde durduğu ve ısrarla takipçisi olduğu projelerden biri, civar ülkelere de hizmet verecek, din ve fen ilimlerinin kaynaştırılarak okutulacağı bir üniversite kurulmasıydı. Bu projeyi Osmanlı padişahlarına, sonra Cumhuriyet yönetimine sundu; ama yeni yönetim başlangıçta onay verdiği bu projeyi bilâhare rafa kaldırdı. Buna rağmen Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra adını verdiği üniversite projesi gündemdeki yerini korudu ve geçtiğimiz günlerde ızzetbegoviç’in danışmanı Latiç bu üniversitenin Saraybosna’da kurulmasını istedi.

Her zaman müsbet hareket etti

Bediüzzaman, devletten gerekli ilgiyi görmemesine, aksine asılsız şüphe ve suçlamaların hedefi haline getirilmesine rağmen, hiçbir zaman devleti karşısına almadı. Hattâ inkılâpların birbiri ardı sıra yürürlüğe konulduğu günlerde “Din elden gidiyor” gerekçesiyle başlatılan şark isyanlarına karşı çıktı, milleti birbirine kırdıracak çatışmalardan kaçınılmasını tavsiye etti. Buna rağmen maruz bırakıldığı sürgün, tevkif, hapis ve tecrit baskıları bile onu bu tavrından vazgeçiremedi. Hizmetini son nefesine kadar müsbet bir çizgide ve sivil toplum ekseninde sürdürdü.



Kaynak: Yeni Asya Gazetesi

3

02.10.2003, 07:54

Bediüzzaman, gündemden düşmüyor

ANKA Ajansı tarafından hazırlanan ve dünkü birkaç gazetede genişçe yer verilen Bediüzzaman'la ilgili haberin yankıları, önümüzdeki günlerde de devam edeceği anlaşılıyor.

Zaten, gündemden hiç düşmeyen Bediüzzaman Said Nursî, daha iyi ve daha doğru şekilde anlaşılması hikmetiyle olacak ki, bazı zamanlarda yüksek sadâ verecek şekilde gündeme geliyor.

şimdi, yine öyle oldu.

Hürriyet, Cumhuriyet, Vatan ve Akşam gazeleri, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, milletvekili olmadan önce 1995 yılında Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunda takdim ettiği tebliğini haber yaptılar ve orada beyan edilen tesbit ve düşünceleri kamuoyunun dikkatine sunmuş oldular.

Tabiî, bunu yaparken, âdeta yama gibi duran ve aslı astarı olmayan bazı fosil bilgileri eklemeyi de ihmal etmediler.

şimdiki Bakan Çelik'in, 8 yıl evvel dile getirdiği görüşler doğrudur. Gazetemizin bugünkü manşet haberinde de, bu konu işleniyor. Keza, haberi sunanlar da bu görüşlerden hiçbirini çürütemiyor zaten. Sadece, biraz "Mal bulmuş Mağribî"lik ve biraz da "Merd-i Kıptî"lik yaparak, hem gözdağı vermek, hem safi zihinleri bulandırmak gibi, son derece sırıtkan bir işlevde bulunuyorlar.

şimdi, Bakan Çelik'in söylediklerinden çok, haberde gerçeklerle örtüşmeyen bazı ekleme bilgiler üzerinde durmaya çalışalım.


Yalana, iftiraya cevap

Hürriyet ile Cumhuriyet gazetesinin Bediüzzaman'la ilgili haberde yer alan ve aklı başında hiçkimsenin inanamayacağı, üstelik demode olmuş birtakım yalan, iftira ve düzmece türünden bilgilerin kasıtlı şekilde servis edildiği kanaati doğuyor.

Bazı saf zihinleri bulandırma ihtimaline karşı, bu yalan ve tezvirat dolu bilgi kırıntılarına mukabil, şimdilik kısa kısa açıklamalar getirmekle yetinelim.

Diyorlar ki: "Said Nursi'nin gerçek amacı, Türklüğü tahrif ederek ayrı bir Kürt devleti kurmak olarak biliniyor."

Cevap: Tamamen iftiradır ve yüzde yüz yalan-yanlış bilgilere dayanıyor. Zira Bediüzzaman, çok yerde olduğu gibi, Mektûbat isimli eserinde de (s. 397-403), bin yıldır ıslâmın bayraktarlığını yapan Türk milletini, her milletten çok sevdiğini ve hakikî Türkler'e pek ciddî dostâne ve uhuvvetkârâne münasebettar olduğunu söylüyor.

Hatta, Birinci şuâ'nın (şuâlar) sonunda, eserlerini Türkçe olarak telif etmesinin dahi Kur'ân'ın takdirinde ve tahsininde olduğunu beyan ediyor.

Kaldı ki, 1920'de Mevlânzâde Rifat gibi diğer bazı Kürt Teali Cemiyeti mensuplarından gelen "Kürt devletini kurma" teklifini anında reddetmiş ve "Kürdistan'ı kurmak değil, Osmanlı'yı ihya etmek" gerektiği dersini vermiştir. (Bilinmeyen Taraflarıyla B. Said Nursî, s. 217.)

Diyorlar ki: "31 Mart ayaklanmasına katılmış; irticaî hareketi desteklemiştir."

Cevap: Bu yalanı temcit pilavı gibi ortaya atanlar, o ayaklanma sebebiyle kurulan ve sayısız zanlıyı darağacına gönderen dönemin Sıkıyönetim Mahkemesinin, Bediüzzaman hakkında beraat kararı verdiğini niçin görmezden geliyorlar? Kaldı ki, 31 Mart'ın ihtilâlciler tarafından tertiplenmiş bir provokasyon olduğu, tarafsız tarihçilerce teslim edilmektedir.

Diyorlar ki: "Millî Mücadele döneminde Kürt Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı."

Cevap: El-insaf yahu. Kürt Teali Cemiyeti kurucularının tamamı, daha Cumhuriyet kurulmadan "aranan sakıncalılar" listesine dahil edildiklerinden, birçoğu yurt dışına kaçtı. Geri kalanlar da, şeyh Said hadisesi sebebiyle yakalanıp idam edildiler. Said Nursî hakkında ise, o dehşet günlerinde bile böylesi bir iddia ortaya atılmadı.

Kaldı ki, Bediüzzaman'ın "Hareket-i Millîye" lehinde çalıştığı, ıstanbul'da ıngiliz işgaline karşı kahramanlıklar sergilediği, bu sebeple Ankara hükümetinin takdirini kazanarak Meclis'e davet edildiği ve Meclis'te kendisine resmî "Hoşâmedi" yapıldığı gerçeği, bugün hemen herkesçe biliniyor.

Deniliyor ki: "Said Nursî, Atatürk'ün başlattığı toprak reformunu yarıda bıraktırarak, bölgesinin şeyhlerin elinde kalmasında büyük pay sahibi olmuş."

Cevap: Böylesi gülünç, böylesi tuhaf bir iddiaya bakıp hayret etmemek elde değil. Said Nursî, hiç mahkemeye sevk edilmeden, yani tamamen ihtiyatî tedbir olarak, 1925 yılında Van'dan alınarak Batı Anadolu'ya sürgün gönderildi. Bu tarihten vefât ettiği 1960 yılına kadar da, sürekli şekilde sürgün, hapis ve mecburî ikamet hayatı yaşadı. Üstelik, ömrünün son 35 yılında gidip memleketini görmüş bile değil. Bu şartlar altında, onun toprak reformuna müdahalesi söz konusu dahi olabilir mi?

Diğer iddia ve iftiraları da bunlara kıyasen, cevabını mütalaa edebilirsiniz.

