Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

06.07.2010, 10:00

Risale-I Nur bir üniversitedir. Üniversitenin farkli bölümleri ve ögretim üyeleri mevcuttur. Ben senin bölümüne sen benim bölümüme karisamazsin. Karisirsan karistirirsin.
hani meşveret :D bu arada biraz deve kuşu gibi odlu işine gelince deve işine gelince kuş. birde üniversitedelerde bile baş var adına rektör diyorlar

42

06.07.2010, 10:08

O kızıl siyasetçi buraya Üstad pazarlamaya gelmiş hala anlamadınız mı.:)
Açık açık demeye de çekiniyor kızıl efendi! Biz anladık ama..
madem analdığını idda ediyorsun sulalerime cavp verde millette anlasın. birşey parzarladığım yok yanlızca risale-i nur himzetinde başı bozukluk var diyenlere cevap veriyorum. eğer hatalıysam sustur . bilinriki üstad risalei nurda kuran bahsinde. kuran bir ayetinde" bir süresine bir sayfasına bir ayetine ... missal getirin" der. ama onlar en zor yol olan savaşı seçerek haksızlıklarını göstermişlerdir. şimdi sizde bu denli konuşmak yerine suallerime cevap verinizki baştan kaybetmeyiniz.

44

06.07.2010, 12:06

kızılhançer, senin zeka problemin mi var? Yeni Asya cemaatinin sitesine gelip lideriniz kim diye soruyosun. Yeni Asya cemaatinin liderinin Mehmet Kutlular olduğunu Türkiye'de bilmeyen yok. Liderimiz Mehmet Kutlular aslanım. Soruna cevap verdim ben. Şimdi sen söyle canım benim;

Bu dengesiz hareketlerinin ve bu foruma fitne getirmenin asıl amacı ne? Eğer delikanlı ve mert bir Müslümansan kıvırmayıp açıkça söylersin. Hadi koçum benim bi cevap veriver?
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

45

06.07.2010, 14:09

kızılhançer, senin zeka problemin mi var? Yeni Asya cemaatinin sitesine gelip lideriniz kim diye soruyosun. Yeni Asya cemaatinin liderinin Mehmet Kutlular olduğunu Türkiye'de bilmeyen yok. Liderimiz Mehmet Kutlular aslanım. Soruna cevap verdim ben. Şimdi sen söyle canım benim;

Bu dengesiz hareketlerinin ve bu foruma fitne getirmenin asıl amacı ne? Eğer delikanlı ve mert bir Müslümansan kıvırmayıp açıkça söylersin. Hadi koçum benim bi cevap veriver?
ZEKA PROBLEMİ OLAN SENSİN SANIRIM ben lider sormuyorum arkadaş Risale-i nur hizmetinde lider yok diyor... ben diyorumki bak bunlar bunlar var nasıl olmaz. yoksa ben kimin ne lideri odluğunu gayet iyi biliyorum. kimin ayrıpıl sonra param parça olduğunuda kimlerin çoban sülo gibi bir münafığın ardından koyun gibi koştuğunuda gayet iyi biliyorum. benim derdim risale-i nur hizmetinde bir mümessil olmaz diyen ve risale-i nurdaki bazı yerlerki hiç alakası yok nmitekim bende üstadın bir mümessil bırakmak niyetinde olduğunu açık ibarelerle gösterdim. derdim buydu .. bende sana diyorumki git bak araştır. kim siyasete alet olmuş kim olmamış. kim parçalandıkça parçalanmış kim parçalanmaış. kim sütadın izinden gitmiş kim gitmemiş. anlarsın. ha illa soruyorsan bunu özleden gayet güzel tartışırız. ama kimse demsinki üstad kainattaki kavanini adeti ilahiye ve sünneti seniyeye (kendinden sonra bir mümessil bırakmak) ve halifelere muhalefet ederek risale-i nuru başsız bıraktı.. şimdi kimin zeka özürlü olup olmadığını anlamışsındır.. çok istersen msn mi bile özelden veririm mailleşiriz. ama söyleyeyim bana şu abi bu abi dedi gibi konuşacaksan yahut üslübun burdaki gibi edebten uzak olacaksa hiç değmez. benim 3 dayanağım var bu hususta biri KURAN diğeri Hz.Ali diğeride Risale-i nurun kendidir. ne abilerini nede başkasını tanırım bu meselede. bana bunlardan delil getirisen amenna yoksa hiç beni uğraştırma
İSTERSEN BURDADA GAYET GÜZEL TARTIŞIRIM.. AMA BANA TEK KELİME ABİ BÖYLE DEDİ DEMİYECEKSİN SEN SORACAKSIN BEN CEVAPLAYACAĞIM BEN SORACAĞIM SEN CEVAPLAYACAKSIN.. VE CEVAPLARIMIZ KURAN HAZ ALİ R.A. VE RİSALE-İ NURDAN OLACAK. KABUL EDERSEN YENİ BİR YER AÇ YAHUT BURDA DEVAM İLE TARTIŞALIM. AMA EDEB DIŞI KURAN DIŞI RİSALE-İ NUR DIŞI HZ.ALİ GAYRISININ SÖZÜNE YER VERMEK YOK. ÇÜNKİ BU 3Ü BU HİZMETTE SÖZ SAHİBİDİR ONLAR KONUŞURKEN BAŞKASINA LAF DÜŞMEZ. BEN SAAT 08:00 18:30 CİVARI ÇALIŞIYORUM VE BU SAATLERDE MÜSAİTİM AKŞAMLARI İNTE GİRMİYORUM.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "kızılhancer" (06.07.2010, 14:28)


46

06.07.2010, 14:32

kardeşim çok kırıcı ve hakaretamiz yazıyorsun.bizi münafıkların arkasından giden koyun olarak nitelendiriyorsun.o münafık dediğin kişinin ardından gitmedik biz.Üstadımız Hz.lerinin derslerinden yola çıkarak ahrarlara oy verdik.o münafık dediğin kesime de oy vererek yüz sene önce rusları durduran o asrın müceddidi Mevlana Halid'in talebeleri gibi bizde bu ülkede kominizmi durdurduk. Bak ben sana sayayım o koyun dediğin kitlede ne güzide nur talebesi ağabeyler vardı.mustafa sungur bayram yüksel mehmet kırkıncı ve bu fakirde onlarla istanbul dolmabahçe camiinde namazlarımızı kılarak taksimdeki adalet partisinin düzenlediği bayrak mitingine yürüyerek katıldık..kim olduğunu ve maksadının ne olduğunu bilmiyorum ama cehaletini ve hakaretini anladım sana iade ediyorum.

47

06.07.2010, 14:36

Kuran, Risale-i Nur ve Hz. Ali. Dikkatimi çekti de, neden Hz. Muhammed (asm) deil de Hz. Ali?
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

48

06.07.2010, 14:45

Kuran, Risale-i Nur ve Hz. Ali. Dikkatimi çekti de, neden Hz. Muhammed (asm) deil de Hz. Ali?
:D AÇIKÇA TEK HİZMETTEN BAHSEDEN H.Z ALİ R.A TA ONDAN :D BİR YERDE ÜSTAD BEN İLMİMİ H.Z. ALİDEN ALMIŞIM DİYOR :D BU YÜZDEN

49

06.07.2010, 14:47

Peki sizce Bediüzzaman'ın mümessili kim?
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

50

06.07.2010, 14:50

Peki sizce Bediüzzaman'ın mümessili kim?
SORULAR ŞAHISLAR KİM DİYE DEĞİL HİZMET NAISL DEVAM ETMELİ DİYE OLSA DAHA DOĞRU OLUR :)

51

06.07.2010, 14:51

Mümessili olduğunu iddia eden sizsiniz. Soru soruyorum edeplice ve üslupluca, neden cevap vermiyorsunuz?
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

52

06.07.2010, 14:57

Mümessili olduğunu iddia eden sizsiniz. Soru soruyorum edeplice ve üslupluca, neden cevap vermiyorsunuz?
MÜMESSİL TEMSİL MANASINDADIR EĞER BİRİNİN MÜMESSİL OLUP OMADIĞINI ANLMAK İSTERSENİZ TEMSİL ETTİĞİ HİZMETİ BİLMEK GEREKTİR. BU NOKTADA BU ŞAHIS DEMEK MANASIZDIR. BU YÜZDEN ŞUNU ARAŞTIRMAK GEREK RİSALE-İ NURUN HİZMET TARZI NEDİR VE ŞUAN DEVAM ETTİREN KİMDİR. İLK BAŞTA BUNU HALLETMEZSEK SADECE İSİM VERMEKLE BİR SONUCA ULAŞILMAZ. ZATEN BU TARZI BULDUKMU SONRA BAKARIZ KİM BU TARZI YAPIYOR KİMLER YAPMIYOR. İSİM VERMEMİN SEBEBİ BU .. İSİM BU SAFFADA ÇOK MANASIZ KALIR EN SONDA OLMASI GEREKEN BİR ŞEYİ BAŞTA YAPMAK MANASIZDIR. O YÜZDEN BU TARZ SORULAR GEREKTİR . İSTER SEN BAŞLA İSTER BEN BAŞLAYAYIM. BU ARADA SİZİN BAŞINIZDAKİ ŞAHSI İLKKEZ SİZDEN DUYDUM. BENİM ARZUM HANGİ TARZ HİZMET METODU ÜSTADIN METODUR BUNU BULDUKMU ZATEN SONRA BAKARIZ KİM DEVAM ETTİRİYOR DEVAM ETTİREN DEMEKKİ MÜMESSİLDİR. O YÜZDEN ŞAHSIN İSMİNİN BU SAFFADA MANASI YOK. İSTER SORULARA SİZ İSTER BEN BAŞLAYAYIM.

53

06.07.2010, 15:01

Bence şahısların manası yok. Son müceddid Bediüzzaman Said Nursi olduğuna göre daha sonra şahıs mahıs tanımam ben. Mehdi (ra) olan Bediüzzaman'ı tanırım başkasını tanımam. Bir şahıs olduğunu iddia ediyorsunuz, buyrun şahsı söyleyin ben de bir haftada o şahsı çürüteyim. Maksadım budur. Yoksa sizin liderinize tabi olacak değilim. Şahsı söylemezseniz ben devam etmeyeceğim...
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

54

06.07.2010, 15:03

Bence şahısların manası yok. Son müceddid Bediüzzaman Said Nursi olduğuna göre daha sonra şahıs mahıs tanımam ben. Mehdi (ra) olan Bediüzzaman'ı tanırım başkasını tanımam. Bir şahıs olduğunu iddia ediyorsunuz, buyrun şahsı söyleyin ben de bir haftada o şahsı çürüteyim. Maksadım budur. Yoksa sizin liderinize tabi olacak değilim. Şahsı söylemezseniz ben devam etmeyeceğim...
haftaya gerek yok internette herşey var. şimdi başlayalım :). ben başlayayım şimdiden ...Husrev ALTINBAŞAK. hani çantacı necmi abi diye bir mübarek zat var oda anlatmıştı bir videosunda 20 küsür kişilik canilerin içine altılmışta sonra hepsini kendine benzetmiş şahıs. hani ta sahabelerden bu yana kimseye nasip olmayan tevafukulu kuranı üstadında deyimiyle levhi mahfuza bakarak hafız olamdaığı halde yazan zat. O'nun, Kur'ân-ı Azîmüşşân'daki lâfzullah tevâfukatının envâı ile alâkadar bir değerlendirmesini buraya almakta fayda görüyoruz: "Lâfzullah; mecmû-ı Kur'ân'da 2806 def'a zikredilmiştir. Bismillâh'dakilerle beraber, lâfz-ı Rahmân 159 def'a, lâfz-ı Rahîm 220 def'a, lâfz-ı Gafûr 61, lâfz-ı Rab 846, lâfz-ı Hakîm 86, lâfz-ı Alîm 126, lâfz-ı Kadîr 31, Lâ ilâhe illâhû'daki Hüve 26 def'a zikredilmiştir."

Lâfzullahın adedinde çok esrâr ve nükteler vardır.
Ezcümle: Lâfzullah ve Rab'den sonra en ziyâde zikredilen Rahmân, Rahîm ve Gafûr ve Hakîm ile beraber lâfzullah; Kur'ân âyetlerinin nısfıdır (yarısıdır). Hem lâfzullah ve Allah lâfzı yerinde zikredilen lâfz-ı Rab ile beraber, yine nısfıdır. Çendân, Rab lâfzı 846 def'a zikredilmiş. Fakat dikkat edilse beşyüz küsûru, Allah lâfzı yerinde zikredilmiş, ikiyüz küsûru öyle değildir.

Hem Allah, Rahmân, Rahîm, Alîm ve Lâ ilâhe illâhû'daki Hüve adediyle beraber yine nısfıdır. Fark yalnız dörttür. Hüve yerinde Kadîr ile beraber, yine mecmû-u âyâtın nısfıdır. Fark dokuzdur.

Lâfz-ı Celâl'in mecmû'undaki nükteler çoktur. Yalnız şimdilik bu nükte ile iktifâ ediyoruz.

İkinci Nükte: Sûreler i'tibâriyledir. Onun dahi çok nükteleri var. Bir intizâm, bir kasıt ve irâdeyi gösterir bir tarzda bir tevâfukatı vardır.

Sûretü'l Bakara âyetinin adediyle, lâfz-ı Celâl’in adedi birdir. Fark dörttür ki, Allah lâfzı yerinde dört Hüve lâfzı var. Meselâ; Lâ ilâhe illâ hû'daki Hüve gibi. Onunla muvâfakat tamâm olur. Âl-i İmrân'da yine âyetiyle, lâfz-ı Celâl tevâfuktadır, müsâvîdirler. Yalnız, lâfz-ı Celâl 209'dur, âyet 200'dür. Fark dokuzdur. Bu mezâyât-ı kelâmiyede ve belâğat nüktelerinde küçük farklar zarar vermez.Takrîbî tevâfukat kâfîdir.

Sûre-i Nisâ, Mâide, En'âm, üçünün mecmû-u âyetleri, mecmû'undaki lâfz-ı Celâl'in adediyle tevâfuktadır. Âyetlerin adedi 464, lâfz-ı Celâl'in adedi 461. Bismillâh'daki lâfzullah ile beraber tam tevâfuktadır.

Hem meselâ; başdaki beş sûrenin lâfz-ı Celâl adedi, Sûre-i A'râf, Enfâl, Tevbe, Yûnus, Hûd'daki lâfz-ı Celâl adedinin iki mislidir. Demek bu âhirdeki beş, evvelki beşin nısfıdır (yarısıdır). Sonra gelen Sûre-i Yûsuf, Ra'd, İbrahim, Hicr, Neml sûrelerindeki lâfz-ı Celâl adedi ise, o nısfın nısfıdır (yarısının yarısıdır). Sonra Sûre-i İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hacc bu nısfın; nısfının nısfıdır (yarı'nın, yarısının yarısıdır).

Sonra gelen, beşer beşer takrîben o nisbette gidiyor. Yalnız bazı küsûrâtla fark var. Öyle farklar böyle makamât-ı hitâbîde zarar vermez. Meselâ; bir kısmı 121, bir kısmı 125, bir kısmı 152, bir kısmı 159’dur. Sonra Sûre-i Zuhruf’dan başlayan beş sûre, o nısf-ı nısf-ı nısfın, nısfına iniyor. Sûre-i Necm’den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfın, nısfıdır. Fakat takrîbîdir... Sonra gelen küçük beş'ler içinde, üç beş'lerin yalnız üçer adet lâfz-i Celâl'i var. İşte bu vaz’iyet gösteriyor ki; lâfz-ı Celâl’in adedine tesâdüf karışmamış. Bir hikmet, bir intizâm ile adedleri ta'yîn edilmiş.

Lâfzullah’ın Üçüncü Nüktesi: Sahifeler nisbetine bakar. Şöyle ki: Bir sahifede olan lâfz-ı Celâl adedi; o sahifenin sağ yüzüne ve o yüz de; karşıki sahifeye ve bazen soldaki karşıki sahife ve karşının arka yüzüne bakar. Ben kendi nüsha-i Kur'âniyemde bu tevâfuku tedkîk ettim. Ekseriyetle gayet güzel bir nisbet-i adediye ile bir tevâfuk gördüm. Nüshama da işâretler koydum. Çok def'a, müsâvî olur. Bazen nısıf (yarı) veyahud sülüs (üçde bir) oluyor. Her halde bir hikmet ve intizâmı ihsâs eder bir vaziyeti vardır.

İsm-i Celâl ve İsm-i Rab, ekseriyet-i mutlaka ile şüphe bırakmayacak bir tarzda mühim bir tevâfuk göstermeleriyle beraber tam tamına tevâfuk etmemesi bir kaç sebebden ileri gelmiştir: Bazen sahifenin âyetlerine, bazen sahifenin rakamına ve kısmen cüz'ün adedlerine bakar.

Meselâ; birinci cüz’, birinci sahifede; bir ism-i Celâl, sekizinci cüz’de; sekiz adet ism-i Celâl, onuncu cüz'ün başında; on adet ism-i Celâl, onbirinci cüz'ün başında dahi onbir adet ism-i Celâl vardır.

Hem ism-i Celâl’in, tevâfukat-ı zâhirîden başka sırları vardır ki, o sırlara binâen bazen münâsebât-ı nısfiye (yarımşar nisbetle) tevâfuk ediyor. Bazen birer fark ile muntazaman iner veya terakkî eder. Meselâ; 18.cüz’de 10, 9, 8, sonra; 10, 11, 12 geliyor. Zâhiren tevâfuk noksandır, fakat birer fark ile başka bir letâfeti katmak ile o noksanı telâfî eder. Hem bazen ism-i Celâl, ism-i Rab ile beraber sırr-ı tevâfuka bakıyorlar.

Dördüncü Nükte: Sahife-i vâhidedeki (bir sahife içindeki) tevâfukattır. Kardaşlarımla üç dört ayrı ayrı nüshaları mukabele ettik. Umûmunda tevâfukat matlûp olduğuna kanâatimiz geldi. Yalnız matbaa müstensihleri başka maksatları ta'kîp ettiklerinden, bir derece tevâfukatta intizâmsızlık düşmüş. Tanzîm edilse, pek nâdir istisnâ ile mecmû-u Kur'ân'da 2806 lâfz-i Celâl’in adedinde tevâfukat görünecektir. Ve bunda bir şû'le-i i'câz parlıyor! Çünki fikr-i beşer, bu pek geniş sahifeyi ihâta edemez ve karışamaz. Tesâdüfün ise, bu ma'nîdâr ve hikmetli vaz’iyete eli ulaşamaz.“ (1)


kısa hayatı


Ahmed Husrev Efendi, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sâhibsiz bir kavmin, koca Osmanlı İmparatorluğu’nun maddî ma’nevî sıkıntılar içinde kıvrandığı bir devirde, hicrî (şemsî) 1315, milâdî 1899 yılında Isparta’da dünyaya geldi.

Doğduğu günlerde evlerine misâfireten gelen Senirkent’li Allah dostu ehl-i kemâl bir zâtın, ona hem isim koymak, hem tebrîk ve tebcîl etmek için söylediği;



“Cihâna Ahmed Husrev, vere ikbâlin (*) pertev!
Ede ömrün ziyâde Hakk etmeye tâli’in geçrev!

Senin aslın, şerefli şanlı, el-hâc Edhemzâde..
Zamanında bütün, alâ vü eşrâfa ede pişrev.

Erişe vâlideynin, sâye-i lütfunda maksûda..
Yüzünden görmeyeler, gam, kasâvet, misâl-i cev.

Budur dâdâ-i hayriyem, hulûs-u kalb ile dâim:
Seni sevsin cihân halkı, cihânın halkını sen sev!

Şu mısradan çıkar gevher, sözü tarih olur kâmil:
Erişdi gülşen-i Mehdî vücûda Ahmed Husrev”



mısraları; O'nu İslâm bayrakdarı bu necîb millete daha kundaktayken takdîm etmekte, dâhilî ve hâricî düşmanların acımasız hücûmlarına ma’rûz kalınan bu mücâdeleli günlerde, ma’nevî büyük bir kahraman ve bu vatanın hâlis bir fedâkârı olarak müjdelemekteydi.

Babasının adı Mehmed, annesinin adı Ayşe olup, altı kardeşin üçüncü ferdi idi. Şeceresi Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e dayanan baba tarafı, Isparta eşrâfından olup,“Yeşil Sarıklılar” nâmıyla ma’rûftu. Anne ciheti ise, asîl bir sülâleye mensûb olarak evlâd-ı Resûl’den Hz. Hüseyin (r.a.)’e çıkmakta ve “Hâfız-ı Kurrâlar” diye bilinmekte idi. Filhakîka yakın akrabalarının çoğu hâfız idiler.

Hacca giden Isparta zenginlerinin, öksüz veya yetîm kalmış seyyid çocuklarını memleketlerine getirdikleri bilinen bir vâkıadır. İ’tibârlı, geniş ve varlıklı olan Husrev Efendi’nin sülâlesi de, İslâma fıtraten tarafdâr olan Âl-i beyt neslinin o havâlîde çoğalması gayesine ma’tûf bu güzel âdeti idâme ettirmişlerdir. Isparta kahramanlarının imân ve Kur’ân hizmetinde hârikul’âde muvaffakiyetlerinde ve sebâtlarında bu âdet-i müstahsenenin azîm hissesi olduğu âşikârdır.

Daha çocukluğunda kendisinden zuhûr eden hârika hâlleri, dürüstlüğü ve yardımseverliği sebebiyle, arkadaşları arasında “Hızır” diye anılırdı. Beş altı yaşlarında iken bile, sabah namazlarında cemâate ve halka-i zikre yetişmek için erkenden evinden çıkar, gidemediği zamanlarda, o ehl-i kemâlin arasındaki yeri boş bırakılırdı.

Gençliğinde dünyevî ve uhrevî güzel bir eğitim alarak i’dâdîyi (liseyi) bitiren Husrev Altınbaşak, Çanakkale Savaşları başladığında 17 yaşında askere çağrılır. İstanbul Pendik’te iki yıla yakın devâm eden askerî ta’lîmden sonra, yaşlarının küçüklüğünden geçici olarak terhîs edilirler. Askere ikinci def’a celbinde, İstiklâl Harbine teğmen rütbesiyle iştirâk eder ve uzun muhârebelerden sonra Yunan’lılarla çarpışırken Ege cephesinde esir düşer. Arnavutluk sınırına yakın bir kampta iki sene süren, türlü çilelerle dolu esâret hayatından, ancak harb bittiğinde, mübâdele yıllarında kurtularak memleketine döner.

55

06.07.2010, 15:11

Cevap
Bu noktada rivayetler varsa da buna kanaat etmek için daha sağlam deliller risalelerde vardır. Çünkü hiç bir rivayet asrın imanının kendi sözünden daha muteber değildir

"Hüsrev gibi bir nur kahramanından benim yerimde ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir." (14. Şua)

"Başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd (dayanışmak) ve tam kardeş olmak lâzımdır" (Emirdağ Lahikası)

"(Hüsrev'e hitaben yazılan bir mektubdur)

Aziz, mübarek, sıddık kardeşim!

Evvelâ: Sözler'e başlamadan iki ay evvel gördüğün mübarek rü'ya çok güzeldir, hem hakikattır. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur'an-ı Hakîm'in cennetinden, gül-ü Muhammedî (A.S.M.) namında, hadsiz nuranî hakikatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret ediyoruz." (Barla Lahikası)

"Hüsrev'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti" (Kastamonu Lahikası)

"Hüsrev'in kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette hârika diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaatı gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmıyor, fütur vermiyor." (Kastamonu Lahikası)

"Risalet-ün Nur hakkında kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev'in nazarı doğrudur." (Kastamonu Lahikası)

Kuleönülü Büyük Mustafa abi, Büyük Ruhlu Küçük Ali'nin ağabeyidir. Yeğeni Abdurrahman abi 1928'de vefat ettiğinde henüz Üstad iki yıldır Barla'da ve Barlalı bir kaç kişiden başka pek talebesi yok. İlk olarak Isparta tarafından Kuleönü'den Mustafa geliyor ve arkasından otuz kiş getiriyor.

Üstad Hazretleri davasını devam ettirecek talebeler ararken yeğeninden ümitli olduğu bir dönemde onun vefatı üzerine büyük bir manevi sıkıntı yaşıyor. İşte tam o sırada Allahu Teala Mustafa Abi'yi gönderiyor ve kalbine şu teselliyi veriyor:

"Cenab-ı Hak Mustafa'yı nümune olarak bana göndermiş ki; senden bir Abdurrahman aldım, mukabilinde bu gördüğün Mustafa gibi otuz Abdurrahman o vazife-i diniyede sana hem talebe, hem biraderzade, hem evlâd-ı manevî, hem kardeş, hem fedakâr arkadaş vereceğim. Evet lillahilhamd otuz Abdurrahman'ı verdi."

Bu satırlardan yerine onu bıraktı manası çıkmaz. Korkma hizmetinde sana yardımcı olmak ve senden sonra da hizmetini devam ettirecek emin eller vereceğim manası çıkar. Zaten Mustafa abi, Üstad'dan evvel 1955 yılında vefat etmiştir. Allah cümlesine rahmet eylesin.

56

06.07.2010, 15:13

Aynı mektubdaki birinci hadis zaten bu bağı kuruyor. Hadis şöyledir:

"Mahşer günü, alimlerin mürekkebleri şehidlerin kanıyla tartılır, o kıymette olur." (Müsnedül Firdevs, Fethul Kebir) Bu hadis, mütevatir hadislerdendir.

Bu hadisiyle Peygamberimiz (asm) ilim için yazı yazmaya ümmetini teşvik ediyor.

Müslümanların sünnet olan yazısı ise, Kur'an yazısıdır. Kur'an, peygamber efendimiz (asm)'ın sağlığında bu harflerle yazılarak müslümanların yazısı olmuştur.

Dolayısıyla bu harflerle yazmak Peygamberimiz (asm)'ın sünnettidir. Çünkü O'nun fiilen yaptığı, sözle emrettiği her şey onun sünnetidir.


Risale-i Nurun Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:

“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki:
Kur'an hattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve (eski yazı) matbaaları kaldırılmıştı.” (Tarihçe-i Hayat)

Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:

“Risale-i Nur'dan eskimez yazı öğrenmeye gelince:

Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir.” (Nur’un İlk Kapısı)

Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:

“İşte bu zamanda o adamlar Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünki onlardır ki hatt-ı Kur'ân'ı (Kur'an harfleriyle yazmayı) muhafaza ediyorlar ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)

“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar. Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar.” (Şualar)

“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız inayet-i İlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyle neşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafaza etmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmek için mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet ve şerefine nail olmuşlardır.” (Tarihçe-i Hayat)

"Bir zaman bir memlekete şimendifer (tren) geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Halbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından, faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşâallah onun gibi Nur yazıcıları değil tevakkuf, belki daha ziyade yazı ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler. (Teksir makinesiyle risalelerin çoğaltılmaya başlanması üzerine söylenmiştir)" (Emirdağ Lahikası)

Bütün bu izahlardan ortaya çıkan şudur. Risalelerin elle yazılmasındaki tek maksad çoğaltılmaları değildir. Aynı zamanda risaleleri yazanların bu vesileyle Kur'an yazısıyla okuyup yazmayı öğrenmeleri de maksuddur.

Madem günümüzde Kur'an yazısını öğreten ve koruyan bu kadar canlı ve etkili bir yol yoktur. Elbette bu hizmet devam etmelidir.

Ne zaman ki, Kur'an yazısı mekteblerde herkese öğretilmeye başlanır ve bu yazının korunması için hususi bir çabaya gerek kalmaz derecede yaygınlaşır ve risalelerin neşri için de başka engeller bulunmazsa o zaman belki düşünülebilir.

Fakat burada da ince bir nokta vardır: Madem yazı hizmeti, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin başlatıp yerleştirdiği bir hizmettir, faraza ileride o gün gelirse ancak Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini gerçekten temsil eden mümessillerin buna karar verip ilan etmesi şarttır.

Bir Nur Talebesi kendi düşüncesi ile artık gerek kalmadı deyip yazmayı bıraksa hata etmiş olur. Üstadının emri ile başladığı bir hizmeti, üstadının rızasını almadan bırakmış olur...

57

06.07.2010, 15:17

KURAN HARFLERİNİ MÜDAFA OALN HATTI KURANLA RİSALELERİ YAZMAYI BIRAKANLARA SORUYORUM. ŞUAN KUAN HARFLERİ RESMİ DİLMİKİ GÖREV BİTMİŞ OLSUN. YAHUT O ZMANDA DAHAMI AZ DİNSİZ VARDIDA ÜSTAD BİR TARAFTAN İAMNI YAYARKEN HATTI KURANIDA MÜDAFAYI TALEBELERİNE EMR ETSİN. ŞİMDİ DAHA RAHATIZ YANİ ÜSTAD O ZOR ZAMANDA BİLE HATTI KURAN DİYORSA ŞİMDİ DEMEK NE DEMEKTİR. BİRİLERİNİN DEDİĞİ GİBİ TEHİR EDİLEBİLİR. O ZOR ZAMANDA BİLE TEHİR EDİLMEDİYSE ŞİMDİ ANSIL EDİLİR. O ZMAN DAHA BÜYÜK SALDIRI VARDI İMAN HAKİKATLERİNE Kİ ŞİMDİ O CİHET ALLAHA ŞÜÜKÜR AZALDI AMA YA YAZI HALA TAMİR EDİLMEİ HALA LADİNİ HURUFATI DEĞİLMİ HATTIMIZ ? ANLADINMI KARDAŞ NE TARZ HİZMET OLMALI . ALLAH A BİN ŞÜKÜR MÜTELALAMIDA YAPIYORUM YAZIMIDA YAZIYORUM . HEMDE KURAN HATTIYLA ...

58

06.07.2010, 15:23

Bedîüzzamân Hazretleri muhtelif mektuplarıyla Kur'ân’ın göze bakan bu i’câz ve güzelliğinin gösterilmesi hizmetini umûm talebelerinin nazarlarına arzeder.

"Vakt-i merhûnu geldiğini telakkî ediyoruz." der ve ilâve eder: "Şimdi mesele pek uzun olmamak için, yalnız mushaf üç nevi' mürekkeple; lâfzullah kırmızı, sâir tevâfukat başka renkli mürekkeple, âyetleri siyah yazdırmak emelindeyim." (1)

Hz. Üstâd’ın takdîrine mazhar olan ve bu hizmette tavzîfle şereflenen Hâfız Ali, Hoca Hâlid, Hoca Sabrî, Muallim Gâlib, Hâfız Zühdü, Tığlı Hakkı, Şâmlı Hâfız Tevfîk (r.h.) gibi çoğu ya hâfız, ya hoca, ya da hatt-ı Arabî muallimi olan daha bir çok hâlis, fedâkâr ve dirâyetli, kahraman ağabeyler Tevâfuklu Kur'ân'ın yazılması hizmetine namzed olurlar. Yıllar süren çalışmalar sonunda Bedîüzzamân Hazretleri neticeyi şöyle beyân eder:

"Asıl müsveddede tevâfuk, Husrev'in tarzındadır. Onun için Husrev'in bir mahâreti varsa tevâfuku bozmamış. Tavsiye etmiştim ki; kimse mahâretini karıştırmasın.. Demek en büyük mahâret odur ki; tevâfuku bozmasın. Çünki tevâfuk var." (2)

"Bu zât hâfız olmadığı halde yazdığı iki mükemmel Kur'ân ile ve üçüncüsünü gözle görünür bir nev'-i i'câz-ı Kur'ân'ı gösterir bir tarzda, üç Kur'ân yazmış... Hem Kur'ân'ın gözle görünen bir nev’-i lem'a-i i'câziyesine beş altı mushafta işâretler yaptım. Hatt-ı Arabî-i Kur'ânîleri mükemmel olan kardaşlarıma taksîm ettim.

Bunların içinde hatt-ı Arabî-i Kur'ân'da Husrev onlara yetişemediği halde, birden umûm o kâtiplere ve hatt-ı Arabî muallimine tefevvuk eyledi. Ve hatt-ı Arabîde en mümtâz kardaşlarımızdan on derece geçti. Umûmen onlar tasdîk edip:
- Evet bizden geçti, biz ona yetişemiyoruz, dediler. Demek Husrev'in kalemi, Kur'ân-ı Mu'ciz’ül Beyân'ın ve Risâle-i Nûr'un mu'cizevârî kerâmetleri ve hârikalarıdır. (3)

"Yeni yazdığımız ve İnşâallah yakında da tab' edeceğimiz Kur'ân-ı Azîmüşşân'da bütün lâfz-ı Celâl ve lâfz-ı Rab gâyet istisnâ ile ma'nîdâr tevâfukla, muntazam sıra ile birbirine bakmaktadır. Hattâ müteaddît yerlerde ehl-i kalb ve ehl-i hakîkat demişler:
- Bu tarz yazı, Levh-i Mahfûz'un yazısına benziyor, diye hükmetmişler." (4)

"Asr-ı Saâdet’ten beri böyle hârika bir sûrette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı hâlde, Risâle-i Nûr’un kahraman bir kâtibi olan Husrev'e; "yaz!" emri buyurulmasıyla, Levh-i Mahfûzdaki yazılan Kur'ân gibi yazılması..." (5)

Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm'in esâsen meleklerin elleriyle de yazılmış olduğunu şöyle beyân buyurmaktadır:
“Doğrusu o, şânlı bir Kur'ân'dır." “Ki, Levh-i Mahfûz’dadır.” (6)

“O Kur’ân (Levh-i Mahfûz’da) çok mu’teber sahifelerdedir.” “Ki (semâya) kaldırılmış tertemizdirler.” “Kâtiplerin elleriyle (yazılmıştır.)" “Ki o kâtipler, makbûl, itâatli (melekler) dir.” (7)

Evet zaman göstermiştir ki; bu hizmete namzet çok talebeler arasında, ancak Husrev Efendi matlûp tevâfukatı yazmaya muvaffak olur. Bedîüzzamân Hazretleri memnûniyetini muhtelif mektuplarında şöyle ifâde eder: "Yorulmaz ve usanmaz, ciddî, samîmî kardeş (Husrev)! Tevâfukta muvaffakiyetli kalemin ile yazılan i'câz-ı Kur'ân'ın âhirinde senin hakkında; (Allahım! Onu hizmet-i Kur'âniye ve imâniyede muvaffak eyle!) olan duâ, bu def’a şüphem kalmadı ki; tam kabûl olmuş." (8)

"Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ma'nevî elini, Husrev kaleminin vâsıtasıyla öpmüş ve rızâyı Nebevî'ye mazhar olmuştur." (9)

Ahmed Husrev Efendi, tevâfuku tam göstermek gayesi ile, Bedîüzzamân Hazretlerinin sağlıklarında altı nüsha Kur'ân-ı Kerîm yazar. O’nun vefâtından sonra ise bu rakam; son yazdığı Kur'ân-ı Kerîm'le dokuz nüshaya bâliğ olmuştur. Bugün piyasada görülen bütün tevâfuklu Kur’ân nüshalarının tevâfuk düzeni, Husrev Efendi’nin yanlış anlamalara ve şahsî menfâatlere âlet olunacağı endişesi ile aslâ rıza göstermemesine rağmen, yazdığı üçüncü Kur’ân’ın birer kopyalarıdır.
Rumûzât-ı Semâniye, 7
Barla Lâhikası, 31
Kastamonu Lâhikası, 109
Rumûzât-ı Semâniye, 59
Asâ-yı Mûsâ, 78
Sûre-i Burûc, 21-22
Sûre-i Abese, 14-16
Kastamonu Lâhikası, 29
Şua’lar, 517.

60

06.07.2010, 15:28

ŞİMDİ NASIL 33 AYETİ KERİMESİYLE KURAN RİLSAE-İ NURU TASTİK EDİYOR ÖYLEDE HUSREV ALTINBAŞAĞI TASTİK EDİYOR. YANİ KURAN-I KERİM BU DNELİ BÜYÜK BİR SIRRINI(TEVAFUK) RİSALE-İ NUR HİZMETİNİ BOZACAK BİRİNEMİ AÇTIRDI. BU BAZI SAPIK ALEVİLERİN KURAN ALİYE İNECEKTİDE YANLIŞKA MUHAMMEDE (S.A.V) İNDİ DEMESİ KADAR .....
ÜSTAD KAÇ KİŞİYE IHLASI TAMMI KAZANMIŞTIR DİYOR. ? HUSREV ÜSTADA DEMİŞTİR. NEYSE DAHA ÇOK ŞEY VAR AMA BURAYA SIĞMAZ. SORULARIN OLURSA ONLARIDA CEVAPLARIM. AMA BAN BUNCA ABİ YANLIŞMI YAPCAK DİYE ÇOCUKLA BİR TEZLE GELME. İSTE RİSALE-İ NUR İŞTE TEVAFUKLU KURAN-I KERİM...... SİZLERDE DELİLLERİNİZİ SUNUN...SİKKE-İ TASTİKTE HZ. ALİNİN UHRUFE UCMİN SÜTTİRAT TESTİRA BİTTEMİUL EMİRU VELFAKİRA (TAM YAZIM BÖYLE OLMAYA BİLİR) RAKKAM VARİ HARFLER GELİR O ZAMAN DECCALİ BEKLEYİNİZ. DİYEREK MALUM ZATEN EN BÜYÜK YIKIMLARINDAN BİRNİN HARF INKLABI OLDUĞUNU 1400 SENE ÖNCEDEN NAZARLARA VERMİŞTİR.

Bu konuyu değerlendir