Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

08.02.2005, 08:23

28 sene süren sürgün ve zindanın sebebi neydi?

şaban Döğen

28 sene süren sürgün ve zindanın sebebi neydi?




Bugün Amerika’da adına kürsü kurulan, eserleri Çince, Japonca dahil dünyanın 33 diline çevrilen, bir kısım dünya üniversitelerinde okutulan, hakkında ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenen, 500’den fazla tebliğ sunulan, 1992 yılında papalıkça 6 Avrupa ülkesinde yapılan bir ankete göre, on ayda Müslüman olanlardan üçte birinin eserleriyle Müslüman olduğu tespit edilen, günümüzde büyük gazetelerin dizi yazılarına konu olan, Cemil Meriç’in ifadesiyle çağlar boyu bir gelen, hayatındayken 22 defa zehirlenen, 28 sene sürecek uzun bir sürgün ve zindan hayatına mahkûm edilen büyük düşünür Bediüzzaman’ın bunca sıkıntılara maruz bırakılmasının sebebi neydi?

Oysa ıstanbul’da ıngilizlere karşı cansiperâne mücadelelerinden dolayı iki defa bizzat Mustafa Kemal, 16 defadan fazla da yine onun talebiyle dostları tarafından Ankara’ya çağırılan, sonunda dostu eski Van Valisi Tahsin Beyin ısrarıyla Ankara’ya gelen, Meclis’te alkışlarla karşılanan ve kendisine bir kısım cazip teklifler sunulan Bediüzzaman niçin onca çileyi çekmek zorunda kalmıştı?

Ankara’da kaldığı 4.5 aylık süre içerisinde bizzat Atatürkçe “kahraman Hoca” diye iltifatta bulunulan, üç yüz lira maaşla şeyh Sinusî yerine şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği, özel bir köşk tahsisi, Medrezetü’z-Zehra ve Doğu Üniversitesinin açılması gibi daha bir kısım cazip tekliflerle taltif edilen, Ankara’da kalması için ısrar edilen, yapacağı inkılaplar için desteği istenen, birlikte çalışma teklifleri yapılan Bediüzzaman niçin bu cazip tekliflere iltifat etmemişti de çoğu insanın dayanamayacağı sıkıntıları üstlenmişti?

Bunu Bediüzzaman bizzat eserlerinde cevaplandırır. Bir kitabında, Celal Bayar, Hoca şükrü, Konyalı Vehbi gibileri kastederek, Avrupanın bazı usul ve medeniyetinin icaplarını taklide mecbur olduklarını söylemek için, “Kırk sene evvel [1923] bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için, bazı kumandanları, hatta hocaları yanıma gönderdi”1 der. Ankara’da bulunduğu süre içerisinde mecliste dağıttığı on maddelik beyannamede, “şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” diyerek dinden soyutlanan bir modernleşmenin tutmayacağına dikkat çeker.2 1935’te yazdığı bir eserinde, “Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, ıngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki eserimle mücahedatımı takdir edip beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi. ‘Bizimle beraber çalış’ dediler. Dedim: ‘Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz”3 diyerek birlikte çalışamayacaklarını bildirir.

Başka eserlerinde de Ankara’da kalmaması, cazip tekliflere iltifat etmemesinin sebebi olarak “Sünnet-i Seniyyeye zıt hareket etmeme” olduğunu gösterir. Bir sebebini de şuâlar’da şöyle açıklar: “Ben Beşinci şuâ aslının verdiği haberin bir kısmını orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim.”4

Bediüzzaman kendisine çektirilen onca sıkıntıların sebebini Mustafa Kemal’a itirazı ve dost olmayışına bağlar. Onun tarafgirliği ve dostluğu sebebiyle kendine garazkârâne hücumlar yapıldığını, ezdiklerini belirtir.5

Dünya yüzüne gülebilecekken, Bediüzzaman’ın bunlara iltifat etmemesinin diğer bir sebebi üzerinde de yarın duralım.

Dipnotlar: 1- Emirdağ Lâhikası, II:456. 2- Mesnevî-i Nûriye, s. 86-87.3- Osmanlıca Lem’alar, s. 736.4- şuâlar, s. 314. 5- Emirdağ Lâhikası, I:247.

08.02.2005

E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

09.02.2005, 11:18

şaban Döğen

“Mühim bir suâle hakikatli bir cevap”




Büyük memurlardan bazıları Bediüzzaman’a sorarlar: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistan’a ve vilâyat-ı şarkiyeye şeyh Sinusî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun?”

Bilindiği gibi Bediüzzaman çok etkili bir insandı. Yahudî Karasso, emellerine angaje etmek maksadıyla beş dakika kendisiyle görüşmüş, daha fazla dayanamayıp hemen dışarı fırlamış, “Eğer biraz daha kalsaydım beni de Müslüman edecekti” demekten kendini alamamış. ılhami Soysal Bediüzzaman’la görüşeceğini ısmet ınönü’ye bildirdiğinde, “Çok zekî insandır. Dikkat et. Seni de etkisi altına alabilir” diye uyarmıştı.

Böylesine etkili bir insan şark Umumi Vaizliğini kabul etmiş olsaydı, şüphesiz şark vilâyetlerini ikna eder, isyanı önler, ihtilâl yüzünden öldürülen yüz bin kişinin de hayatını kurtarabilirdi.

Peki, o böyle bir teklifi niçin kabul etmemişti? Dünkü yazımızda bunun bir kısım cevabına dikkat çektik. Bugün de bizzat yukarıda sorulan soruya verdiği cevap üzerinde duralım.

Bediüzzaman bu soruya verdiği cevapta özetle diyordu ki: “Gerçi o yüz bin kişinin yirmişer, otuzar senelik dünya hayatlarını kurtaramadım. Ama bu sayede ortaya çıkan Risale-i Nur o zâyiatın yerine binler derece iş gördü. Çünkü yüzbinlerce insanın milyonlar senelik uhrevî hayatlarının kurtulmasına vesile oldu. Eğer ben o teklifi kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan, tâbi olmayan ve ihlâs sırrını taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.”1

Uhrevî hayat ebedîdir. Dünya hayatındaki mutluluk ve mutsuzluğa benzemez. Dünyevî ve uhrevî mutluluğu kazanmanın birinci şartı imandır. ışte Risale-i Nur yaptığı açıklamalarla insanların bu saadet anahtarı olan imanlarını kurtarıyor. Yüz binlerce insan buna bilfiil şahittir.

Hatta Bediüzzaman talebelerine der ki: “Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zatlar, Risale-i Nurla imanlarını kurtarıp ebedî idamdan necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim.”

Onun bütün meselesi özellikle ebedî hayatların kurtulması idi. Kendisini idam edecek derecedeki düşmanlarına bile imanlarını kurtarmaları şartıyla hakkını helâl ediyordu.

Ondaki şefkat, hassasiyet, bu milletin imanının kurtulması uğruna Cehennemde yanmayı dahi göze alacak derecede ileri seviyedeydi.

Bu etkinlik de ancak ihlâsla, samimiyetle elde edilebilirdi. Birilerinin minneti altına girmek, tâbi olmak hiçbirşeye âlet ve tâbi olmayan hakikatlere haksızlık ve hakaret olurdu. Birşeyler verenler karşılığında birşeyler isterlerdi. Onlara tâbi olmak, boyun bükmek, âlet olmak, gelen herşeye kafa sallamak, onların oyuncağı olmak Allah rızasından başka bir hedefi olmayan Bediüzzaman’ın anlayışıyla elbette bağdaşamazdı. Onun için o, Allah’ın rızasını hedef alıp, yanlışlara eyvallah dememiş, yıllar süren sürgün ve ıztıraplı hayatı geçici rahatlığa tercih etmişti.

Dipnotlar

1- Emirdağ Lâhikası, I:12.

09.02.2005

E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

13.11.2007, 02:27

ne arasak bu forumda var..tam da tevafuk..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir