Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı
Ey evlad,
Bu soruların cevabı, ikinci cildin mektublarından birinde genişçe bulunmaktadır. Açık olan şu ki, o mektub fakirin çocuklarının -İmam-ı Rabbani kendi çocuğunu kastediyor- birinin ismine yazılıdır. Eğer o mektubu gözden geçirirseniz, herhalde ondan payınızı alırsınız..
Alıntı
Ehl-i Sünnet vel cemaat ehli zahir alimleri, bazı fiillerinde hatalı da olsalar, dışarıya nurlu ve doğru inançlar çıkarırlar.. Bunlar da kusurların silinmesine yol açar. Böyle fikirler, çalışmaları ve manevi yolda mücadeleleri olmasına karşın, Zat ve sıfatlar hakkındaki yanlış inanışlarından dolayı bir kısım tasavvufçularda bulunmaz..
Alimler ve ilim talebeleri hakkında bende büyük bir sevgi oluştu ve görünümleri bana hoş gelmeye başladı.. Onlardan olmayı, onlarla beraber Mukaddemat-ı Erbaa’dan Telvih ve Tavzih’i müzakere yapmak istiyorum. Yine onlarla beraber, fıkıhta Hidaye’yi okumak istiyorum. Alimlerin ilmî açıdan Allah’ın ihatası ve maiyetiyle ilgili sözlerine katılıyorum..
Alıntı
Bu makama ulaştıran yol ikidir. Üçüncü bir yol yoktur.. Yani görünürde şu iki yoldan başka bir yol açığa çıkmaz.. Birincisi, nefsin noksanını ve kusurunu görmek. Cezbenin kuvvetiyle birlikte, hayırlar ve iyiliklerle ilgili niyetleri itham etmek. İkincisi de, sülukunu tamamlayan olgunluğa ermiş cezbelinin sohbeti.
Allahu Teala (C.C), üstün yardımlarınız sayesinde (İmam-ı Rabbani, kendi şeyhi Muhammed Baki Hazretlerini kastediyor..) taşıyabileceğim, altından kalkabileceğim birinci yolla beni rızıklandırdı..
Alıntı
Bütün keşifler şeriatın zahirine uygundu. Şeriata muhalif kıl kadar birşey yoktu. Şeriatın dış görünümüne ters olan bazı sofilerin açıkladıkları keşifler ise, ya yanılmadan ya da manevi sarhoşluk halinden doğmaktadır. Aksi taktirde içi ile dışı arasında herhangi bir zıtlık, terslik mevcut değildir. Şeriata terslik, yola devam ederken geçici bir görüntüdür. Teveccüh ve biraraya gelerek bu görüntünün kaldırılması gerekir. Gerçekten sona ulaşan, işin nihayetine yaklaşan kişi, şeriatın dışı ile içinin birbirine uyduğuna şahit olur.
Alimlerin bilgisiyle büyük Şeyh efendilerin bilgileri arasındaki fark; Alimlerin bilgileri delillere ve ilme dayanır. Şeyhlerin bilgileri ise, elde edilen keşiflere ve zevke dayalıdır.
Onların hallerinin doğruluğunu ortaya koyan bu uyumdan başka, hangi delile ihtiyaç duyulabilir?
Alıntı
Evet bu yolda tasavvufta birçok ilimler ortaya çıkar, marifetler oluşur. Fakat bunların hepsini aşmak lazımdır.. Sâlik, sıddıklık makamı olan sonların en sonuna ulaşmadan, hakiki ilimlerden ve yakıni bilgilerden hiçbir hissesi olamaz.. Keşke bilebilseydim; ehlullah arasından bu makama ulaştıklarını söyleyenlerin, bu makama uygun bilgileri ve marifetleri niye yok? Bunun yolu ne?
Alıntı
Kalb, birden fazla şeyi sevemez.. Birşeyle kurduğu sevgi bağı kalkmadıkça, bir başkası ile sevgi kuramaz..
Alıntı
...Bazı makamlarda ise, cezbe ve süluk diye birşey yoktur. Şöyle ki; cezbe ve sülukun o makamda ne yeri vardır, ne de herhangi bir ilgisi.. İşte, bu makam hakikaten çok yüksektir..
Peygamberin (SAV) ashabı, bu makama çıkma imtiyazıyla şereflenmiş ve insanlar arasından seçilerek bu büyük devletle (nimetle) müşerref olmuşlardır.
...Bu makam, bu bağlılık Sahabeden sonra –Allah onlardan razı olsun- inşaallah Mehdi’de görülecektir..
Tasavvuf tabakalarından pek az meşayih (şeyhler) bu makamdan haber vermektedir. Nerede kaldı, bu makamın bilgilerinden ve büyüklüğünden bahsetsinler..
...Bu yüce Peygamberin (SAV) izinden giden bir kısım insanlar da, bu bereketle, devletle şereflenebilirler..
İşte böyle insanların sohbeti de daha başta iken bu yüksek nisbete, makama ulaşmalarına sebep olabilir.. Yani, cezbe ve süluk mertebelerini aşmadan, daha ilk adımda bu devlete erişebilirler..
Alıntı
Bilmiş ol ki, seyr ve sülukten maksad, nefsani arzulardan doğan batıl mabudlara tapmaktan kurtulmak, tek mabud olan Allah’tan başka yönelecek kıblenin gerçekten bulunmamasını sağlamaktır..
Alıntı
Şeriatın, din ve dünya saadetini sağladığı, tarikat ve hakikatın şeriatın hizmetinde olduğu, bununla ilgili hususlar hakkındadır..
...sofilerin sembolü ve alametleri haline gelmiş olan tarikat ve hakikat, şeriatın üçüncü cüzü olan ihlas unsurunu tamamlamakta, ona hizmet etmektedir. Tarikat ve hakikatı ele geçirmekten kasıt, şeriatla ameli ihlas bakımından tamamlamaktır..
Alıntı
Tarikat yolunda sofilerde meydana gelen haller, vecdler, özel ilim ve irfanlar asıl gaye olmayıp, bu yolun yolcularını terbiyeye yarayan evham ve hayallerden ibarettir. O halde bunlara takılıp kalmamak, süluk ve cezbe yolunun sonu olan rıza makamına ulaşmak gerekmektedir..
Alıntı
Çünkü, tarikat ve hakikatın menzillerini kat’etmekten tek gaye, rıza makamının kendisine bağlı olduğu ihlası elde etmektir..
Alıntı
Rıza makamı ve ihlas devletine ise, binlerde bir kişi, üç tecelli ile -esma, sıfat, zat- ariflerin müşahedelerinden geçirildikten sonra ulaştırılır.
Alıntı
Eksik olanlar, geçici olması gereken hal ve vecdleri gaye, müşahede ve tecellileri matlub sanan kimselerdir.. Şüphesiz böyleleri vehim ve hayal hapishanesinde kalır, bu bağlılıkla şeriatın kemallerine mazhar olmaktan mahrum olurlar..
Alıntı
Bu mana, fakir için –İmam-ı Rabbani kendisini kastediyor- bu tarikatta on yıl meşgul olduktan sonra ancak açıkça anlaşıldı.. Şeriat müşahedesi olduğu gibi çıktı.. Bundan önce her ne kadar, haller ve vecdlerle bir ilgim olmadıysa da, nazarımda şeriatın hakikatını yaşamaktan başka maksadım yoktu. Fakat işin hakikatı, ancak on yıl sonra tam olarak anlaşılabildi.. Bundan dolayı Allah’a içten ve sınırsız hamd ederim..
Alıntı
Şu an, Hz. Muhammed Mustafa’nın (SAV) sünnetlerinden birini daha diriltmekten başka bir isteğim kalmadı..
Alıntı
Süluk konaklarını geçip, cezbe makamlarını kat’ettikten sonra bana malum oldu ki; bu seyr-i süluktan maksad, yani tasavvuf yolculuğundan murad, ihlas makamını yakalamaktır..
...
Tarikat ve hakikat işte bu ihlasın oluşabilmesi, tamamlanabilmesi için şeriata hizmet ederler. Şeriatın yardımcısıdırlar.. Evet işin gerçeği bu.. Fakat herkesin aklı bunu almıyor, anlamıyor..
Mahlukatın birçoğu uykuyla, rüyayla, hayalle huzur buluyor kanaat ediyor. Cevizle, muzla çocuklar gibi yetiniyorlar.. Bunlar şeriatın olgunluklarını, kemallerini nasıl anlayabilirler? Tarikatın ve hakikatın gerçek yüzüne nasıl ulaşabilirler?..
Şeriatı ceviz kabuğu; hakikatı, tarikatı da onun içi zannederler.. Ama işin içyüzünü anlayamazlar.. Sofilerin zevkli sözleriyle aldanırlar.. Süfli, alçak makamlarla ve hallerle fitneye düşerler, imtihan olunurlar..
Alıntı
...bilinmesi gereken bir diğer husus ta; nefis mutmainne olmasına rağmen, nefsin sıfatlarının hala devam etmesinde birçok menfaat ve sayısız faydalar vardır.. Eğer nefsin sıfatlarının devam etmesine, açığa çıkmasına mani olunsaydı; nefsin yükselmesinin önü kesilmiş olurdu. Ya da ruhta meleklik sıfatı oluşurdu, melekleşirdi. Böylelikle de bulunduğu makamda hapsolunur, durdurulurdu. Ruh, ancak nefse uymamakla yükselebilir.. Eğer nefiste böyle bir muhalefet gerçekleşmezse, o zaman yükselme nasıl olacaktı?
...bu makamdaki büyük insanların nefislerinin muhalefeti demek, azimeti terketmeleri demektir.. Nefis azimeti istemez. Büyük insanların nefislerinde sadece bu istek bulunur. Yoksa azimeti terketmezler, bırakmazlar. Nefislerindeki bu istekten dolayı Allahu Teala’ya çok yalvarırlar, pişman olurlar, sızlarlar..
Alıntı
Seyr-i süluktan, nefsi temizlemekten gaye, manevi afetleri kaldırmak, kalb hastalıklarını gidermektir ki; gerçek iman elde edilebilsin..
Alıntı
...İslamı öğrenen talebe ile, sofiler için bir miktar para gönderdiğini yazıyor. Önem bakımından ilim taliblilerini, sofilerden önce tutmasıyla gerçekten iyi yapmış.. İç de dış gibidir. Gerçekte ve iç alemde de bu topluluğun öne geçirilmesini umarız.. Her kap içindekini sızdırır. Talebeyi öne geçirip onlara daha çok önem vermekte, şeriatı tervic ve teşvik vardır. Çünkü onlar, şeriatı sonraki nesillere taşıyan kimselerdir.. Hz. Peygamberin (SAV) getirdiği din, onlarla ayakta durur. İnsanlar kıyamette şeriattan sorguya çekilir, tasavvuftan değil..
Alıntı
Denirse ki: İlim yolcusu nefsinin esiridir. Böyle nefsinin köleliğinden kurtulamamış, bir sofiye nasıl tercih edilebilir?
Şöyle cevap verilir: Böyle söyleyen henüz sözü anlayamamış, maksada erememiştir.. Çünkü, ilim yolcusu nefsinin elinde esir olsa bile, yaratıkların kurtuluşuna sebep olmaktadır. Çünkü dini hükümleri ve ilimleri başkalarına taşımak ve öğretmek bunlara bağlıdır. Kendisi öğrettiklerinden faydalanmasa bile, bu ikinci vazifeyi yerine getirir.. Halbuki sofi kurtulmuş da olsa, yalnız kendini kurtarmıştır; onun halkla ilgisi yoktur.. Birçok kimsenin kurtuluşu kendine bağlı olanın, kurtuluşu yalnız kendine ait olandan daha üstün olacağı açıktır..
