Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

23.02.2011, 13:51

rü'yet-i İlâhiye: Allah'ın cemâlini görme

42

26.02.2011, 23:49

Esbab : Sebepler.

''Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır. Şöyle ki:

Cenab-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır.

Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar, diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün'im, san'ata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.

Ve keza, nazarla niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder. Günahı sevaba, sevabı günaha kalb eder. Evet, niyet âdi bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalb eder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.''
Edep aklın suretidir !

43

27.02.2011, 02:19

Bahr-i muhit-i Kur'ânî : büyük bir okyanusa benzeyen sonsuz ilim hazinesi olan kur'ân.


'' Üslûb-i kur'ân'ın o kadar acip bir cemiyeti var ki, bir tek sure,kainatı içine alan bahr-i muhit-i Kur'ânîyi içine alır, bir tek ayet, o surenin hazinesini içine alır.
Ayetlerin çoğu, her birisi birer küçük sure; surelerin çoğu, her birisi birer küçük kur'ân'dır.''

44

01.03.2011, 01:24

Îtisaf : Zulüm ve haksızlık etmek.

''Bu kadar bir birler vahdet ve tevhîdi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler bulunduklan halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü' mine karşı hakîki adavet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve îtisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın.''

Mektubat, s. 254-255.
Edep aklın suretidir !

45

01.03.2011, 22:34

Alıntı

''Bu kadar bir birler vahdet ve tevhîdi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler bulunduklan halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü' mine karşı hakîki adavet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve îtisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın.''


TEK kelimeyle Mühteşem! Sözün bittiği yer

46

01.03.2011, 22:56

Fikr-i hürriyet: özgürlük serbestlik düşüncesi.

Şu ümit, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti.Şu hayat, âlem-i islamdaki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdat ederek umum âlem-i islam üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edecektir.

47

07.03.2011, 13:39

Tenvir:Nurlandırma, aydınlatma.

'' Mâdem Risâle-i Nur, bu mu'cize-i kübrânın elinde, bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş; ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş; hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyâtı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda, hazîne-i Kur'âniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka mehazı ve mercîi olmayan ve bir mu'cize-i mâneviyesi bulunan Risâle-i Nur, o vazifeyi tam yapıyor. Ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve dalâletin en sert kuvvetli kalesi olan tabiatı, Tabiat Risâlesi ile parça parça etmiş ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde, Asâ-yı Mûsâ'daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci, İkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp, nur-u tevhidi göstermiş.''

Sözler/On Üçüncü Söz/ 141
Edep aklın suretidir !

48

09.03.2011, 20:33

rıhlet: Yolculuk, göç

'' işte dünya, dünya itibarıyla hem fenâya gider, hem ölmeye koşar, hem zelzele içindedir. Hakikatte akarsu gibi rıhlet ettiği hâlde, gafletle sureten incimat etmiş, fikr-i tabiatla kesafet ve küduret peyda edip ahirete perde olmuştur.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "furkan1907" (10.03.2011, 14:37) düzenleme sebepleri: Üyenin isteği


49

12.03.2011, 00:43

Takdis : Mukaddes bilme. ALLAH`I(C.C.) noksan ve kusurlardan pâk ve yüce kabul etmek.

''Evet, nasıl ki semâ güneşler, yıldızlar denilen nurefşan kelimâtıyla, hikmet ve intizamıyla Onu takdîs ediyor, vahdetine şehâdet ediyor; ve cevv-i hava dahi, bulutların sesiyle, berk ve ra'd ve katrelerin kelimâtıyla Onu tesbih ve takdîs ve vahdâniyetine şehâdet eder; öyle de, zemin, hayvanât ve nebâtât ve mevcudât denilen hayattar kelimâtıyla Hâlık-ı Zülcelâlini tesbih ve tevhid etmekle beraber; herbir ağacı, yaprak ve çiçek ve meyvelerin kelimâtıyla, yine tesbih edip birliğine şehâdet eder. Öyle de, en küçük mahlûk, en cüz'î bir masnu', küçüklüğü ve cüz'iyetiyle beraber, taşıdığı nakışlar ve keyfiyetler işaretiyle pekçok esmâ-i külliyeyi göstermek ile, Müsemmâ-i Zülcelâli tesbih edip vahdâniyetine şehâdet eder.''

Yirmi Beşinci Söz
Edep aklın suretidir !

50

14.03.2011, 00:12

Sukut: düşme, aşağı inme.

Evet, hakikî terakki ise, insana verilen kalp, sır,ruh, akıl, hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine lâyık hususî vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyaviyenin bütün inceliklerine girmek; ve zevklerinin her çeşiditlerini, hatta en süflîsini tatmak için bütün letaifini ve kalp ve aklını nefs-i emmareye musahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sukuttur.

51

14.03.2011, 00:53

Temaşa-i Tesbihfeşan : Kainatta kusur ve noksanların olmayışını, ibretle her tarafta gören bakış, seyir.

''İşte, şu kâinattaki raks ve deveran, seyir ve cevelân ve temâşâ-i tesbihfeşan ve fusul-ü erbaa ve gece-gündüzdeki seyeran gibi ef'al, eğer vahdete verilse, birtek Zat, birtek emirle, birtek küreyi tahrik ile, mevsimlerin değişmesindeki acaib-i san'atı ve gece-gündüzün deveranındaki garaib-i hikmeti ve yıldızların ve şems ve kamerin sûrî hareketlerinde şirin temâşâ levhalarını göstermek gibi, o âli vaziyetleri ve gali neticeleri istihsal eder. Çünkü umum mevcudat ordusu Onundur. İstese, arz gibi bir neferi umum yıldızlara kumandan tayin eder. Koca güneşi, ahalisine ısıtıcı ve ışık verici bir lâmba; ve elvâh-ı nukuş-u kudret olan fusul-ü erbaayı da bir mekik; ve sahaif-i kitabet-i hikmet olan gece-gündüzü de bir yay yapar. Herbir gününe, ayrı bir şekilde bir kameri göstererek, evkatın hesabı için takvimcilik yaptırır. Ve yıldızların kendilerine, raksa gelen ve cezbeden raks eden melâikenin ellerinde, süslü ve şirin, parlak, nâzenin misbahlar suretini vermek gibi, arza ait çok hikmetlerini gösterir. Eğer bu vaziyetler, umum mevcudata hükmü ve nizamı ve kanunu ve tedbiri müteveccih olan bir Zattan istenilmezse, o vakit umum güneşler, yıldızlar, hakikî hareketle ve hadsiz bir süratle hadsiz bir mesafeyi her gün kat etmeleri lâzım gelir.''

Mektubat / Üçüncü Mektup / 22
Edep aklın suretidir !

52

14.03.2011, 18:32

nefis: sürekli kötülüğe sevk eden, şehvet ve gadap duygularının kaynağı.

İşte ey nefis! Sen bu ücreti almışsın. Ubudiyet gibi lezzetli, nimetli, rahatlı, hafif bir hizmetle mükellefsin. Hâlbuki, buna da tembellik ediyorsun. Eğer yarım yamalak yapsan da, güya eski ücretleri kafi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem, '' Niçin duam kabul olmadı?'' diye nazlanıyorsun. Evet, senin hakkın naz değil, niyazdır. Cenab-ı hak, Cenneti ve saadet-i ebediyeyi mahz-ı fazl ve keremiyle ihsan eder.Sen, daima rahmet ve keremine iltica et, ona güven ve şu fermanı dinle: '' Onlara söyle ki,ancak Allah'ın lütfuyla ve rahmetiyle ferahlansınlar. Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.( yunus Suresi: 58 )

53

17.03.2011, 01:21

Semerat : Meyveler, faydalar, kârlar, menfaatler.


Binaenaleyh, nübüvvet öyle bir çekirdektir ki, İslâmiyet şeceresi bütün semeratıyla, çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır. Kur'ân dahi, seyyar yıldızları ismar eden şems gibi, İslâmiyetin on bir rüknünü intaç etmiştir. Acaba, bu cihan-bahâ semerelere bakıp gördükten sonra, çekirdeğinde şüphe ve tereddüt yeri kalır mı? Hâşâ!

İ'lem eyyühe'l-aziz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar. Âfak-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemâlâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şüphe yoktur. Binaenaleyh, tarihlerin naklettikleri Peygamberimiz (a.s.m.) bidâyet-i hayatına maddî, sathî, surî bir nazarla bakan bir adam, şahsiyet-i mâneviyesini idrak edemez. Ve derece-i kıymetine vasıl olamaz. Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (a.s.m.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlâhiyle sulanmış ve fazl-ı Rabbâniyle tekâmül etmiştir. Binaenaleyh, Nebiy-yi Zîşanın (a.s.m.) mebde-i hayatına ait ahvâl-i suriyesinden zayıf birşey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı.

Mesnevi-i Nuriye / Hubâb / 74
Edep aklın suretidir !

