Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

16.04.2005, 19:07

Risale-i Nur´dan vecizeler

Risale-i Nur’dan vecizeler

Simdi bak çesmelere, irmaklara, yerden,
Daglardan kaynamalari tesadüfi degildir.
Mizan-i hikmetle gönderilmeleri...
Bir Rabb-i Hakim'in teshiriyle ve iddihariyledir.
Ve kaynamalari ise O'nun emrine heyecanla imtisal etmeleridir.

Su misafirhane-i dünyada nazar-i hikmetle baksan;
Hiçbir seyi nizamsiz, gayesiz göremezsin.
Sen nasil nizamsiz, gayesiz kalabilirsin ?

San'atli bir eser,
Sanatkari îcâb eder

Yer altina girmis bir çekirdegin hava âleminde bir agaç olmasi gibi, yer altina giren insan da Âlem-i Berzahta, elbette bir hayat-i bâkiye sünbülü verecektir.

Rizkiniz, yerin hayatina baglidir. Yerin dirilmesi ise bahara bakar.
Bahar ise, sems ve kameri teshir eden, gece ve gündüzü çeviren zatin elindedir.
Öyle ise, bir elmayi , bir adama hakiki rizik olarak vermek;
Bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran O Zât verebilir.

Sema ve zemini, rizkiniza iki hazine gibi müheyya edip,
Oradan yagmuru, buradan hububati çikaran kimdir?
Allah'tan baska koca sema ve zemini iki muti
Hazinedar hükmüne kimse getirebilir mi?
ÖYLE ISE SÜKÜR O'NA MÜNHASIRDIR.

... Ben nasil bu evi yaptim ve yapmasini biliyorum ve görüyorum
ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum.
Öyle de; su koca kâinat sarayinin bir ustasi var.
O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder...

Bir tek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördügün gibi bahar dahi bir çiçektir. Ve cennet dahi görülmedik bir çiçektir.

Marîz bir asrin, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-i Kur'andir.

Azametli bahtsiz bir kit'anin, sanli tali'siz bir devletin, degerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-i Islâmdir.

Arzi ve bütün nücum ve sümusu tesbih taneleri gibi kaldiracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yi halk ve iddia-yi icad edemez. Zira hersey, herseyle baglidir.

Hasirde bütün zevi-l ervahin ihyasi; mevt-âlûd bir nevm ile kista uyusmus bir sinegin baharda ihya ve insasindan kudrete daha agir olamaz. Zira kudret-i ezeliye zâtiyedir; tegayyür edemez, acz tahallül edemez, avaik tedahül edemez. Onda meratib olamaz, hersey ona nisbeten birdir.

Sivrisinegin gözünü halkeden, Günes'i dahi o halketmistir.

Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Semsiyeyi de o tanzim etmi?tir.

Kâinatin te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-i tabiiye farz-i muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karsi secde ederek "Subhaneke la kudrete lena inneke entel Azizül Hakim" diyeceklerdir.

Esbaba tesir-i hakikî verilmemis, vahdet ve celal öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab dest-i kudrete perde olmu?tur, izzet ve azamet öyle ister. Tâ nazar-i zahirde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübasir görülmesin.

Mahall-i taalluk-u kudret olan herseydeki melekûtiyet ciheti seffaft?r, nezihtir.

Âlem-i sehadet, avalim-ül guyub üstünde tenteneli bir perdedir.

Bir noktayi tam yerinde icad etmek için, bütün kâinati icad edecek bir kudret-i gayr-i mütenahî lâzimdir. Zira su kitab-i kebir-i kâinatin herbir harfinin, bahusus zîhayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâz?r birer gözü vard?r.

Meshurdur ki: Hilâl-i îde bakarlardi Kimse birsey görmedi. ?htiyar bir zât yemin ederek "Hilâli gördüm." dedi. Halbuki gördü?ü hilâl degil, kirpiginin tekavvüs etmis beyaz bir kili idi. O kil nerede? Kamer nerede? Harekât-i zerrat nerede? Fâil-i teskil-i enva' nerede?

Tabiat, misalî bir matbaadir, tâbi' degil; nakistir, nakkas degil; kabildir, fâil degil; mistardir, masdar degil; nizamdir, nâzim degil; kanundur, kudret degil; seriat-i iradiyedir, hakikat-i hariciye degil.

Fitrat-i zîsuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarin cezbesiyledir.

Fitrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelan-i nümuvv der: "Ben sünbüllenecegim, meyve verecegim." Dogru söyler. Yumurtada bir meyelan-i hayat var. Der: "Piliç olacagim." Biiznillah olur. Dogru söyler. Bir avuç su, meyelan-i incimad ile der: "Fazla yer tutacagim." Metin demir onu yalan çikaramaz; sözünün dogrulugu demiri parçalar. Su meyelanlar, iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.

Karincayi emirsiz, ariyi ya'subsuz birakmayan kudret-i ezeliye; elbette beseri nebisiz birakmaz. Âlem-i sehadetteki insanlara insikak-i Kamer, bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) oldugu gibi, mi'rac dahi âlem-i melekûttaki melaike ve ruhaniyata karsi bir mu'cize-i kübra-yi Ahmediyedir ki; nübüvvetinin velayeti bu keramet-i bahire ile isbat edilmistir ve o parlak zât, berk ve Kamer gibi melekûtta su'le-fesan olmustur.

Kelime-i sehadetin iki kelâm? birbirine sahiddir. Birincisi ikincisine bürhan-i limmîdir; ikincisi birincisine bürhan-i innîdir.

Hayat, kesrette bir çesit tecelli-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder. Hayat, bir seyi herseye mâlik eder.

Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîsuurdur. Sabit ve daim fitrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, s?fat-i iradeden gelmis, kudret ona vücud-u hissî giydirmistir. Bir seyyale-i latifeyi o cevhere sadef etmistir. Mevcud ruh, makul kanunun kardesidir. Ikisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmislerdir. Sayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eger ruh, vücudu çikarsa, suuru basindan indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.

Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatin varligi bilinir. Herbirisi birer kessaftir.
Islamiyet kildan ince kilictan keskindir...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir