Üçüncüsü: Kur'ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş olması ki,
müellifin Cenâb-ı Hakkın rızâsından başka hiçbir maddî mânevî menfaati gâye edinmemesi
ve bu ulvî hâletin müellifin hayatındaki vukuâtlarda müşâhede edilmiş olması,
Dördüncüsü: Kur'ân'ın en büyük mu'cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir;
ve o asırda inzâl edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.
İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur'ân-ı Hakîmin asrımıza bakan vechesinin keşfedilip,
avâmdan en havâssa kadar her tabakanın istifâde edebileceği bir üslûpla izah ve ispat edilmiş olması,
Beşincisi: Müfessirin Kur'ân ve İmân hakikatlerini cerh edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi,
yani pozitivizmi (ispâtiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması,
Altıncısı: Ders verdiği Kur'ânî hakikatlerin hem aklı, hem kalbi, hem ruhu ve vicdânı tenvir ve tatmin
ve nefsi musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet beliğ, nâfiz ve müessir olması,