Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

07.07.2010, 19:28

Risale-i Harikayı Tavsiye

Risâle–i harikayı tavsiye (2)

Kastamonu'da gizlice ve çok ağır şartlar altında telif
edilen Âyetü'l–Kübrâ Risâlesi, 1942 senesinde İstanbul'daki Bozkurt Matbaasında
yine gizlice basıldı.


Tam bir fedakârlıkla bu hizmeti deruhte eden kişi ise,
Nur'un kahraman talebelerinden Atabeyli Tahirî Mutlu'dur.



Hatıralarında, İstanbul'da 45 gün kalarak bu hizmeti
tamamladığını ifade eden Tahirî Mutlu, hem gizlice basılan Âyetü'l–Kübrâ
Risâlesini, hem de Sahaflar Çarşısında bulduğu Eski Said'in Lemeat,
İşârâtü'l–İ'câz ve Hakikat Çekirdekleri isimli eserlerini de yanına alarak
vapurla İnebolu'ya, oradan da Kastamonu'ya gider


.

Ziyaretine gittiği Üstad Bediüzzaman'a bu eserleri
takdim eder. Bediüzzaman, bu hediyelere ziyadesiyle sevinir, kahraman Tahirî'ye
Mevlânâ Halid'in yüz yıllık cübbesini giydirerek taltif eder.



Ayrıca, şahsî gayret ve fedakârlığıyla Âyetü'l–Kübrâ'yı
tâb eden bu kahraman talebesinin hizmetini alkışlayarak onu tebrik
eder.



[b]Âyetü'l–Kübrâ'nın
fütûhatı:
[/b]


[b]Tenkit niyetiyle okuyanlar,
imânlarını kurtardılar
[/b]


Aslı vahiy olan Celcelûtiye'de ismen tesmiye edilen ve
birçok yönüyle harikulâde bir eser olan Âyetü'l–Kübrâ Risâlesinin o tarihte
basılması ve ardından yaşanan gelişmeler hakkında yaptığımız geniş araştırmalar
neticesinde, şu önemli hususları tesbit ettik:



* Âyetü'l–Kübrâ iç (forma) baskısı için Bozkurt
Matbaasının sahibiyle gizlice anlaşan kahraman Tahirî, eserin kapak baskısını
yapmayı göze alacak bir tek matbaa bulamaz. Kapakta yazılacak "Risâle–i Nur
Külliyatından Âyetü'l–Kübrâ; Müellifi Bediüzzaman Said Nursî" ibaresini gören
matbaa sahipleri korkup bu işi yapmaktan vazgeçiyorlar.



* Kahraman Tahirî, eserin kapak baskısını sonunda
parça–bölük "lastik kaşe" yaptırmak sûretiyle gerçekleştirir.



* Bir dizi zahmet ve meşakkatle, sonunda eserin
ciltlenmesi tamamlanır. Kitaplar paketlenip Isparta'ya gönderilmek üzere ambara
verilir.



* İşte, bu noktadan sonra inanılmaz bir gelişme yaşanır.
Matbaanın sahibinin içine kurt düşer. Huzuru kaçar ve kendini tutamayıp İstanbul
emniyetine gider. Tuhaftır, ama emniyette kendi kendini ihbar eder. Kendince
"Zararın neresinden dönersem kârdır" mantığıyla hareket ederek, yaptığı işten
dolayı, kitaplar henüz dağıtılmamışken pişmanlık duyduğunu
söyler.



* Emniyet alarma geçer. Paketlerin hangi kamyonla
gönderildiği tesbit edilir ve yapılan baskınla kitaplara el
konulur.



* Ardından, hukukî süreç başlatılır. Âyetü'l–Kübrâ
Risâlesi, bilirkişilere (ehl–i vukuf) okutturulup incelettirilir. Bunların bir
kısmı, sırf tenkit niyetiyle okumayı tercih etmiştir.



* Sonra, sonrası için Üstad Bediüzzaman'ın şu sözlerine
dikkat kesilelim[i]: "...Ben pek çok müteellim
ve Nurlara gelen o zarardan dehşetli müteessir iken, bir inâyet–i İlâhiye
imdadımıza yetişti. O gizlenmiş ve ehl–i hükümet onları okumaya çok muhtaç olan
o ehemmiyetli risâleleri kemâli merak ve dikkatle okumaya başlayıp, büyük resmî
daireler adeta bir dershane–i Nuriye hükmüne geçti. Tenkit fikriyle (okuyup)
takdire başladılar. Hattâ Denizli’de, hiç haberimiz yokken, fevkalâde perde
altında, matbu Âyetü’l–Kübrâ’yı resmî ve gayr–ı resmî pek çok adamlar okudular,
imânlarını kuvvetlendirdiler, bizim hapis musibetimizi hiçe
indirdiler."
[/i]
[b](Lem'alar, s. 262; YAN,
1994)
[/b]



* Evet, Âyetü’l–Kübrâ’yı resmen yasaklatamayan o devir
hükümetinin reisleri, bu kez hiddete gelerek, Bediüzzaman ve 126 talebesini
topluca Denizli Hapishanesine gönderdi. Bundaki maksat, Nur Talebelerini, adı
"mezbahane"ye çıkan Denizli Hapsinde tüketip imha etmekti. Oradaki idamlık
mahkûmlara, bu yönde bilhassa telkinat yapıldı. (Şahitlerden biri olan koğuş
ağası Beylerbeyli Süleyman Hünkâr'la, 1997 Haziran'ında Denizli'de bizzat
görüştük.)



* İmha edilmek bir yana, o mezbahane 3–4 ay zarfında
dershaneye, tabir–i diğerle Medrese–i Yusufiye'ye döndü. Eli kanlı 350 mahkûm,
cemaat halinde namaz kılmaya başladı.



* Öte yandan, Denizli Adliyesine yapılan baskıdan da bir
netice alamadılar. Âdil mahkeme heyeti, 15 Haziran 1944'te, Bediüzzaman ve
talebeleri için ittifakla beraet kararı verdi.



* Âyetü’l–Kübrâ’nın fütûhatı, ondan sonra da devam etti.
Halen de devam ediyor. Sair tesbitlerimizi, inşaallah başka zaman, bir başka
vesileyle aktarmaya çalışırız.




[b]NOT[/b]: Sinir buhranı
geçiren veya habis ervâhın saldırısına, tasallutuna mâruz kalan birçok
kardeşimiz, Âyetü'l–Kübrâ’nın hasseten 33 mertebeli Arabî duâ kısmını okuyarak,
çok kısa bir süre içinde şifâyâb oldular. Kendi ifadeleriyle, eski hallerinden
daha iyi, daha dirayetli, daha huzurlu bir hale geldiler.



07 Temmuz 2010, 08:01








M.Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr


Nur Risâlelerini âhir ömrüne kadar okuyup
okutmak, her bir Nur Talebesinin öncelikli vazifesidir, hizmetidir,
şiârıdır...

Ancak, Külliyata dahil bazı risâleler vardır ki, daha çok ve daha
sıklıkla okunması icap ediyor. Bunların başında da İhlâs Risâlesi (21.
Lem'a) geliyor.

İhlâs, Nur dâvâsının temeli olduğundan, bu kudsî hakikatin harikulâde
bir ifadesi olan İhlâs Risâlesinin de en az (lâakal) on beş günde bir
defa okunması gerekiyor.

Bilgisayar lisânıyla ifade edecek olursak, bu risâle, haricî
saldırılara karşı hem bir "güvenlik bariyeri" oluşturmakta, hem de çok
tesirli bir "anti–virüs" programı vazifesini görmekte.

Bu mânevî program, lâakal 15 günde bir çalıştırılmadığı takdirde,
gerek hariçten gelen taarruzlar ve gerekse bünyeye bulaşan muzır
virüsler sebebiyle, sistem bir anda çökebilir, ya da çok ağır hasar
görebilir.

Bağ–bahçe misâli de öyle... Bir bahçeden güzel ve sağlıklı mahsüller
alabilmek için, en az 15 günde bir bakım yapmak gerekir. Bu bakım işi,
sulamak şeklinde olduğu gibi, çapalamak, yahut yabanî otları ayıklamak
şeklinde de olabilir.

Hülâsa, her halükârda İhlâs Risâlesini iki hafta geçmeden okumak icap
eder.

* * *

Külliyata dahil her bir eserin, kendi sahasında bir riyaseti, bir
rüçhaniyeti var. Biri diğerine tercih edilmez.

Belki, her bir risâle, mektup, mecmua, müdafaa veya lâhikanın,
hasseten hangi derde devâ, hangi sıkıntıya çare, hangi suâle cevap,
hangi yaraya merhem teşkil ettiği cihetini ayrıca düşünüp mütalâa etmek
lâzım.

Meseleye bu cihetten baktığımızda, Hz. Üstad'ın "sıkıntıların izâlesi
için" hususiyetle nazara verdiği ve "duâ makamında" daha bir sıklıkla
okuyup okunmasını tavsiye ettiği şu risâlelerin ismine
rastlamaktayız: Münâcat ve Katre Risâleleri, 29. Lem'a–i Arabiye ve 7.
Şuâ olan Âyetü'l–Kübrâ Risâlesi.

Hz. Bediüzzaman, "Hizb–i Ekber–i Nuriye"ye de dahil olan bu
risâlelerden her hangi bir hizbi okuduğunda, bütün sıkıntılarının izale
olup yerini ferahlığa terk ettiğini, hatta usanç, yorgunluk ve
uykusuzluğa dahi çare olduğunu "Tefekkürnâme; İmâna Dair Bir
Mârifetnâme" isimli eserindeki bir mektubunda ifade ediyor.

Hele, Hz. İmam–ı Ali'nin (kv) senâsına mazhar olan Âyetü'l–Kübrâ
hakkında ve bu risâledeki 33 basamaklı Hülâsatü'l–Hülâsaya (Birinci
Makam olan Arabî kısımlar) dair öyle müjdeli işaret ve beşaretler var
ki, onları görüp de bu risâleyi tekrar be–tekrar okumadan duramazsınız.

Celcelûtiye ki, vahye dayalı emsâlsiz bir duâdır. Hz. Peygamberin
(asm) Hz. İmam–ı Ali'ye nazmettirip okuttuğu bu duânın bâpları, adeta
Risâle–i Nur'un bir mânevî fihristesi gibidir.

İşte Âyetü'l–Kübrâ, ismen dahi bu eserin bâplarına dahil olup hususî
senâsına mazhar olmuş bir "risâle–i harika"dır. (Mektubat, İşârât–ı
Gaybiye Hakkında Bir Takriz, s. 448; YAN, 1994)

Biz bu harika risâlenin, hususan 33 basamaklı Birinci Makamını daha
bir sıklıkla okuması için, "manen sıkıntı çeken" bazı kardeşlere
tavsiye ettik.

Okuyanlar, bilkülliye istifade ettiler, şifâ buldular, o ruhî ve
mânevî sıkıntıdan ekseriyetle kurtuldular.

Bu mânâya bir işaret kabilinden, mevzuyu Hz. Bediüzzaman'ın şu
sözleriyle noktalayalım: "Hem mâdem Celcelûtiye'nin aslı vahiydir ve
esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr–u istikbâliyeden
haber veriyor; ve mâdem, Kur'ân îtibârıyla, bu asır dehşetlidir ve
Kur'ân hesâbıyla, Risâle–i Nur, bu karanlık asırda ehemmiyetli bir
hâdisedir; ve mâdem sarâhat derecesinde çok karine ve emârelerle,
Risâle–i Nur, Celcelûtiyenin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş;
ve mâdem Risâle–i Nur ve eczâları, bu mevkie lâyıktır ve Hazret–i
İmâm–ı Ali Radiyallâhü Anhın nazar–ı takdirine ve tahsinine ve
onlardan haber vermesine liyâkatleri ve kıymetleri var; ve mâdem
Hazret–i İmâm–ı Ali Radıyallahü Anh, ...dalâletlerin bütün mânevî
sihirlerini ibtâl edebilen bir mâhiyette bulunan ve bir mânâda
Âyetü'l–Kübrâ nâmını alan risâle–i hârikaya bakıyor gibi bir tarz–ı
ifâde görünüyor...."

Bu konuyu değerlendir