Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

15.09.2003, 21:12

Şahıslar birer sebeptir, muvaffakiyeti veren Allah´tır

Hizmetleri yapanlar şahıslardır ama hizmetler şahıslarla mukayyet değil. Çalışıp, çabalayan, hizmetten hizmetten koşan şahıslar da olsa muvaffakiyeti veren Yüce Allah’tır.

Bakî ve ebedî hizmetler, fânî ve geçici şahıslarla sınırlı tutulmaz, onlara endekslenemez. Kudsî hizmetlerdeki başarı ve muvaffakiyet belirli bazı şahısların ellerine terk edilemez, onların üzerine bina edilemez. Çünkü ulvî dâvâlar bakî; insanlar fani ve geçici...

ınsanlar ne kadar kuvvetli, ne derece kabiliyetli de olsalar tek başlarına ağır yükleri ilânihâye omuzlarında taşıyamazlar. Bakî, kudsî hizmetleri tek bir kişiye havâle etmenin tehlikeleri ve zararları da var. Böyle bir durum çoğu zaman fertleri baştan çıkarır, onları fahr ve gururun acımasız pençesine atarak tehlikeye atabilir. Veya böyle ağır bir yükü ve mesuliyeti yüklenen şahısların gücü, kuvveti ve kapasitesi kâfi gelmiz, böyle bir ağır yükün altında ezilir. Böylece mânevî hizmetlerin zarardîde olmasına sebebiyet verebilir. Yalnız başına hizmete soyunmanın bir diğer zararı da sair hizmet ehlinin nemelâzımcılığı ve atalete girmelerine sebep olmasıdır.

Nice kabiliyetlerin filizlenip, neşv-ü nemâsına engel olan, onların yolunu tıkayan ferdî hizmet tarzlarının, çoğu zaman hizmetlere zarar verdiğinin tarihte örnekleri pek çoktur. Bunun tersine herkese hizmet imkânının tanındığı, hizmete talip olan her insanın önünün açıldığı zamanlarda da büyük başarıların gösterildiği görülmüştür. Bu durumu çok iyi keşfeden Bediüzzaman da çevresindeki bütün talebelere nurlara hizmet etmek için her çeşit imkânı tanıyarak onların önünü açmıştır. Herkese kabiliyetine göre bir iş, bir hizmet vererek, hem onların kabiliyetlerinin gelişmesine yardımcı olmuş, hem de bu şekilde hizmette fevkalâde fütuhatlarda bulunmuştur.

Ümmî ve amî insanlara dahi nurlarla dine hizmet yolunda bir iş, bir meşgale vererek, hem onları bu kudsî hizmete ortak etmiş, hem de hizmette büyük mesafeler almasını bilmiştir. O yalnız kabiliyetli, kültürlü talebelerine değil, biraz daha yeni ve acemi talebelerine de önem vermiş, onlara taltif ve teşviklerde bulunarak, çok az sayıda bulunan bütün talebelerinden azamî bir şekilde faydalanmıştır.

Hayırlı hizmetlerde asıl olan, doğru olan, şahıs endeksli tarzdan ziyade, ortak bir hizmet, kollektif bir hizmet şekli geçerli ve faydalıdır. “ılle de filanca şahıs olmasa olmaz” tarzı yerine, “Başka şahıslarla da Cenâb-ı Hak muvaffakiyeti ve muzafferiyeti verebilir” fikri doğru ve isabetli bir fikirdir. Bunu teyiden Hz. Ömer (ra) zamanında vuku bulan şu hadise oldukça enterasan ve ehl-i hizmete ışık tutar niteliktedir:

“Hz. Halid (ra), girdiği her savaşta galip geliyordu. Bu durum Müslümanlar arasında ‘Halid girdiği savaştan mağlüp çıkmaz’ gibi bir kanaatin yaygınlaşmasına sebep olmuştu. Bu ise ihlâs sırrını zedeliyordu. Çünkü neticeyi yaratan Allah’tı. ışte Hz. Ömer (ra) bu anlayışı silmek, Halid (ra) olamadan da Allah’ın Müslümanları galip getireceğini anlatmak için onu azletti. Yerine Ebû Ubeyde bin Cerrah’ı başkumandan tayin etti.

“Hz. Halid (ra) hiç itiraz etmedi. Tam bir teslimiyetle Hz. Ömer’in (ra) emrini yerine getirdi. Halkla helâlleşti, veda konuşmaları yaptı” Daha sonra da Hz. Ömer (ra) bu hadise ile ilgili olarak Hz. Halid’e “Ey Halid, yemin ederim ki, sen benim yanımda çok değerlisin ve ben seni çok seviyorum” diyerek hem asıl niyetini, hem de. Hz. Halid’in (ra) gerçek bir komutan olduğunu ve onu takdir ederek sevdiğini beyan etmiştir.

Evet ıslâm tarihindeki şu olay bile tek başına hepimize çok ibretli mesajlar veriyor. şahıslar ne kadar zekî, ne kadar kabiliyetli, ne derece dirayetli ve cesur da olsalar, başarı ve muzafferiyeti veren yalnız ve yalnız Cenâb-ı Hak’tır. Harp meydanlarında bu böyle olduğu gibi, kudsî hizmetlerimizde de bu kaide, bu gerçek olduğu gibi geçerlidir. Böyle olduğu için Bediüzzaman dahi her zaman kendi şahsını kamufle ederek eserleri ve Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevisini ön plâna çıkarmaya çalışmıştır.

Kendisinin “bir kuru çubuk” hükmünde bulunduğunu ve ancak “bir ders arkadaşı” olduğunu ifade ederek, talebelerine önemli mesajlarda bulunmuştur.

Kaynak

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

17.12.2003, 23:16

şahs-ı Manevi esastır ve kişiler ben hayır işledim diye gurura kapılmamalıdır. Zira;

Sana ne iyilik geldiyse Allah'tan, ne kötülük geldiyse de kendinden bil!...

Allah razı olsun....
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

3

19.10.2009, 17:24


Dîne hizmet ettim diye gururlanmamak


Sen ey riyâkâr nefsim! Dîne hizmet ettim diye gururlanma.




sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recûl-i fâcir bilmelisin.

Hizmetini, ubûdiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farîza-i hilkat ve netice-i sanat bil, ucb ve riyâdan kurtul.

Sözler, s. 436.



4

19.10.2009, 19:03

Allah razı olsun.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir