İnsanın hayat-ı hayvaniyeden aldığı lezzet bir serçe kuşunun lezzeti kadar değildir. Çünkü, insanda hüzün, keder, korku var, onda yoktur. Fakat cihazat, hissiyat, duygular, istidatlar itibarıyla hayvanların en alasından fazla lezzet alır.
Mesnevi-i Nuriye
Âlem-i bekaya delalet eden berahinden maada, arkasında saflar teşkil edip dualarına bir ağızdan "Âmin! Âmin!" söyleyen enbiya, evliya, sıddikin imamları, Mahbub-u Ezelinin Habib-i Ekremi Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın tazarruatı, duaları, alem-i bekada insanın bekasına pek büyük bürhan ve kafi bir vesiledir. Çünkü, kainatı serapa istila eden şu hüsünler, güzellikler, cemaller, kemaller, o Habibin tazarruatını işitmemek veya kabul etmemek kadar çirkin, kabih, kusur, naks addedilecek birşeye müsaade eder mi?
Mesnevi-i Nuriye
İcmal daha cemil ve güzeldir.
Mesnevi-i Nuriye
Âlem bir saray gibidir. Mevcudatı, o sarayın müştemilatı, tezyinatı makamında olduğu gibi, şems de, o saray halkını tenvir eden İlahi bir lüküstür. Ve keza, sirac tabiri, Cenab-ı Hakkın rububiyetinden doğan vüs’at-i rahmetine ve o rahmet içinde derece-i in’am ve ihsanına bir ihtar ve azamet-i saltanatı içinde vahdaniyetine bir ilandır ki, müşriklerin mabud ittihaz ettikleri kocaman şems, alem sarayında lüküs vazifesiyle muvazzaf, musahhar bir memur ve bir hizmetkardır. Malümdur ki, lamba hizmetini gören camid birşeyin ibadete, yani mabud olmaya hiç liyakati var mıdır?
Mesnevi-i Nuriye