Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

ffaruk

Acemi

  • "ffaruk" bir erkek
  • Konuyu başlatan "ffaruk"

Mesajlar: 8

Konum: İstanbul

Meslek: Öğretmen

  • Özel mesaj gönder

1

08.12.2010, 15:56

Avukat Abdurrahman Şeref Lâç'ın Müdâfaası

Müteâkiben, diğer mümtaz avukat arkadaşları gibi Üstadın miidâfaasını fahrî olarak deruhte eden îmanlı ve kudretli meşhur ve mümtaz avukat Abdurrahman Şeref Lâç müdâfaaya başladı. Evvelâ bir mukaddime yaptı.
Dedi ki:
"Sanık olarak huzurunuza gelen seksen yaşını mütecâviz bu mübârek zâtın suçla hiçbir münâsebet ve taallûku olmadığı tamamıyla tezâhür etmiştir. Yüksek mahkemece de buna tam kanaat hâsıl olduğunu, berâetine karar verileceğini de kuvvetle ümit ederim. Ancak, aleyhimizde bir karar verilmesine binde bir ihtimâl olsa da, üzerime aldığım bir mâsumun müdâfaasını ihmâl etmeyi, bir vazifesizlik sayarım. Yüksek Temyiz Mahkemesinin kanaat ve nokta-i nazarını da hesâba katmak icap eder. Burada bahsedilmedi diye, usül noktasından bir eksiklikte bulunmuş olmamalıyım. Onun için müdâfaamı yapmama yüksek mahkemenin müsaadelerini ricâ ederim."
"Peki Abdurrahman Bey, son müdâfaanızı dinleyeceğiz. Buyurun."
"Gerıçlik Rehberi isimli eser, Kur'ân-ı Azîmüşşânın emir ve tefsirlerinden ibâret bulunmasına, İslâm dîninin ve bu dînin emir ve nasihatlerini ihtivâ eylemesine ve Anayasanın 70'inci maddesine göre, şahsî mâsuniyet, vicdan, tefekkür, söz ve neşir hak ve hürriyeti Türklerin tabiî haklarından olduğu; Anayasanın 75'inci maddesine göre de hiçbir kimse, mensup olduğu din ve mezhebden dolayı muâheze edilemeyeceğinden; müvekkilimin Anayasa ile kendisine bahşedilmiş bulunan bu din ve neşir hürriyetinden mahrum edilerek cezâî tâkibe mâruz bırakılması Anayasa hükümlerine mugayirdir.
"Yukarıda izah ettiğimiz kanunî taraflarımız, farz-ı muhâl nazar-ı dikkate alınmaz, Türk Ceza Kanununun antidemokratik 163'üncü maddesine göre müvekkilimin tâkibi mümkün farzedilirse, isnad edilen suçun tahliline geçer ve şöyle deriz:
"Bir Müslüman; ak saçlı, yaşlı bir Müslüman. Saçını başını ve yaşını bütün ömrü boyunca nurla ağartmış bir Müslüman. Saçı, başı, yaşı ve bütün vücudu



Allah'ın nûruyla yıkanmış, ter temiz ve bem beyaz bir Müslüman. Bütün ömrü boyunca in'am-ı Hak olan hayatını, Türk milletinin salâh ve hakîki saadeti için vakfetmiş; emr-i İlâhî olan rûhunu feleğin hakîki mâliki Allah'a teslim edinceye kadar aynı yolda yürümeye azmetmiş; binâ-i Sübhânî olan bedenini, yalnız Allah yolunda yıpratmış olan büyük bir Müslüman bugün, 'Demokrasi vardır' denilen bir gün, kalkıyor, yalnız 'Allah' diyor, 'Kitap' diyor, 'Resûl' diyor ve gençliğe, 'Dikkat' diyor. Der demez, arkasından savcı (dâvâyı açan savcı) yapışıyor, 'Gel buraya! Suç işledin' diyor.
"Ve âfâkı kapkara bir zulmet kaplamıştır.
"Fakat, bakın şu asîl ve necib ihtiyar Müslümana! Ne kadar sakin ve ne kadar rahattır. Zîrâ kesrette değil, vahdettedir. Gecenin zulmetinden ve gündüzün rengârenginden bîfütûrdur. Belâ zindanında safâyı seyretmektedir. Cefâ sofrasında vefâ bulan, mazhar-ı tecellî olandır. Zîrâ eşya hakîkatlerinden haberdardır. Kesâfeti letâfete kalbetmiştir. Kanı çekilmiş damarlarında, kan yerine feyz-i Hak ve Nur cereyan etmektedir; ve savcı (dâvâyı açan savcı) bu Müslümanı kolundan yakalamış, hapse sürüklemektedir.
"Niçin? Neden? Ne yaptı bu pîr-i fânî? Nedir kabahati bu ihtiyar Müslümanın? Ne mi yaptı? Bakın; savcıya (dâvâyı açana) göre neler ve neler yaptı?
"Gençlik Rehberi adıyla bir kitap çıkardı.
"A. Lâikliğe aykırı hareket etti. Allah, din, îman lâikliğe aykırı olur mu? Olur. Peki, başka?
"B. Devletin içtimâî, iktisâdî, siyasî ve hukûkî temel nizamlarını dînî esaslara uydurmak istedi. Nasıl, niçin ve ne maksatla yaptı bunları?
"C. Şahsî nüfuz temin ve tesis etmek maksadıyla.
"Peki, ya siyasî menfaat kastı var mı acaba? Hayır, bu yok. Ehl-i vukuf da bu maksadı görmemiş. Savcı da bunu diyemiyor. Peki ammâ, mâdem ki siyasî menfaat kastı yokmuş, bu pîr-i fânînin şahsı, cüssesi, bedeni ne ki, dünyadan ne bekliyor ki nüfuz temin etmek istesin?
"Savcı, 'Ben orasını bilmem,' diyor, 'istiyor işte; hem, bunu böylece bilirkişiler de söylüyorlar.'
"Peki, nasıl yaptı bu işleri bu Müslüman?
"A. Dîni, dînî hissiyâtı ve dince mukaddes tanınan şeyleri âlet etmek sûretiyle.
"Nedir bu mukaddes tanınan şeyler? İslâm dîni, Müslümanlık hisleri, Allah kelimesinin kalbdeki haşyeti, Kur'ân, tefsir... Demek savcı bunları biliyor. Bunların mukaddesat olduğuna inanıyor.



"Peki ammâ, bunları bilmek, inanmak ve sonra söylemek âlet etmek midir? Evet, dâvâyı açan savcıya göre âlet etmektir. Öyle ise savcı da bunları âlet ediyor. Hem de, siyasî bir kanuna âlet ediyor. Hem de, bir Müslümanı mahkûm ettirmek için âlet ediyor. Şu halde o da 163'üncü maddeye göre suç işlemiyor mu?
"'Hayır' der savcı. 'Ben propaganda yapmıyorum; o propaganda ve telkin yaptı.'
"Ne dedi peki? Şunları söyledi:
' ...Bu zamanda, zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muhârebesinde nefs-i emmârenin plânıyla şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla, dehşetli bıçaklarla ehl-i îmâna taarruz edip, saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuş yolunu genişlettirmeye çalışarak çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar; belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. '
"Peki, yalan mı bunlar? Fuhşu teşvik ve nikâhı imhâ eden fâhişeler gürûhu inkâr mı ediliyor? Gizli ve âşikâr fuhuşla ve devlet eliyle mücâdele yok mu? Ceza Kanunu, Fuhuşla Mücâdele Nizamnâmesi ve ahlâk zâbıtası bunlarla geceli gündüzlü mücâdele etmiyor mu?
"'Var. Var ammâ, buna biz karışırız, Allah ne karışır?' diyor savcı. Peki, böyle desin. Desin ammâ, kanun, zâbıta ve savcı, suç işlendikten sonra işleyeni ve işleteni yakalıyor. Yani iş olup bittikten sonra, nâmus pâyimâl olup adam öldükten sonra. Daha evvel tedbir almaya kanunen imkân yok; fakat, dînen buna imkân var: Allah korkusu ve din. Bu korku sayesinde her türlü rezâletin önü alınabileceğini bildiriyor. İslâm dîni bunu emrediyor. 'Tedbiri evvelden
alın' diyor. Nasıl? Nasihat edin, îkaz edin, Allah'ı tanıtın, insanın kalbinde Allah korkusu, Allah sevgisi, ateş, Cehennem, ebedî azap, ebedî saadet yer etsin; bilsin, anlasın, sevsin ve korksun. Korksun ki fenalıklardan kaçsın, hem kendisi kurtulsun, hem de cemiyet. Savcı da, devlet de,-hükûmet de, millet de rahat etsin. Bunun için, Allah korkusunû ve sevgisini insanlara aşılayın.
"Nasıl yapalım bu işi? Söyleyin, yazın, okutun, Peki, ammâ o zaman 'Propaganda' diyorlar. Ne olur? Bunlar Allah'ın emirleri, Kur'ân-ı Azîmüşşânın hikmetleri değil mi? Din, sizin en tabiî hakkınız değil mi? Kim meneder sizi bundan (Allah yolundan)? Suç diyorlar buna. Öyle mi? Allah'ın emrini okuyun:










"Meâli: 'Haberiniz olsun ki, o küfür edip halkı Allah yolundan men' eyleyen ve hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra Peygarnbere karşı gelenler, hiçbir zaman Allah'a zerrece bir zarar edecek değiller. O, onların amellerini heder edecektir.'
"Peki ammâ, dinlemezlerse? Dinleyenlere, îman edenlere tekrar edin; çünkü yaptığınız iş iyidir... İnsanlar için, cemiyet için, millet için, hükûmet için, devlet için hayırlıdır; şerden belâdan koruyucudur. Îman edenlere deyin ki:








"Meali: 'Ey bütün îman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin de amellerinizi iptal eylemeyin.'
"Buna da inanmazlarsa, deyin ki: Tehlike... Vatan ve milletiniz için tehlike dinde, dînin propagandasında değil, dinsizliktedir. Bunu Başvekilimiz de söyledi: 'Sağcılığın, memleket için tehlikeli olduğu görülmemiştir. Bugün din propagandasına mâni bir hal yoktur; tedbir almaya da lüzûm kalmamıştır.'
"Muhterem hâkimler! Siz bilirsiniz, fakat bir kere de dâvâyı açan savcıya sorunuz... Bakalım "Hayır" diyebilecek mi? Allah'ın emirleri, Kur'ân-ı Azîmüşşânın hikmetleri gençlere anlatılmaz, bildirilmezse, 'Propaganda suçtur' diye menedilirse, ahlâksızlık, iffetsizlik, köksüzlük, fuhuş, zinâ, katl suçlarının önüne geçmek yalnız ceza kanunlarıyla kabil midir?
'Komünizm' gibi bütün dünyayı tehdit eden erzel âfetin, gizli ve âşikâr, serî ve sinsi tahribâtını tamamen ne ile önlemek mümkündür?
"Muhterem vatansever, Allah'ına ve mukaddesâtına bağlı necib Türk hâkimleri! Şu korkunç küfür propagandasına körpe Müslüman Türk çocuklarının temiz ve saf dimağlarını senelerce tahrip ederek felce uğratan korkunç din düşmanlarının akıttığı zehirlere bakın.
"Ne korkunç hal ve tezatlar içindeyiz. Savcı bunu görmez, İslâm dînine ve bütün mukaddes dinlere yapılan bu korkunç taarruz ve hakareti tâkip etmez de, bu taarruzdan gençliğe muhâfaza tedbirleri tavsiye edeni mi yakalar?
"Pek muhterem Türk Müslüman hâkimler! Siz Kur'an-ı Mübînin Allah'ın nûrunun pırıltıları ile dolu olan ve yalnız o nûr-u İlahîyi aksettiren Risâle-i Nur Gençlik Rehberi'nden dolayı müvekkilimi mahkûm edemezsiniz!...
"Muhterem, asîl ve Müslüman Türk hâkimleri! Pek iyi bilirsiniz ki, hakîki irşad âlimleri enbiyânın vârisleridir. Bu mübârek zatlar da kendilerine mîras kalan va'z ü nasihati, Kur'ân-ı Mübînin emirlerine göre yaymakla mükelleftirler. Vazifesini yaparken hiçbir ücret ve ivâzın talibi değildirler. Vazifelerini fîsebilillâh yaparlar. Ancak, Allah ve Resûlünün rızâsına taliptirler. Son nefeslerine kadar bu mukaddes vazifeye devam ederler. Çünkü, bu vazife onlara Allah ve Resûlünün emânetidir. Müvekkilim, bu emâneti ehline tevdî ediyor diye nasıl tâkip ve tâzib edilir? Nasıl bu ihtiyar yaşında zayıf ve nahif bünyesi, inanamayacağı ağır bir teklif ile mükellef tutulur?
"Gel zindana gir!'
"Bu, en korkunç bir zulüm olur. Bu zulme mâni olmak vazifesi de sizlere emânet edilmiştir.
"Bütün fenalıkları, günahları, ahlâksızlığı, rezâleti, fesad ve fitneyi imhâ edecek nurdur..........












"Meâli: 'Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise-muhakkak-nûrunu tamamlamak-tamamen parlatmak-istiyor; kâfirler hoşlanmasalar da.'

Avukat
Abdurrahman Şeref Lâç



Bu konuyu değerlendir