Alıntı
Bil ki iki cihan saadetine ulaşmak, Peygamberlerin Efendisine (SAV) tabi olmaya bağlıdır. Dua ve selamlar, onun ve yakınlarının üzerine olsun. Ona tabi olma, ehl-i sünnet alimlerinin bildirdikleri usul üzere olmalıdır. Allah, onların çalışmalarını kabul buyursun.. Bu da evvela, bu büyük insanların görüşleri doğrultusunda inançları düzeltmek; ikinci olarak da helal, haram, farz, vacib, sünnet, mendub, mübah ve karışık şeyleri öğrenmekle olur. Daha sonra, bilinen bu şeylerle amel edilmelidir..
Bu iki inanç ve amel kanatları elde edildikten sonra, eğer ebedi mesud olması için ezeli yardım varsa, mukaddes âleme doğru uçmak nasip olur. Bu iki kanat takılmadan, uçuş mümkün değildir.. Dökülen ağaç kabuğu gibi yerlerde sürünür..
Alıntı
...güzel bir iltifatla yardım istediğinize göre, size müjdeler olsun. Sağlam ve kazanmış olarak dönersiniz. Yalnız bir şartla, o da kalbi yalnız bir yere bağlamak, bir yere yönelmektir.. Çünkü bağlanılan, dönülen yön başka başka olursa; sâlik kendini tefrikaya atmış olur..
Alıntı
Bilmiş ol ki, insanların mutlaka sağlam bir inanç üzere olması ve salih bir amel üzerine bulunması gerekir..
Alıntı
Bilmiş ol ki, evvela yapılması gereken, kurtuluşa eren fırka olan Ehl-i Sünnet vel cemaat görüşleri doğrultusunda inancı düzeltmektir.. İkinci olarak, fıkıh hükümlerinin gereklerine göre amel etmektir..
İnanç ve amelden oluşan bu iki kanatla kanatlanıldığında, mukaddes âleme uçmayı arzulamak gerekiyor..
Alıntı
...sevenlerin ve samimi insanların yaptıkları nasihatlerde, Allahu Teala’ya yönelebilmek ve ondan başka herşeyden yüz çevirebilmek için çalışmaya, çabalamaya ve gayret göstermeye teşvik vardır.
Mısra: İşte iş bu, gerisi hayal..
Bu büyük devlete bu zamanda sahip olabilmek, yüksek Nakşibendi ehline samimiyetle sarılmaya ve onlara yönelmeye bağlıdır..
Alıntı
İnsanın yapması gereken ilk husus, kurtulacak fırka olan Ehl-i Sünnet vel cemaatin görüşleri dahilinde inançları düzeltmektir. İkinci olarak da, fıkıh hükümlerinin gerektirdiği şekilde salih amel işlemektir. Eğer İlahi muvaffakiyetle beraber farz, vacib, sünnet, müstehab, helal, haram ve karışık olan hususların hükümleri de öğrenilirse, hakikat alemine doğru kanat açıp uçmak ancak mümkün olabilir..
Alıntı
İbadetten önce elde edilen iman, imanın suretidir; yoksa yakîn tabiri ile ifade edilen, imanın hakikatı değil.. Allahu Teala bu manada şöyle buyurmuştur:
“Ey mü’minler! Allah’a, Peygamberine ve Peygamberine indirdiği Kur’ana, daha önce indirdiği kitaplara olan imanınızda devamlı bulunun. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse; muhakkak hidayetten uzak bir sapıklığa düşmüştür.” Nisa 136
Bu şu demektir: Ey şeklen iman edenler! Emredilen ibadet vazifelerini yerine getirerek gerçekten iman ediniz.. Velilik halinden ibaret olan fena ve beka devletlerinin elde edilmesinden asıl gaye, işte bu yakîni yakalamaktır..
Alıntı
Bilmiş ol ki, tasavvuf mertebelerinde mesafe kat’etmekten gaye, nefsin huzur bulmasıyla alakalı olan gerçek imanı yakalamaktır..
Alıntı
Allah korusun, eğer inanılması zorunlu olan inanç esaslarıyla ilgili meselelerde bir sarsıntı olursa, o zaman ahiret saadetinden mahrum kalınış gerçekleşmiş olur. Fakat amelle ilgili işler böyle değil. Zira amellerde herhangi bir hata yapılırsa, tevbe yapılmasa da affedilmesi umulur. Bir hatadan dolayı herhangi bir cezalandırma vuku bulsa da, işin sonunda kurtuluşa ermek kesindir. Öyleyse, işin direği inancı düzeltmektir..
Hace Ahrar Hazretlerinden (KS) şöyle bir şey nakledilir: “Bütün vecdler ve haller bizlere verilse de, bizim hakikatımız Ehl-i Sünnet ve cemaat inancıyla süslenip bezenmese; bu hallerin ve vecdlerin düşüklükten başka birşey olmadığına inanırız..”
Alıntı
Bu sırada hatırıma bu hususla ilgili, yani Ehl-i Sünnet vel cemaat inançlarından bahseden bir kitap yazmak geldi.. Ve bu kitaptan rahatlıkla hüküm çıkarılabilsin..
Alıntı
Tasavvuf yolunda yürümekten gaye, imanın hakikatı olan şer’i inançlara yakîni artırmaktır.. Ve yine fıkıh hükümlerini yerine getirmektir.. Yoksa, bunun arkasında başka birşey yoktur..
Alıntı
...vecdler ve haller, şeriat terazisine vurulmadıkça “yarım arpa” kadar dahi kıymeti olmaz.. İlham ve keşifler, Kur’an ve sünnet masdarına vurulmadıkça “yarım kuruş” bile etmez..
Tarikat yolundan gaye, imanın hakikatlerinden olan şeriatın inanılması gereken düsturlarına kesin olarak inanmaktır..
Alıntı
Öyle ise ilk yapılacak şey, ehl-i sünnet vel cemaat inancına göre inançları düzeltmektir. Allah onların çalışmalarını artırsın.. Sonra, fıkıh ilminde anlatıldığı gibi farz, vacib, sünnet, mendub, helal, haram, mekruh ve şüpheli şeyleri bilmektir. Ve bu bilginin gerektirdiği şekilde amel etmektir.
Bunlardan sonra, üçüncü olarak tasavvuf ilmini öğrenmeye gelir. Bu iki kanat sağlam düzgün olmadıkça, mukaddes aleme doğru uçuşa geçmek imkansızdır. Bu iki kanatla kanatlanmadan, meydana gelen hallerin ve vecdlerin senin helakine sebep olacaklarını bilip, onlardan uzaklaşmalı ve Allah’a sığınmalısın..
Alıntı
Şunun bilinmesi gerekiyor ki; herhangi bir meselede alimler ile sofiler arasında bir ihtilaf bulunduğunda, iyice düşünüldüğü zaman görülecektir ki, hak alimlerden yanadır..
Bunun sırrı şudur,
Alimler peygamberlere uymaları vasıtasıyla, onların ilimleri peygamberlik üstünlüklerine bakmaktadır. Sofilerin bakışları ise, veliliğin üstünlüklerine ve bilgilerine bakmakla sınırlıdır. Dolayısıyla, peygamber kandilinden alınan ilim, velilik mertebelerinden alınan ilimlerden şüphesiz daha doğru ve daha sağlam olmaktadır..
Tarikat yoluna girmek, inanç ve amelin üzerine fazladan birşey eklemek maksadıyla ya da onlardan başka yeni durumlar elde etmek için olmamalıdır. Çünkü böyle birşey uzun emel beslemek olur ki, bu da bizi hatalara iter. Bilakis tarikata girmekten maksad, inançlarda yakîn elde etmek içindir..
Alıntı
Bu tarikatın matlubuna ulaşmayı her kim istiyorsa, bu tarikata muhalefet etmekten kaçınması gerekiyor. Başka tarikatların matlublarının onun gözünde asla bir kıymeti olmamalı, değer vermemeli, tarafına bakmamalıdır.
Hace Bahaeddin Nakşibendi buyurdu ki: “Ne yaparız, ne de inkar ederiz.”
Yani biz bu işi yapmıyoruz. Çünkü, bize ait olan tarikata terstir.. İnkar da etmiyoruz. Çünkü diğer şeyhler tarafından yapılmıştır..
Herkesin yönünü, yüzünü çevirdiği bir yol bulunur..
Alıntı
Ey evlad,
Aşk ızdırabı, muhabbet tantanası, şevkten dolayı inlemeler, elem ve zevk karışımından dolayı bağırıp çağırmalar, vecd, raks... hepsi gölge makamında ve zuhuratların, gölge tecellilerin meydana geldiği anda olur. Asıla ulaştıktan sonra da, artık bu işlerin meydana gelmesi düşünülemez..
Böyle bir yerde muhabbet, taat isteme manasındadır. Nitekim alimler de böyle demektedirler. Yoksa bazı sofilerin sandıkları gibi, şevk ve zevkten kaynaklanan, belirtilen manaların üstüne fazladan bir mana da değildir..
Alıntı
Aynı şekilde, yine o insanlar velilik makamındaki tüm beşeri sıfatların reddedilmesine çalışırlar. Peygamberlik makamında arzulananlar ise, bu sıfatların kötü alakalarının reddedilmesidir. Yoksa bu sıfatların asıllarının reddedilmesi değil.. Çünkü, bu sıfatlar haddizatında kamildir. Mesela, ilim sıfatı kamil sıfatlardandır. Eğer onlara bir noksanlık gelirse, o sıfatla alakalı kötü tarafın noksanlığındandır. Dolayısıyla zaruri olan, o kötü alakayı reddetmektir. Yoksa sıfatın aslını reddetmek değil.. Diğer sıfatlar da bu kıyasa göredir..
Velilik yolundan Peygamberlik makamına ulaşanların, yolda yürürken sıfatın aslını reddetmeleri mutlaka gereklidir.. Veliliğin aracılığı olmadan Peygamberlik makamına ulaşanların ise, sıfatın aslını reddetmelerine ihtiyaç yoktur. Bilakis ona gereken, bu sıfatların kötü alakalarını reddetmeleridir..
Alıntı
Bilinmesi gerekir ki, anlatılan bu velilikten murad, kendisinden “küçük velilik” ve “evliya veliliği” diye bahsedilen gölge veliliğidir. Ama gölgeyi aşan Peygamberlik veliliği ise, o bundan başkadır..
Alıntı
Burada istenilen, beşeri sıfatların kötü alakalarını reddetmektir. Yoksa o sıfatların aslını reddetmek değildir. Sıfatların kötü alakalarını reddetme hasıl olduğunda, Peygamberlik veliliği elde edilmiş olur.. Eğer bundan sonra yükselme vaki olursa, Peygamberlik kemalatına bağlanmış olur.
Bu beyandan anlaşılan şu ki, Peygamberlik için asıl velilik lazımdır. Çünkü velilik, onun başlangıcı ve öncüdür. Ama gölge veliliğine gelince, Peygamberlik kemalatına ulaşmak için ona ihtiyaç yoktur. Bazı evliyalar ona ulaştığı halde, diğer bazıları oranın yakınına dahi ulaşamaz.. Anla!
Alıntı
Bu yolun yolcularından bir cemaat, şiddetli çalışmalar ve zor riyazetlerle gölgelerden bir gölgeye ulaştıklarında zannettiler ki; matluba ulaşmak, zor riyazetlere ve çetin çalışmalara bağlıdır. Bu yoldan daha kısa bir yol olduğunu ve nihayetin de nihayetine ulaştırdığını bilemediler.. Bu yol içtiba -seçilme- yoludur. Sadece kerem ve fazl’a bağlıdır. O cemaatin seçmiş olduğu yol ise, inabe -yönelip el alma- yoludur. Çalışmaya, gayret sarfetmeye bağlıdır. Bu yoldan ulaşanlar azın da azıdır. İçtiba yolundan ulaşanlar ise, Peygamberlerden müteşekkil büyük bir cemaattir. Onların tümü, içtiba yolundan yürümüşlerdir. Bu Peygamberin (SAV) ashabı da, tabi olma ve veraset yoluyla yine içtiba yolundan ulaşmışlardır..
Alıntı
Velilik yolunda, Cenab-ı Hakk’tan gayrısı ile alakalanmanın giderilmesi için, Ondan başkasının unutulması mutlaka gereklidir. Peygamber yakınlığı derecelerinde ise, eşyayı unutmak için eşyaya olan alakanın kalkmasına ihtiyaç yoktur. Zira, Peygamber yakınlığında asla alaka kalmaz.
Alıntı
Öyleyse kesinleşti ki; eşyayı bilmek, Hakk Teala’yı bilmeye zıt değildir. Eşyayı (yani Allah’tan gayrısını) unutmaya, asla gerek de yoktur..
Ama, velilik yolu böyle değil. Çünkü orada eşya ile alakanın kalkması, eşyayı unutmadan düşünülemez.. Zira velilikte, gölge ile alaka bulunur. Bu alakanın eşya ile olan alakayı, hem de bilerek kaldırmaya gücü yetmez. Öyleyse burada (velilikte) evvela eşyayı unutmak gerekmektedir. Ta ki eşya ile olan alakalar ortadan kalkabilsin.
Bunlar bu dervişe (İmam-ı Rabbani kendisini kastediyor) özel bilgilerdir. Bunları hiç kimseye anlatmamıştır..
Alıntı
Bu büyüklerin tarikatında başta bulunanlar, diğer tarikatlarda olup da sonda bulunanların hükmüne nail olmuşlardır..
Alıntı
Bu zaman öyle bir zaman ki, beşeriyetin en hayırlısının gönderilişi üzerinden bin sene geçmiştir. Onun ve yakınlarının üzerine dualar ve selamlar olsun. Kıyamet alametleri, kıyametin kopmasına neden olacak şartların emareleri ortaya çıktı..
Alıntı
Bu feyiz ve bereketler, ilk asırda -saadet asrında- ortaya çıkan feyiz ve bereketlerin aynıdır. Her ne kadar ortada bulunanlara nisbetle, sondakilerin uzaklığı belli de olsa.. Fakat iş, gerçekte bunun aksinedir. Çünkü sondakiler, ilk asra ortada bulunanlardan daha yakındır. Onun boyasıyla boyanmıştır. Bunu ortadakiler ister doğrulasın, ister doğrulamasın..
Alıntı
Diğer silsilelerin bazı şeyhleri (K.S), o büyük insanlardan çıkan –İmam, Nakşibendileri kastediyor- “sonun başa sığdırıldığı” sözünün hakikatinde şüphe ve tereddüt içinde bulunuyorlar. Bu yolun başında bulunanın, diğer yolların sonunda bulunanlarla müsavi olmasını caiz bulmuyorlar..
Hayret edilecek şey! Bu yolun başında olanların, diğer yolların sonunda olanlarla eşit olduklarını nereden anlamaktadırlar?.. O büyük insanlardan “sonun başa girdirilmesi” sözünden başka bir söz çıkmamıştır. Büyüklerin bu sözlerinde, onların eşit olduğuna işaret eden birşey yoktur.. Onların buradaki kasıtları şudur;
Bu yolda sona ulaşmış olan şeyh, aksettirme yolu ile yeni başlayan olgun bir talebeye teveccüh ve tasavvuf devletinden bir zevk tattırır. Onun başlangıcına, kendisinin nihayetinden bir parça tuz katar. Burada eşitlik nerede? Şüpheye düşmeye ne mahal var ki? Bunun hakikatinde tereddüde düşmeye ne gerek var?..
Alıntı
Bil ki hakikat yanında, tarikatın bir kıymeti yoktur.. İsbata nisbetle, yok olmaya asla itibar edilemez. Zira nefyin ilgilendiği şeyler, mümkün olanlardır. İsbatın alakalı olduğu husus da Vacib Subhan’dır.. Nefy, isbata göre, okyanusta bir damla görünümündedir..
Alıntı
Yüce Allah’ın fiilleri, sıfatları ve zatı ile alakalı hususlarda inançları düzeltmek mutlaka gereklidir.. Yine Peygamber Efendimizin (SAV) yüce Hakk katından getirdiklerine inanmak lazımdır. Dinin tevatür ve zaruretlerinden olduğu bilinenler; ahiretteki daimi azab ve sevab, diriltme ve neşir, diğer işitilenlerin tümü haktır. Bunlarda herhangi bir ihtilaf asla yoktur. Eğer bunlara böyle inanılmazsa kurtuluş olmaz..
İkinci olarak, farzlar ve vaciblerle ilgili fıkıh hükümlerini de mutlaka yerine getirmek gerekiyor..
İnanç ve amelleri düzelttikten sonra, sıra sofilerin yoluna girmeye velilik üstünlüğünün hasıl olmasını beklemeye gelir..
Alıntı
Kerametlerin ve olağanüstü hallerin ortaya çıkması, veliliğin şartlarından değildir. Alimler nasıl harikalar meydana getirmekle mükellef değillerse, aynı şekilde evliyalar da harikalar ortaya koymakla mükellef değildir. Zira velilik, yüce Sultan İlah’a yakınlıktan ibarettir..
Alıntı
Alimlerin görüşü, doğruya yakın olandır.. Zira o, işin aslına daha mutabıktır.. Sofilerin görüşü ise, hâlin kaplaması ve sarhoşluk itibarı ile oluşan bir görüştür.. Görülmüyor mu ki, yıldızlar gerçekte sabit olmalarına rağmen, gündüzleyin saklıdırlar. Her ne kadar görülmese de, saklı olsa da.. Yıldızların sabit olduğuna hüküm vermek, görülmüyor düşüncesi ile yok olduğuna hüküm vermekten doğruya daha yakındır..
Alıntı
Alimlerin hatalı olduğunu söylemek, nasıl caiz olabilir? Çünkü, onlar din büyükleridir.. Onlara hata nisbet etmek mahza galattır.. Bizim gibi aciz ve uyuşuklar, (İmam tevazuen bu tarzda beyan ediyor. Zira kendisi de aynı zamanda mühim alimlerdendir..) dini ve şeriatı alimlerden almışlardır. Mezhebleri ve yolu, onların bereketlerinden istifade edip bulmuşlardır. Eğer onlara kötü söz söylemeye bir yol olsaydı, şeriattan ve dinden itimad kalkardı. Bunun için, demişlerdir ki; geçmişteki büyüklere kötü söz söylemeyi, sapıtmanın ve dinde şüpheye düşmenin sebeplerinden saymış, onun batıl olduğuna hüküm vermişlerdir..
Alıntı
...Onun yaratılışı, (Yusuf Aleyhisselamı kastediyor) cemali ve güzelliği; dünya hayatının yaratılışı, dünyanın güzelliği ve cemali cinsinden değildir. Bilakis onun cemali, Cennet ehlinin cemalinin cinsindendir..
Alıntı
Şunun bilinmesi gerekiyor ki; herhangi bir meselede alimler ile sofiler arasında bir ihtilaf bulunduğunda, iyice düşünüldüğü zaman görülecektir ki, hak alimlerden yanadır..
Bunun sırrı şudur,
Alimler peygamberlere uymaları vasıtasıyla, onların ilimleri peygamberlik üstünlüklerine bakmaktadır. Sofilerin bakışları ise, veliliğin üstünlüklerine ve bilgilerine bakmakla sınırlıdır. Dolayısıyla, peygamber kandilinden alınan ilim, velilik mertebelerinden alınan ilimlerden şüphesiz daha doğru ve daha sağlam olmaktadır...