* * *

Evet, Bediüzzaman, hayatının hiçbir devresinde Kürtçülük yapmamış, irticaî ayaklanma diye adlandırılan hareketlere katılmamış, silâhlı eylemleri hiçbir surette kabul veya tasvip etmemiştir.

ıstiklâl Mahkemeleriyle diğer ağır ceza mahkemelerinin, Bediüzzaman hakkında bu konularda hiçbir suç unsuru bulamaması, güneş gibi âşikar olan bu gerçeğin birer delili, ispatı değil midir?

Kaynak

4

02.10.2003, 16:43

Kamuoyuna Duyuru!!!

01 Ekim 2003 tarihli gazetelerde Anka Ajans kaynaklı bir haber yayınlandı. Bu haberde 20. Yüzyılın önemli din alimi Bediüzzaman Said Nursi hakkında spekülâsyonlar yapılıyordu. Bu haberin hata ve artniyet taşıyan özelliklerinden dolayı, Risale-i Nur Enstitüsü olarak kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacı duyduk.


I.

Said Nursi, 1878'de Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiştir. Osmanlılar döneminde bu coğrafi bölge, "Kürdistan" olarak isimlendirildiğinden Bediüzzaman da, Said-i Kürdî olarak anılmıştır. Sadreddin Konevî, ıdris-i Bitlisî ve ımam-ı Gazalî gibi Bediüzzaman da yaşadığı coğrafi bölgeden isim almıştır.

Bediüzzaman ırkçılığa karşı çıktığı gibi, ırka dayalı bir devleti hayatının hiçbir döneminde tasvip etmemiştir. Irkçılığı analiz ettiği Mektubat adlı eserinde (s. 309) gerçek anlamda saf bir ırkın bugün asla olamayacağı ifade ederek, ırkçılığın vehmî bir kavram olduğunu anlatmıştır. Bediüzzaman, bu asırdaki zulümlerin önemli kaynaklarından birinin ırkçılık olduğunu belirterek, suçun şahsiliğinin ırkçılık yüzünden terkedilmesiyle bir çok zulümlerin işlendiğini belirtir.

Hal böyle iken, hâlâ Bediüzzaman'ı Kürtçü olarak tanımlamanın sağduyu ve akılla açıklanacak bir yanı yoktur.

Bu bağlamda Said Nursi'nin "Kürt devleti" kurmak gibi bir düşüncesi hiçbir zaman olmamıştır. Osmanlı Devleti döneminde, Sevr Antlaşmasının imzalandığı yıllarda, Kürt şerif Paşa tarafından yapılan teklifleri reddederek Devlet-i Ali'ye bağlı kalacağını ilan etmiştir. (ıçtimai Reçeteler, II, s. 303) Birinci Dünya Savaşında vatanı korumak için cepheye koşup Milis Albayı olarak talebeleriyle beraber çarpışırken, yaralanarak Ruslara esir düşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti döneminde de talebelerine sürekli müsbet hareketi tavsiye ederek, yöneticilerin hatalarını ikazlarıyla düzeltebilme gayreti içerisinde olmuştur. şeyh Said Olayında da isyancıların kendisinden istedikleri desteği vermeyerek, hareketlerinin yanlış olduğunu ikazında bulunmuştur.

Said Nursi, bir ırk devleti peşinde olmamış, Osmanlılar döneminde de Cumhuriyet döneminde de anayasal parlamenter sistemi savunmuş, hür, demokratik bir devletin ferdi olarak inançlarını yaşayabilmeyi hedeflemiştir.


II.

Said Nursi'nin "31 Mart Olayına katıldığı" yönündeki ifadeler de doğru değildir. Nursi, 31 Mart Olayı sırasında ıstanbul'da bulunmakta ve çeşitli fikir tartışmalarına katılmaktadır. O dönem tartışmalarında görüşlerini hürriyet, meşrutiyet ve gayr-i müslimlerin haklarından yana açıklayarak, Osmanlı toplumunda demokratik fikirlerin gelişmesine yardımcı olmuştur.

Bu ortamda meydana gelen 31 Mart Olayı'nı Bediüzzaman desteklememiştir. Olayın çıktığı gün, gelişmeleri uzaktan izleyerek olayların mahiyetini anlamaya çalışmış, isyancıların çeşit çeşit isteklerini "şeriat isteriz" sloganı altında gizlediklerini öğrenince, askerleri itaate sevkedecek yazılar yazmıştır.

Nitekim olaydan sonra çıkarıldığı sıkıyönetim mahkemesinde beraat ederek, suçsuzluğu tescil edilmiştir.


III.

Kürt Teali Cemiyeti konusunda en kapsamlı çalışmanın sahibi olan Tarık Zafer Tunaya, bu cemiyetin kurucuları arasında Said Nursi'yi ifade etmemektedir. (Tunaya, I, 1984, s. 404) Bu bilgi Eşref Edip'in Risale-i Nur Muarızı Yazarların ısnadları Hakkında ılmi Bir Tahlil adlı eserinde de doğrulanmaktadır. Mevlanzade Rifat'ın Kürdistan Teali Cemiyetine daveti üzerine Bediüzzaman'ın, "Yaptığınız milleti parçalamaktır; millete ihanettir; ben sizin cemiyetinize giremem" dediği nakledilir.


IV.

Haberde "Bediüzzaman'ın 1950 sonrasında yazdığı Risaleleriyle cemaatini iyice güçlendirdiği" belirtilmektedir. Burada da temel bilgi yanlışlıkları bulunmaktadır. Said Nursi, eser yazmaya 1950 yılında başlamamıştır.

Risale-i Nurların telifi 1926 yılında Barla'da iken başlamış, 1935'e gelindiğinde tamamına yakını yazılmış, 1949'da da tamamlanmıştır.

Bundan dolayı 1950'den sonra eser yazdığına dair değerlendirme doğru değildir.


V.

Bediüzzaman'ın "Demokrat Partiyle işbirliği" yaptığı belirtilmektedir. Bediüzzaman'ın, herhangi bir siyasi partiyle işbirliği sözkonusu değildir. Bediüzzaman, müsbet iman hizmetini ifa ederken bu mukaddes değerlerin hiçbir dünyevi menfaate alet edilemeyeceği düşüncesindedir. Bu tavrını ömrünün sonuna kadar korumuştur. Bediüzzaman'ın siyasilerle ilişkisi her vatandaşın görevi olan siyasal katılımla sınırlıdır. Bu bağlamda CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a da çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. (Emirdağ Lahikası, s.190)

Ancak, hürriyetçi ve demokrat özelliklerinden dolayı DP'yi desteklemiş ve bu tavrını gizleme ihtiyacı hissetmemiştir. Ayrıca Menderes'in Bediüzzaman'ı ziyaret ederek elini öptüğüne dair iddialar hiçbir zaman ispatlanamamıştır.


VI.

Bediüzzaman'ın "toprak reformunu engelleyerek bölgeyi şeyhlerin eline bıraktığı görüşü de doğru değildir." Daha II. Meşrutiyet yıllarında yazdığı Münazarat adlı eserinde, beylik, ağalık gibi demokratikleşmeyi ve gelişmeyi engelleyen kurumların kalkması gerektiğini savunmuştur. (s. 33)

Bu toplumsal müesseselerin eğitimle ortadan kaldırılabileceğini belirterek, bölgenin eğitimine dair önerilerde bulunmuştur.

Risale-i Nur Enstitüsü

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

5

17.12.2003, 23:07

Ağzı olan konuşuyor işte... Bediüzzaman gibi bir ıslam Aliminin hakkında rahatça konuşabilmeleri

1.si cahilliklerinden
2.si Nur Talebelerinin müsbet hareket çizigisinden taviz vermemesinden kaynaklanmaktadır.

Bir gün gelecek anlayacaklar....
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir