Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

08.02.2005, 08:12

Tasavvuf mesleğinde yeni çığır

Ali Ferşadoğlu


Tasavvuf mesleğinde yeni çığır



Felsefe, mistisizm gibi konulara da fevkalâde vakıf olan Bediüzzaman, zamanın ihtiyaçlarına karşı çareler sunan kuşatıcı bilgi sahibi bir âlimdir. Tasavvufî ekollere karşı hürmetkârdır, ancak, onlardan hiçbirini direkt olarak temsil etmemektedir.1 Bununla birlikte, tasavvuf tarikinin daha derûnî boyutlarını ve psikolojik mertebelerini tahlil ederek yeni ve modern bir çığır açar:

* Allah hesabına müşahede edilen herşeyin marifet/ilim olduğunu ifâde ederek Kur’ân’dan alınacak mârifetle, sürekli huzûrun elde edilebileceğini öngörür.

* Kâinatı yokluğa mahkûm etmez, yokluğa hapsetmez. Onu başıbozukluktan, serseri tesadüf oyuncağı gibi görmekten çıkarıp Cenâb-ı Hak nâmına izlenmesini sağlar. Herşey mârifet (Allah’ın isim ve sıfatlarını bildiren) bir mir’at/ayna olur.2

Bir köy gibi küçülen, teknolojinin her yere girdiği, kameraların her yeri gözetlediği bir devrede yaşıyoruz. Mağara, çilehâne, uzlethânelere çekilip devamlı Onu zikrederek devamlı huzûru bulmak mümkün değil.

* Herşeyden doğrudan doğruya zâhirden/görünüşten/yüzeyden hakikate geçip ılâhî yakınlaşmayı sağlayan gayet kısa ve gayet yüksek bir yol açar.3 Herşeyin üstündeki Allah’ın kudret damgasını; terbiye mührünü ve kaleminin nakışlarını görmekle, doğrudan doğruya herşeyden Onun nûruna karşı bir pencere açıp, Onun birliğine ve herşeyin Onun kudret elinden çıktığına ve ılâhlığında ve Rubûbiyetinde (herşeyi terbiye etmesinde) ve mülkünde hiçbir şekilde, hiçbir ortağı, yardımcısı olmadığını görür gibi kesin bir bilgiyle tasdik edip imân edecek4 yeni bir çığır, yeni bir tasavvuf yolu açmıştır.

* Tarikatın ferdî ve sosyal faydalarını sıralamış, fakat, bu zamanda kuşatıcı olamayacaklarını; cüz’î, küçük bir faydası olabileceğini; şahısların ancak kendilerini kurtarabileceğini veya makamlarını yükseltebileceklerini; tarikatların birçok vartalarının bulunduğuna işaretle müntesiplerini ikaz ederek5 bu zamanda bu yolun tehlikeli, zorlu ve dar olduğunu ortaya koyar.6

* Evliyalığın ve tarikatın münasebet ve önemini dikkate sunmuş; inkâr edenlerin dalâlet çevrelerinden çıktığına işâret etmiş; maksatlarının da, bu büyük hazineyi kapatmak, tahrip etmek, bu kevser menbaını kurutmak olduğuna dikkat çekmiştir.

* Evliyalık mesleğinde gidenlerin biribirinden çok farklı ve hattâ zıt vasıflar, özellikler sergilemelerinin sebebinin; manevî seyir ve gözlemlerinin çok farklı olması ve değişik meşreplere sahip olmalarından kaynaklandığını belirtmiştir. Tıpkı maddeyi inceleyen fizikçi, kimyager, filolog, tarihçi ve biyologların farklı incelemeleri ve farklı veriler ortaya koymaları gibi...

* Vahdetü’l-vücud ve vahdetü’ş-şuhud mesleğinin bakış açılarının insanı nereye, hangi tehlikeli kulvarlara götürdüğüne ve bu zamandaki tabiatperestlere nasıl güç verdiğine çarpıcı misâllerle açıklık getirir ve dikkatli olunmasını tavsiye ederek, gerçek veçhelerini açıklar.

* Velâyet yolları içinde en güzelinin Sünnet-i Seniyyeye uymak; velâyet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esasının ihlâs olduğunu; bu dünyanın hikmet ve hizmet yeri olup, ücret yeri olmadığını açık bir üslûpla anlatır.

* Tarikatin vird ve zikirlerinin, adap ve usûllerinin şeriatın önüne geçmemesi gerektiğini nazara verir.

* Genel bir değerlendirmede bulunursak, Risâle-i Nur’un bir tarikat öğretisi, Bediüzzaman’ın da bir tarikatın kurucusu olmadığı, sarih olarak tekrarladığı ifadeleriyle sabittir. Ancak, Risâle-i Nur, tasavvufu günümüz şartlarına uyarlayarak bütün mefhumlarını kullanır. Hatta güncelleştirerek on iki büyük tarikatin esaslarını özünde toplamıştır.

Zira, Risâle-i Nur, Kur’ân âyetlerinin yıldızlarından inen;7 günümüzün ehemmiyetli, mânevî ve ilmî bir mürşidi;8 tarîkat değil, doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhem bir hakîkat;9 şu zamanın ihtiyaçlarına uygun bir ilâç, yaralarına bir devâdır.10

TAZıYE: Muhterem Bahaddin Çalışkan, Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Cenâb-ı Hak’tan mağfiret ve rahmet, akraba, yakınları ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.

Dipnotlar: 1-Doç. Dr. Bilal Kuşpınar, Bediüzzaman Said Nursî’nin Tasavvuf Değerlendirmesi, s. 38; 2-Hizmet Rehberi, s. 54; 3-Mektûbât, s. 54; 4-Sözler, s. 363; 5-Barla Lâhikası, 93-94; 6-Doç. Dr. Bilal Kuşpınar, Bediüzzaman Said Nursî’nin Tasavvuf Değerlendirmesi, s. 42; 7-Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, s. 79; 8-Kastamonu Lâhikası, s. 9; 9-Age, s.150; 10-Mektûbât, s. 363.

08.02.2005

E-Posta: afersadoglu@ttnet.net.tr

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

btokgoz

Acemi

Mesajlar: 36

Konum: ıSTANBUL

Meslek: MUHASEBE

  • Özel mesaj gönder

2

08.02.2005, 09:59

Bizleri Aydınlattığın için

Bizleri aydınlattığın için Allah razı olsun Abdülkadir Abi.... Allahın Selamı Bereketi ve O'nu ve Sanatını idrak edebilme şuuru heppimizin üzerine olsun Amin...
BeytullaH

3

10.02.2005, 07:33

Kerametin çeşitleri

Ali Ferşadoğlu

Kerametin çeşitleri




Öncelikle; keramet peşinde koşmanın, yani, olağanüstü harika haller göstermek için çabalamanın makbul karşılanmadığını belirtelim. Bununla birlikte; ruhun/duyguların olgunlaştırılıp geliştirilmesi sonucunda ikram edilen harika halleri, kendine değil; onları verene mal etmek gerekir. Keramet iki kısımdır:

a- Kevnî/oluşsal, maddî (sûrî/görünüşte) keramet: Deniz, köz, ateş üstünde yürümek; çok uzaklardaki, 20 binin üstünde veya iki bin frekansın altındaki sesleri duymak gibi, metafizik âlemlerdeki bazı görüntüleri almak gibi...

b-Hakikî, ilmî-manevî keramet: ılim, irfan, ahlâkla ilgili kerâmetler. Karşısındakinin düşüncelerini okumak, müritlerini ilim, irfan ve ahlâk ile bezemek, onları kısa zamanda harika tarzda yetiştirmek vesâire...

* Keramet, ekseriya evliyalarda görülür. Ancak; velâyette keramet göstermek şart olmadığı gibi; açıklanması da makbul sayılmaz. Önemli olan “keramet” değil, “istikamet”tir. En büyük keramet, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”1 hakikatince iman ile istikamet dairesinde ve “denge”li bir hayat sürmektir.

* Velî, görüldüğünde (keramet değil) Allah’ın hatıra geldiği kimsedir.2

* Her duygunun; meselâ hâlis niyet, ihlâs, samimiyet, basîret, düşünce ve yüksek inancın da kerâmeti (fevkalâde, hârika hâli) vardır.

* Fizik-metafizik şartları içinde çalışmayla elde edilebilen keramet; inançlı veya inançsız; Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına kim uyarsa; Rahman isminin tecellisiyle olağanüstü hâllere mazhar olabilir.

Eğer; olağanüstü, hârika olaylar Müslümanlarda görülür; Allah’ın eseri diye algılanır; meşrû ve müsbet yolda kullanılırsa “yüksek boyutlu ilham” veya “kerâmet”; inançsız; ateist kişide zuhûr eder; kişiye, sebeplere dayandırılır; menfî ve gayr-i meşrû yolda kullanılırsa “istidrac” adını alır. Yoksa mahiyet itibariyle aralarında pek bir fark yoktur. Çünkü, kendisinde istidrac görülen kişi de, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlara, yani kevnî/oluşsal şeriata uyuyor.

Ancak, velâyet, Risâlet (peygamberlik) gölgesinde ilerler. Allahu Tealâ, velîyi kollayıp, gözetir ve bir an bile nefsiyle baş başa bırakmaz.

* Velî kerâmet göstermeye değil, Allah rızasını kazanmaya çalışır.

* ıstidrac sahibinin hedefi ise; harika hâl ve olağanüstü işlerdir. Olağandışı olayları de nefsine mal eder.

Bu kısa izahlardan sonra kerâmetin nasıl oluştuğunu ve gizemli boyutunu daha iyi kavrayabiliriz sanırım.

Dipnotlar: 1- Kur’ân Hûd, 112;

2- ıbn-i Mâce, Zühd, 4.

10.02.2005

E-Posta: afersadoglu@ttnet.net.tr

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir