Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

05.11.2004, 22:00

Tevhid

Alıntı

Arkadaş,

Tevhid iki çeşit olur:

Birisi âmiyâne tevhiddir ki, “Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat Onun mülküdür” der. Bu kısım tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu vardır.

ıkincisi hakikî tevhiddir ki, “Allah birdir, mülk Onundur, vücut Onundur, herşey Onundur” der; lâyetezelzel bir itikada sahiptirler. Bu kısım tevhid sahipleri, herşeyin üstünde Cenab-ı Hakkın sikkesini görür ve herşeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar. (Mesnevî-i Nuriye sh: 11)



Alıntı

Tevhid dahi iki çeşittir.

Biri tevhid-i âmî ve zahirîdir ki, “Cenâb-ı Hak birdir; şeriki, naziri yoktur. Bu kâinat onundur.”

ıkincisi tevhid-i hakikîdir ki, herşey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rububiyetini ve nakş-ı kalemini görmekle, doğrudan doğruya herşeyden O’nun nuruna karşı bir pencere açıp, O’nun birliğine ve herşey O’nun dest-i kudretinden çıktığına ve ulûhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vecihle hiçbir şeriki ve muini olmadığına, şuhuda yakın bir yakinle tasdik edip iman getirmektir ve bir nevi huzur-u daimî elde etmektir. (Sözler sh: 293)


Alıntı

ılimlerin esası, ilimlerin şâhı ve padişahı, imân ilmidir. (Sözler sh: 749)




Eveeet, BArish kardeşin de ısrarı üzerine, marifetullah konulu bir topic açalım dedim,


şimdi burada ilk önce marifetullah-iman ile ilgili risalelerdeki sair metinleri toplayalım,sonra müzakere edelim ilimlerin şahı ve padişahını,

yukarıda anlatıldığı üzere hakiki tevhide nasıl ulaşılır onları anlatan risalelerin metinlerini bulalım ilk önce,

katılımınızı bekliyorum

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

2

06.11.2004, 06:49

Buyrun hocam
Allah razi olsun.
Iste bior teklif.. Ikinci alintiniz 22.Soz oluyor ve de bu fakirin kit akli ile en az anladigi basliklardan birisidir. Buyrunbuz beraber sirasi ile Lem'a ve ona bagli burhanlari okuyup fikrimizi paylasalim. Evet herkesi davet ediyoruz. Lutfen daha once okumuz olsaniz dahi 22. Sozun 1. Makaminin 1. Burhaninin sonuna kadar ve 2. Makaminin 1. Lem'asinin sonuna kadar okuyalim. Bu konuda neler anladik ve neler kafamiza takildi paylasalim. Bakalim nasil olacak. Evet suan saat TR saati ile 6:42 sabah. Buraya mesajlarinizi bekliyoruz. Tam tamina 48 saat sonra 2. Burhan ve 2. Lem'aya gecelim diyorum. Ama isterseniz 24 saat de yapabiliriz.

Bunda basarili olur isek 23. Sozden devam ederiz.

hurmetler ve baki selamlar
BArish

not: Lutfen baska kaynaklardan (baska risalelerden ve ya risale olmak zorunda degil.) 1. Burhani ve 1. Lem'ayi anlamamizi kolaylastiracak herseyi cekinmeden ya link olarak ya da hepsini buraya kopyalayiniz.

not2: Sizlere garip gelebilir lakin bu ilmi kit kardesiniz, marifetten ve imandan fazla hissesi oldugunu dusunmemesine ragmen boyle basliklar acilinca cok ama cok mutlu oluyor. Suan Kur'an okumam lazim. Yaklasik 80-90 sayfa kadar ama gonlum bu basliginda etkisi ile hic kalkmak istemiyor bilgisayar basindan.... :) ... Ne diyelim.. Allah bizi de islah etsin diyorum...

not3: H.Efendinin cok mukemmel tanimladigi bir grup var. "Estagfirullah avcilari" diyor. Karsisindakilere bunu dedirtmek icin boyle hareket eder. Oysa kendisini oyle gormuyordur. Bir cesit sanal tevazu ehli diyebiliriz. Allah bizi de bunlardan olmaktan korusun diyorum...
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

3

06.11.2004, 10:36

"Bismillah" diyerek ben başlıyorum...Renkli yazılar risalelerden alıntıdır, siyah yazılar benimdir.Siz de böyle renkli kullanırsanız hem algılama kolaylaşır,hem okuması zevkli ve şevkli ve neşeli olur. Yazarken imlaya,küçük büyük harfe ve paragraflara dikkat edersek daha güzel olur inşa'Allah.
Yirmi ıkinci Söz
[ıki Makamdır]
Birinci Makam

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Allah insanlara misâller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar. (ıbrâhim Sûresi: 25.)
Düşünsünler diye insanlara Biz böyle misâller veriyoruz. (Haşir Sûresi: 21.)


Bir zaman iki adam bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki, acîb bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki, kemâl-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir. Kemâl-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki, bir cihette bakılsa azîm bir âlem görünüyor; bir cihette bakılsa muntazam bir memleket, bir cihette bakılsa mükemmel bir şehir, diğer bir cihette bakılsa gayet muhteşem bir âlemi içine almış bir saraydır. şu acâib âlemde gezerek seyrân ettiler. Gördüler ki, bir kısım mahlûklar var; bir tarz ile konuşuyorlar. Fakat, bunlar, onların dillerini bilmiyorlar. Yalnız, işaretlerinden anlaşılıyor ki, mühim işler görüyorlar ve ehemmiyetli vazifeler yapıyorlar.
O iki adamdan birisi arkadaşına dedi ki:
"şu acib âlemin elbette bir Müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir Mâliki, şu mükemmel şehrin bir Sahibi, şu musannâ sarayın bir Ustası vardır. Biz çalışmalıyız, Onu tanımalıyız. Çünkü, anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren Odur. Onu tanımazsak, kim bize meded verecek? Dillerini bilmediğimiz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz? Hem, koca bir âlemi bir memleket sûretinde, bir şehir tarzında, bir saray şeklinde yapan ve baştan başa hârika şeylerle dolduran ve müzeyyenâtın envâıyla tezyin eden ve ibretnümâ mu’cizelerle donatan bir Zât, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği vardır. Onu tanımalıyız. Hem, ne istediğini bilmekliğimiz lâzımdır."
Öteki adam dedi: "ınanmam, böyle bahsettiğin gibi bir Zât bulunsun ve bütün bu âlemi tek başıyla idare etsin."
Arkadaşı cevaben dedi ki: "Bunu tanımazsak, lâkayd kalsak, menfaati hiç yok; zararı olsa pek azîmdir. Eğer tanımasına çalışsak, meşakkati pek hafiftir; menfaati olursa pek azîmdir. Onun için, Ona karşı lâkayd kalmak hiç kâr-ı akıl değildir."
O serseri adam dedi: "Ben bütün rahatımı, keyfimi onu düşünmemekte görüyorum. Hem böyle aklıma sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım. Bütün bu işler, tesadüfî ve karma karışık işlerdir; kendi kendine dönüyor. Benim neme lâzım?"
Akıllı arkadaşı ona dedi: "Senin bu temerrüdün beni de, belki çoklarını da belâya atacaktır. Bir edepsizin yüzünden, bâzan olur ki, bir memleket harab olur."
Yine o serseri dönüp, dedi ki:"Ya katiyen bana ispat et ki, bu koca memleketin tek bir Mâliki, tek bir Sânii vardır; yahut bana ilişme."
Cevaben arkadaşı dedi:"Mâdem inadın divânelik derecesine çıkmış; o inadınla bizi ve belki memleketi bir kahra giriftar edeceksin. Ben de sana on iki bürhan ile göstereceğim ki, bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, her şeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihette noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve her şeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mu’cize ve hârikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır."
Birinci Bürhan
Gel, her tarafa bak, her şeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü, bak, bir dirhem Hâşiye 1 kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek küçüklüğünde bir şey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru Hâşiye 2 olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor.
Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mucize, her şey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzım gelir. Bu ise bir safsatadır.

Hâşiye 1
Ağaçları başlarında taşıyan çekirdeklere işarettir
Hâşiye 2
Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın ağaçlara latîf eller atıp, sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işarettir.

4

06.11.2004, 11:07

Birinci bürhanda anlatılan şu olabilir;
Üstad diyor ki bak, bunca işi yürüten gizli bir el var,
Mesela bir dirhem (bir kaç gram) kadar kuvveti olmayan çekirdekten bahsediyor ve binler batman (çok büyük miktarda bir ağırlık) yükü kaldırdığından bahsediyor.Buna örnek bazı (galiba,emin değilim ama çam) ağaçlarını örnek verebiliriz.Milimetrenin onda biri büyüklüğünde spor/tohum toprağa atıldıktan sonra 50 metre boyunda bir ağaç olabiliyor.5 katlı bir apartmanın boyunun en fazla 20 metre olduğunu farzedersek ne kadar müthiş bir olay olduğunu görürüz.Evet, belki 1 gram etmeyen o tohum,şimdi toprağın altındadır ve üzerinde batmanlarca yük vardır.
ıkinci misal olarak ise üzüm salkımını veriyor.Malumunuzdur ki, üzümler, hele razaki (idi galiba) türü çok iri tanelidir ve ağırdır.Bir salkımının bir kilo olduğunu görmek sizi şaşırtmaz.Ama bu üzümün ağacı, dalları, zayıf,yumuşak, dik duracak sertlik ve kuvvete sahip olmayan yapıdadır.şimdi kendi başına dik olarak durmaya çalışsa ve üzerinde 15 salkım olduğunu farzetsek sadece üzümler 15 kilo eder.Ayakta duramaz, yere yığılır, gıdasını ince bir zarla içinde tutan güzelim üzümler telef olur, insan için yenmez hale gelir.Üstad demiş ki "Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın ağaçlara latîf eller atıp, sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işarettir." . Allah bu üzüm ağacını öyle yaratmıştır ki, bu bitki -zaten diğer adı "asma"dır- sizin hazırlayacağınız dik çubuklardan oluşan iskelete ya da latif elleriyle ağaçlara sarılarak ayakta durur ve gıdasından faydalanabilirsiniz.
"Zerre kadar şuuru olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor." diyor Üstad...şimdi düşünmek lazım; gözü,kulakları ve benzer sair azaları bulunmayan bu asma bitkisi kendisinin ayakta duramayacağını, bir yere tutunması gerektiğini nereden biliyor, biliyorsa tutunacağı yeri nasıl buluyor ve sarılmasını nasıl biliyor ve yapıyor.şimdi ya burada bu "zerre kadar şuursuz" bitkiye bir şuur vererek, kendi kendine oluyor diyip insafsızlık edicez, ya da bu iş ne iştir, bu işte "Gizli Bir El" var diyeceğiz.
"Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır.Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mucize, her şey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzım gelir. Bu ise bir safsatadır."
Ve ayrıca düşünürsek, bu üzüm için ne gerekli, hava,su,mineraller,güneş ışığı...Güneş ışığının olması için bir güneş sistemi gerekiyor...Ve güneş sisteminde dünya öyle bir mevkide olacak ki,ve o mevkideyken öyle bir atmosferi olacak ki uygun miktar ve kuvvette ışık gelsin...Öyle toprak lazım ki,hem gerekli maddeler bulunsun,hem tutunmasına imkan versin ve hakeza....Bunların hepsi tabiri caizse bir akıl almaz "hikmetler yumağı,zinciri"dır.Bunları şuurlu insanın bile tek tek tasarlamaya ne aklı,ne ömrü ne gücü yeter ki bunlara tesadüf diyen aklını satan delidir.Tabiat risalesinde de geçer, farzedin eğer bir "Gizli El" olmasa....Anne karnını tasavvur edin...Yavru ilk başlarda aynı tip hücrelerden oluşur ve sürekli bölünür...ta ki bir evreye kadar, oradan sonra artık gerekli azalar özelleşmeye başlar...Gittikçe kol,bacak vb. belirgin hale gelir...şimdi bir "Gizli El" olmasa bu nasıl olur? Sadece bu özelleşme,azaların belirgin olması hadisesinde bir "Gizli El" olmasa, bu işler olmaz, bütün hücreler aynı tip olur, 9 ay sonra da elinize bir bebek değil et topu geçer.Kaldı ki bırakın kendi kendine olmasını,biz bile bunları oluşturmak,meydana getirmek için dışarıdan müdahale edemeyiz, zira bütün hücrelerin,hücrelerin içinde organellerin,proteinlerin ve diğer sair şeylerin içine girmemiz gerekir.(daha önce emremcan tabiat risalesinden galiba bu meseleyi sormuştu, ahmetsaid abi cevap vermişti). şimdi bebeğin oluşmasında ya bir Yaratıcıyı kabul edeceksiniz, ya da o şeye yaratıcılık ve şuur isnad edeceksiniz...Bebeğe kadar gitmeye gerek yok, atoma baksak yine aynı şeyi görebiliriz...Atomdan bebeğe kadar şu kainatta neler var, ya hepsi bir şuurlu,bir yaratıcı, ya da bu işleri idare eden bir tek Müdebbir var.Hem kainattaki bunca şeyin her biri yaratıcı,bir şuur sahibi olsa bile birbirlerin alanlarını nasıl ihlal etmiyorlar, nasıl böylesine hikmetlerle birbirleriyle nizam içinde çalışıyorlar.Nasıl bir orduda 1 tane kumandan olur, her fert kumandan olsa her şey birbirine girer,her şehrin bir valisi olur,bu kainat sarayının,azim alemin ve büyük şehrin de bir tek Müdebbiri vardır.O Ehad'dır.Sözler'in fihrist'i içinde 22.Söz'ün Birinci Makamı için şöyle der "Güzel ve parlak temsili bir hikaye ile Cenab-ı Hakk'ın Vahdetini ve Ehadiyetini bütün isim ve sıfatlarıyla ispat eder."

Not: Bu birinci bürhandan 23.Lem'a Tabiat Risalesi,30.Lem'a daki ısm-i Hakim'e ve 2.şua'nın başındaki ısm-i Ehad işaret olduğunu düşünmekteyim...Üstad 2.şua'nın başında şunu söyler

Alıntı

"Allahu Ehad" ism-i âzamına dair yedinci nükte-i âzam ve altı ısm-i âzamın altı nüktesinin yedincisi.
ıhtar: Bu risale benim nazarımda çok mühimdir. Çünkü, içinde çok mühim ve ince olan esrar-ı imaniye inkişaf ediyor. Bu risaleyi anlayarak okuyan adam imanını kurtarır inşaallah.
Detaylar için oralara müracaat ediniz inşa'Allah.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

5

22.04.2007, 18:05

okudukça yeni şeyler çıkıyor. maşallah

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir