Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.06.2005, 19:37

Dehşetli mukabele ihtimaline karşı

M. Latif SALıHOğLU

Dehşetli mukabele ihtimaline karşı




Bilhassa son zamanlarda Bediüzzaman Said Nursî'ye, onun fikirlerine, eserlerine ve hatta talebelerine karşı gittikçe yoğunlaşan birtakım itirazlar, iftiralar ve saldırılar var.

Bunların tamamı yeni değil; ama, bu çeşit çeşit saldırganlıkların gerek sıklaşması ve gerekse şiddetinin ziyadeleşmesi, hayli dikkat çekici bir görünüm arz ediyor.

Dikkate değer bir başka nokta ise, en şiddetli saldırıların "din perdesi altında" yapılması ve dindar bilinen şahıs ve çevrelerden geliyor olması.


Sayıları da bir değil, üç değil, beş değil... Sanki, gizli bir mihrak, özellikle "şahıs merkezli" dindar grup ve cemaatleri eş-zamanlı olarak tahrik etmeyi başarmış gibi, onları Nur Üstad'ın, onun Nur dâvâsının ve Nur kardeşlerinin aleyhinde sinsice istimâl ediyor.

Gazete ve dergi sayfalarından, radyo ve televizyon kanallarından saldırıyorlar; bu da yeterli görünmeyip, bu kez sokak sokak dağıtılan binlerce ilân, broşür ve CD'lerle, en çirkin, en insafsız bir propaganda yöntemiyle taarruza devam ediyorlar.

Propagandalı saldırıda, ağza alınmayacak tâbirler kullanılıyor, en iğrenç iftiralar atılıyor ve duyanın sinir zembereğini zorlayacak derece küfürlü, hakaretli ifadeler sarf ediliyor.

Öyle ki, bu yoğun saldırılar, Üstad Bediüzzaman'ın tâbiri ve haber vermesiyle "dehşetli mukabele" raddesine varmış bulunuyor.

Peki, bu dehşetli saldırılara karşı ne yapılıyor ve neler yapmalı? Nur talebeleri için, bunun da ölçü ve prensiplerini yine Üstadları olan Bediüzzaman Hazretleri tarafından ortaya konuyor.

Dindarlar cephesinden gelecek saldırı ve mukabeleye karşı "aynen mukabele" edilmemesi gerektiğini tavsiye eden Üstad Bediüzzaman, "ehemmiyetli bir mektub"unda evvelâ şu dört nâzik noktaya dikkat çekiyor:

1) Âl-i ımrân Sûresindeki "Öfkesini yenmek ve insanların kusurunu affetmek"ten söz eden 134. âyetteki âlicenâb düstûra ittiba gereği.

2) Avâm-ı mü’minînin şeyhlerine, mürşidlerine karşı hüsn–ü zanlarını kırmamak ve imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek vazifesi.

3) Risâle-i Nur’un erkânlarını, haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmanın lüzûmu.

4) Dinsizlerin, iki ehl-i hak taifesi arasındaki husûmetten istifade ederek, birinin silâhıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmasından, çürütmesinden kaçınma gereği.

Mektup, bu dört önemli gerekçenin ardından, meseleyi etraf-ı erbaasıyla aydınlatan projektör misâli şu sözlerle devam ediyor: "Risâle-i Nur şakirtleri, bu mezkûr dört esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için musalahakârâne, medâr-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevap vermek gerektir. Çünkü bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip bozmuyor, kendini mazur biliyor; ondan nizâ çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder; ehl-i dalâlet istifade ediyor."

Aynı mektupta, o tarihlerde (1940'lı yıllar) yine dindar cephede yaşanan dehşetli bir tenkit ve mukabele hadisesi hatırlatılarak, gelecekte de benzerlerinin meydana gelebileceğine işaret ediliyor ve böylesi durumlarda Nur talebelerinin nasıl bir tutum ve davranış içinde olması gerektiğine şu sözlerle açıklık getiriliyor: "ıstanbul’da malûm itiraz hadisesi îma ediyor ki, ileride, meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgâm bazı sofi-meşrepler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risâle-i Nur’a ve şakirtlerine karşı kendi meşrep ve mesleklerinin revacını ve etbâlarının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler; belki dehşetli mukabele etmek ihtimali var. Böyle hadiselerin vukuunda, bizlere, itidâl-i dem ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını çürütmemek gerektir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 172.)


* * *

Burada verilen ölçülere ve yapılan tavsiyelere Nur şâkirtlerinin uyma zorunluluğu var. Aksi halde, haklı olsa bile, haksız ve dâvâsına zarar verecek bir duruma düşer.

ışte, şurada burada bize şiddetle çatan, sataşan, bulaşan, saldıran, iftira atan, yahut ağır tabirlerle tahkir ve tezifte bulunan dindar kesimden insanlara neden "aynen mukabele" etmediğimizi soran değerli okuyucularımız, yukarıda iktibas ettiğimiz şu Nur'lu prensipleri bir kez daha okuyup derinlemesine mütalâa edebilirlerse, sanırım bizi daha iyi anlayacak ve hak vereceklerdir.

Hâsılı, yapılacak şey özetle şudur: Nur talebeleri, dindarlardan gelecek itiraz, taarruz veya mukabeleler karşısında, yine de itidâl-i dem, sarsılmamak, adâvete girmemek ve muarızların liderlerini de çürütmemek şartıyla, kendilerini müdafaa için musalâhakârâne, medâr-ı itiraz noktaları izah etmeleri ve cevap vermeleri gerekiyor.

Tarihin Yorumu

Dürüst bir düşünür: Cemil Meriç

13 Haziran 1987: Büyük mütefekkir, yazar Cemil Meriç vefât etti.

Kısa biyografi: 12 Aralık 1916'da Hatay Reyhanlı'da doğdu. Hatay Lisesini bitirdi. ıÜ Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyâtı bölümünü bitiren Meriç, bir süre Felsefe bölümünde de okudu.

Elâzığ Lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptı, daha sonra ıstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı.

1955'te gözleri görmez oldu. Fakat, harikulâde çalışma ve üretme azmiyle, temposunu hiç düşürmeden ilerlemeye devam etti. Talebelerinin de yardımıyla, yılların birikimi olan çalışmalarını peşpeşe kitaplaştırmaya muvaffak oldu.

Ömrünün son demlerinde Nur Risâleleriyle de yakından tanıştı ve bu meyanda takdire şayan yazılar yazdı.

Vefatından iki yıl evvel birkaç dostla evine yaptığımız bir ziyaret esnasında, bize Risâle–i Nurları geç tanımaktan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

1984’te, önce beyin kanaması, ardından felç geçiren Cemil Meriç, 13 Haziran 1987’de Hakk'ın rahmetine kavuştu.

Meriç Hocanın geride bıraktığı değerli pekçok eseri var: Ümrandan Uygarlığa, Mağaradakiler, Bu Ülke, Kırk Ambar, vs...

13.06.2005

E-Posta: latif@yeniasya.com.tr


Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

13.06.2005, 20:40

selamın aleykum

eVET uYARI ıÇıN Allah razı olsun...özellikle bu aralar hocaefendi ye karşı da çok tenkitler saldırılar var...Allah sonunu hayır etsin...

erhan

Acemi

  • "erhan" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

Hobiler: tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

3

14.06.2005, 00:11

tarihte hep böyle olmuştur.Allah ın evliyalarına hep dil uzatılmış,iftiralar atılmıştır,atılmaktadır.Allah a yönelmeyenler için dergahta el öpüp tabi olmak zor gelir,yetmez kibirlenir ve bu Allah dostlarına nefslerinin hoşuna gitmeyen şeyler söyledikleri için olsa gerek iftira da atarlar.
FURKAN-30:Resûl dedi ki: “Yarab, kavmim Kur’ân’ı terkettiler.”

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir