Niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mâyedir.
Ve kezâ niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve kezâ niyette öylr bir hâsiyet vardır ki, seyyiâtı hasenâta ve hasenâtı seyyiâta tahvil eder. Demek niyet bir ruhdur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat ve halas ancak ihlas iledir.
Ubûdiyet hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile Ona iltica etmeli. Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbiri Ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli.
Risaletü’n-Nur, Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olarak îmanın esâsâtını kurtarıyor ve mevcut îmandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile îmanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden herkese bu zamanda ekmek gibi, ilaç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
Cehennem lüzumsuz değil, çok işler var ki, bütün kuvvetiyle “Yaşasın Cehennem” der. Cennet dahi ucuz değildir; mühim fiat ister.
Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta ve hased ve kıskançlık olmamalı ve hakikat noktasında olamaz. Medar-ı rekabet bir şey yoktur ve rekabette olamaz…
Âhirete ait olan a’mâl-i salihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir.
Lezâiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. Sanki yedimi düstur yapan, “Sanki yedim” namındaki bir mescidi yiyebilirdi; yemedi.
Acz ve tevekkül ile fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır.
Risâle-i Nur’un îmanî hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihetle vesveselere meydan vermediği gibi; kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği îman-ı tahkîkî, keşfiyât, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakikî şakirtleri öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.
Şahin TOKMAK
sahin_tokmak@mynet.com