Van Mevlidi’nden hatırda kalanlar
<img src="http://www.yeniasya.com.tr/2010/07/06/resim/van.jpg" align="left" />
Uzun zamandır umumî mevlitlere katılmayı ihmal etmiştim. Van
Mevlidi ilânını görünce, nice zamandır ruh âlemimde bu ihmalden oluşan
boşluğu giderme ihtiyacını benliğimde hissediyordum.
Hayat arkadaşımın özellikle “Horhor Medresesi” merakı eklenince,
Van Mevlidine iştirak etme konusu evde gündemimize oturmuştu. Batman’dan
beraber gelmeyi düşündüğümüz nur dostlarının günü birlik seyahat
kararları planımızı değiştirmeyi gerektiriyordu. “Acaba ailece gitmek
isteyen vasıta sahibi olabilir mi?” arayışımız da neticesiz kalmıştı.
Bir kardeşimizin birkaç gün önceden gitme planı, bizim de böyle
gidebileceğimizi tavsiye etmesi, ailece otobüsle gidebileceğimizi hatıra
getirdi.
Biletimizi almış hareket saatini beklerken, hayat arkadaşım kızı
Van’da evli olan bayan komşumuzu mevlide gitme planımızdan haberdar
etmişti. Haberdar olduğu her dinî programa katılan bu gayretli
komşumuzun yüreği, Bediüzzaman’ın mevlidine katılma arzusu ile
çırpınmaya başlamıştı.
Bu arzusunu evdekilerle paylaşınca umudu, aldığı “red” cevabıyla
kısa süreli hayal kırıklığına dönüşüyor. Ardından kimi çocuklarının
yardımıyla mevlide katılma iznine kavuşuyor. Hareket saatinden bir-iki
saat önce durumdan haberdar oluyoruz. Bilet aldığımız firmaya ulaşıyor,
ama bilet bulamıyoruz.
İnayet-i İlâhiye bu mübarek mevlide birlikte gitme arzusu içinde
olan bizlerin imdadına koşuyor. Yarım saat geçmeden ilgili firma bizleri
arayarak istediğimiz üçüncü biletin hazır olduğu müjdesini veriyor. Bu
müjdeyi, samimî, ihlâslı, gayretli komşumuzun kerametine yorumlayarak
tebessümle, sürurla seyahatimize başlıyoruz.
Üstad Bediüzzaman’ın kaldığı şehirler içinde en çok yaşadığı
Van’a, sabahın erken saatlerinde ulaşıyoruz. Van’ı tanıyıp meşhur
kahvaltı salonlarını duymayan yoktur her halde. Terminalden çarşıya
intikal edince Van’ın bu güzel, bir o kadar da kaliteli geleneğini
görmek niyetiyle bir kahvaltı salonuna yöneliyoruz. Gerçekten de
anlatıldığı kadar varmış.
Gelmeden önce irtibat kurduğum Van’ın fedakâr, vefakâr nur hadimi
Şehabettin Bey’i sabahın erken vaktinde rahatsız ediyoruz. Tatlı
uykusundan uyanan ağabeyimiz, Bediüzzaman Mevlidi için seferber olan
nurun fedakâr gençlerini bize yönlendiriyor. Bu gençler içinde birkaç
yıldan beri Batman’da görev yapan genç bir muallimi görünce kısa bir
şaşkınlık yaşıyorum. Van mezunu olduğunu, her yıl mevlitten birkaç gün
önce yardım niyetiyle geldiğini söyleyince şaşkınlığım takdire
dönüşüyor. Genç muallim kardeşimizin refakatiyle Yeni Asya Temsilciliği
için kullanılan daireye geçiyoruz.
Biraz dinlendikten sonra Van’da nur dostlarımızın yardımıyla
başta “Horhor Medresesi” olmak üzere nurun iz bıraktığı mekânları
dolaşma düşüncesi hayallerimizi süsledi.
Kahvaltı salonunda Üstadın hayatı, Van’daki safahatı konusundaki
sohbetimiz, hafızamdaki zaaflarımı açığa çıkarmıştı. Hanımlarımızın
saatleri bulan çalışmaları devam ederken, birazdan gezmeyi arzuladığımız
mekânlarla ilgili bölümleri gözden geçirme, ardından da yaşadıklarımı
ve duygularımı yazarak fiiliyata dökmeye başladım.
Öğlen namazını eda ettikten sonra gelen bir başka kardeşimizin
refakatinde, bayanlar kalacakları yere, biz de yerimize intikal
ediyoruz. Mevlitten hedeflenen Üstadı anma, anlama ile birlikte
müfritane irtibatın sağlanması, Türkiye’nin farklı yerlerinden
gelenlerin samimiyetle kucaklaşmasının ardından ihtiyaçların
karşılanması için Van ekibi büyük bir titizlikle görevini yerine
getiriyordu.
Nur medresesinin bahçesinde kurulan çadırda hasretli
kucaklaşmaları, istifadeli sohbetler takip ediyordu. Uzun zaman sonra
böyle bir mevlide katılmanın yabaniliği ile biraz da hayıflanarak bu
nuranî, candan tabloları takip ediyorum. Bu arada Yeni Asya Yönetim
Kurulu üyeleri Ali Vapurlu, Hamza Kara ve Nejat Eren gelerek
sevinçlerimize ve sohbetlerimize katkıda bulunuyorlar.
Vanlıların gündeminde vaizin, mevlit ilânını duyururken
Bediüzzaman’ın adını anmadan kürsüden yarım yamalak vermesi vardı. Haklı
olarak bir hayli kızgındılar. Bunun yanı sıra Van’daki mahalli ve
ulusal basında birinci sayfada mevlit ilânlarının verildiğini
söylemeleri, yüreğimize su serpiyordu.
İlerlemiş yaşına rağmen aramıza katılarak birkaç hatırasını
bizimle paylaşan M. Ali Aydoğdu’nun canlı anlatımları dinleyenlere ayrı
bir feyiz veriyordu. Özellikle Üstadın, Şeyh Said’in yardım talebine
verdiği cevabı heyecanla anlatması sohbet ortamında ayrı bir şevk ve
heyecana medar olmuştu.
Van, bir başka dikkat ve heyecan ile bu mevlide hazırlandıkları
her hallerinden belliydi. Mevlide biraz erken gelenlerin, Van’ın
muhtelif nuranî mekânları gezme düşüncelerini titizlikle takip ediyor,
araç ve rehber temin ederek yardımcı oluyorlardı. Onların gelenlere
yardım etme azmi ta Nurs’a kadar uzanmıştı. Doğrusu Van nur dostlarıyla,
uzun yıllar aradan sonra benim bu ilk yakın temasım olmuştu. Hakikaten
beklenenin çok üstünde bir performanstı bu. Bu gayretler, Van Mevlidini
eski haşmetine kısa zamanda kavuşturacağını ümit ediyoruz.
Üç kişilik biz Batman ekibine, aracıyla birlikte bir kardeşimiz
vazifelendirilmişti. Önce Van Kalesine yöneliyoruz. Kalenin etrafını
dolaşırken rehberimizin anlattıklarına dikkat kesiliyoruz. Bu arada
neden buraya “Horhor” dendiğini, kale duvarının dibinden çıkan suyun
çıkış sesine kulağımızı verince anlıyoruz. Üstadın, üst mağaradan alt
mağaraya düşünce “dâvâm” dediği mekânı bir başka hayretle izliyoruz.
Böylece, Bediüzzaman’ın bu ve benzeri hayat safhaları zihnimizde resm-i
geçit yapıyor. Bu arada Üstadın buradaki asıl medresesinin kalenin
güneyinde eski Van gibi yerle bir olan alanda yer aldığını öğreniyoruz.
Medrese alanını ziyaret ederek Üstadın talebelerine verdiği dersleri ve
silâhlı eğitimi zihnimizde canlandırmaya çalışıyoruz. Zaman zaman hayat
arkadaşımın dikkatli soruları, yeni şeyler öğrenmemizi, ya da
bilgilerimizin netleşmesini sağlıyordu. Erek Dağına çıkma arzumuz,
kalenin başına çıkmamıza zaman bırakmamıştı. Kalenin etrafından
dolaşarak kalenin güneyindeki eski şehri harabeleri içindeki yarı
yıkılmış minareleri görmek ve Üstadın bu manzarayı kaleden seyrederken
ağlamasını hatırlamak bizleri hüzünlendirmişti.
Bu arada Van’da ilk mevlidin, Hz. Üstad’la beş kere görüşme
bahtiyarlığına mazhar olan Selahattin Akyıl Ağabeyin gayretiyle 1968
yılında okunduğunu ve biraz kesintili de olsa günümüze kadar devam
ettiğini öğreniyoruz. İlerlemiş yaşına rağmen aramıza katılan Akyıl
Ağabeyin, Risâle-i Nur hizmetlerindeki fedakârlıklarını, birçok hizmet
merkezine katkılarını duymak, bizlerdeki takdir hislerini daha da
arttırıyordu. Akyıl Ağabeye sıhhatli bir hayat vermesi ve nice hizmetler
nasip etmesi duası gönüllerimizden arş-ı âlâya yükseliyordu.
Nur müellifinin yıllarca kaldığı Tahir Paşa konağının
harabelerinin önünden geçerek Erek Dağına doğru yol alıyoruz.
Rehberimize, neden Nur Talebelerinin Üstadla ilgili mekânlara sahip
çıkmadıklarını, restore etmediklerini soruyoruz. Hem Horhor Medresesini
de içine alan kale ve civarının hem de Tahir Paşa Konağının sit alanı
ilân edildiklerinden bir şey yapılamadığını öğreniyoruz. Ehl-i himmet
kardeşlerimizin defalarca yaptıkları başvurular ve bu konudaki çabalar
sonuçsuz kalmış. Ancak Van’daki nur kahramanları konuyu ısrarla takip
etmeye devam ettiklerini, kanunî engellerin aşılabilmesi halinde adı
geçen mekânları restore edeceklerini rehberimizden duymak bizleri
sevindiriyordu.
Van’a geldiğimizden beri birkaç defa mevlidin okunacağı Yukarı
Norşin Camii önünden tekrar geçiyoruz. “Neden Van’da daha büyük camiler
varken bu küçücük camide mevlit okunuyor?” sorusu zihnimi kurcalıyordu.
Üstadın, iki yıl boyunca buradaki medresede talebelerine ders verdiğini
ve burada kaldığını öğrenince zihnimdeki soru işaretleri kaybolmuştu.
Gerçekten Bediüzzaman’ın hatıralarını yaşatma azmindeki Vanlılar gibi
nur mirasçıları, yakın zamanda bu caminin yıkımıyla bir hicranı daha
yaşayacaklar. Yukarı Norşin Camii yanında yapılmakta olan yeni camiin
bitmesi halinde eski cami yıkılacak, alanı yeni camiye terk edilecek.
Van’ın nur kahramanları, bunu önleme çalışmalarına devam ediyor. Devamlı
müftülüğü ziyaret ediyor, buranın yaşatılması gerektiğini
hatırlatıyorlar. Umarız yakın zamanda bu çabalar dikkate alınır.
Erek Dağındayız. Orada Üstadın ikamet ettiği eski kilise
kalıntılarını, Barla’daki Çam ağacı gibi yüksek dallarında yerini
yaparak kaldığı ağaçları görüyoruz. Ancak uzaktan seyretmekle iktifa
ediyoruz. Buralarda rahatlıkla gezebileceğimiz ayakkabılarımızı
giymediğimize hayıflanıyoruz. Zernebad Suyundan içiyor ve teberrüken
abdest alıyorum. Bu arada Üstadın yıllar boyunca Erek Dağı’ndan Norşin
Camii’ne yürüyerek gelip Cuma namazlarını eda ettiği rehberimiz
tarafından vurgulanıyor.
Şehre dönerken Çavuş Ali kabrini ziyaret ediyoruz. Çavuş Ali,
Ruslarla yapılan savaşta Üstadla birlikte esir düşüyor, esir kampında
beraber kalıyorlar. Esaretten kurtulduktan sonra Üstada talebeliği devam
ediyor. Vefat edince Çoravanis Köyüne defnediliyor. Bunları dinlerken,
Bediüzzaman’ın gönüllü alay komutanı olarak talebeleriyle Ruslarla
kahramanca savaşması, İşarat’ü-l İ’caz’ı telif etmesi, esir düşmesi,
esarette Rus komutana karşı idamı pahasına izzet-i imaniyeyi muhafaza
etmesi ve harika bir surette esaretten kurtulması gibi safhalar
zihnimizde tekrar tekrar canlanıyor. Şehirdeki nur mekânlarımıza
dönüyoruz. Sürekli gelenlerle içinde bulunduğumuz misafir gurubu
artıyor. Vanlılar buna çoktan hazır. Her gelen kafile mevcutlara ayrı
bir şevk ve heyecan veriyor.
Akşam yemeği ve namazından sonra nur mekânı avlusunda kurulan
çadıra sığmıyoruz. Getirilen sandalyelere oturarak Ali Vapurlu Ağabeyin
“küçücük” dersini dinlemeye başlıyoruz. Dersin ilerleyen bölümlerde
Vapurlu Ağabey, “Her tarikatın bir virdi var, acaba Nur Talebelerinin
virdi nedir?” sorusunu sormuştu. Bu soru, gözü uykulu benim gibi birçok
insanın dikkatini toplamasına sebep oldu. Soruya dinleyenlerden birkaç
cümle alan Vapurlu, ilgili bahsi okuyarak cevap vermesi hepimiz için
istifadeye medar oldu. Evet, nur sevdalıları olarak virdimiz, sünnet-i
seniyyeye ittiba, namazı tadil-i erkân ile kılma, namaz sonundaki
tesbihatı yapma, içtinab-ı kebair olmalıydı. Bunlara, evlerimizi çoluk
çocuğumuzla okuyacağımız derslerle küçücük dershane-i nuriyeye
dönüştürmemizi ilâve etmeliydik. Bunları duymak, kendi âlemimde nefis
muhasebesi yapmama sebep oluyordu. Bu manadaki vazifemi lâyıkıyla
yapmamanın mahcubiyeti benliğimi sarmıştı.
Artık mevlit bir yandan okunurken bir yandan da Türkiye’nin her
tarafından gelen nurani dostların muhabbetle kucaklaşmalarının
gönüllerimizde meydana getirdiği tarifi imkânsız hazzı ve süruru
yaşıyoruz. Rabbimizden, bu manzaraları yaşamamıza vesile olan başta
Üstadımız ve talebelerine rahmetler diliyoruz. Hususan büyük bir
fedakârlıkla bu mevlidin icrasında vazife alan Van’ın gönüllü nur
kahramanlarına tebrikimizi, istikamet üzere nuranî hizmetlerine devam
duâlarımızı iletiyoruz. Mevlide katılan herkesin, kazasız belâsız hizmet
mahalline dönmesi duâsı ile…
BURHAN ZENGİN bzengin72@hotmail.com
06.07.2010