54

17.03.2011, 22:28

Tegayyür: Degişme, başkalaşma, bozulma

'' Mâdem, âlemde ve herşeyde tegayyür ve tebeddül var, elbette fânîdir, hadistir,kadim, olamaz. Mâdem hadistir, elbette onu ihdas eden bir Sâni var. Ve mâdem herşeyin zatında vücûdî ve ademî bir sebeb bulunmazsa müsâvidir; Elbette vâcip ve ezeli olamaz. Ve mâdem muhâl ve bâtıl olan devir ve teselsül ile birbirini îcad etmek mümkün olmadığı katî burhanlarla ispat edilmiş; Elbette öyle bir Vâibü'l Vücudun mevcidiyeti lazimdir ki, nazîri mümteni, misli muhâl ve bütün maadâsı mümkün ve mâsivâsı mahlûku olacak. "


ASÂ-YI MÛSÂ

55

18.03.2011, 23:28

Rububiyet : Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.

''Hem mâdem o Hâkim, bütün yaptığı icraat-ı hakîmâne şehâdetiyle, hem gösterdiği âsâr-ı haşmetle, bir Sultan-ı Zülcelâldir. Hem gösterdiği ihsanât ile gayet Rahîm bir Rabdir, hem izhâr ettiği güzel san'atlarıyla san'atperver ve sanatını çok sever bir Sâni'dir. Hem gösterdiği tezyinât ve merakâver sanatlarıyla zîşuurların nazar-ı istihsanını âsârına celb etmek isteyen bir Hâlık-ı Hakîmdir. Hem hilkat-i âlemde gösterdiği muhayyirü'l-ukûl tezyinâtın ne demek olduğunu ve mahlûkat nereden gelip nereye gideceğini, rubûbiyetinin hikmetiyle zîşuura bildirmek istediği anlaşılıyor. Elbete bu Hâkim-i Hakîm ve Sâni-i Alîm, rubûbiyetini göstermek ister.''

Otuz Birinci Söz / 521
Edep aklın suretidir !

56

19.03.2011, 21:55

Tasarruf:İdare etme kullanma.

Evet, ihtiyacın tekerrürüyle tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfında pek çok mükerrer suallere cevap olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini değiştirecek, dünyayı kaldırıp onun yerine azametli ahireti kuracak ve zerrattan yıldızlara kadar bütün cüz’iyat ve külliyatın tek bir zatın elinde ve tasarrufunda bulunduğunu ispat edecek ve kainatı ve arzı ve semavatı ve anasırı kızdıran ve hiddete getiren nev-i beşerin zulümlerine, kainatın netice-i hilkati hesabına gadab-ı İlâhîyi ve hiddet-i Rabbniyeyi gösterecek hadsiz, harika ve nihayetsiz dehşetli ve geniş bir inkılâbın tesisinde binler netice kuvvetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım ayetleri tekrar etmek, değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i’caz ve gayet yüksek bir belâgat ve mukteza-i hâle gayet mutabık bir cezalettir, bir fesahattir.

Mu'cizat-ı kur'âniye Risalesi

57

23.03.2011, 12:58

EHADİYET-İ ZATİYE :herşeyde Allah,ın birliğinin tecellisi ve herşeyin dizgininin cenab-ı Hakkın elinde oluşu.

58

23.03.2011, 21:48

ELHAMDÜLİLLÂH : Her ne kadar hamd ve şükür varsa,ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah`a mahsustur

Şimdi, ey arkadaş! Söz senindir, söyle. Ne diyorsan, de.

"Ben ne diyeceğim? Daha buna karşı birşey denebilir mi? Gündüz ortasında güneşe karşı söz söylenir mi? Yalnız, derim ki: 'Elhamdülillâh, yüz bin defa şükür olsun ki, vehim ve hevâ tahakkümünden, nefis ve heves esâretinden kurtulup, dâimî hapis ve zindandan halâs oldum. Ve inandım ki, bu karmakarışık, kararsız misafirhânelerden başka ve kurb-u şâhânede bir diyâr-ı saadet vardır; biz de ona namzediz.'"

Sözler (onuncu söz)

59

23.03.2011, 23:05

Hafiziyet : Allah`ın, her mahlukun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhâfaza etme sıfatı.

''İşte, Ayete'l-Kürsîde on cümle ile on tabaka-i tevhidi ayrı ayrı renklerde ispat etmekle beraber, -1- cümlesiyle gayet keskin bir şiddetle şirki ve gayrın müdâhalesini keser, atar. Hem, şu âyet, İsm-i Âzamın mazharı olduğundan hakâik-ı İlâhiyeye âit mânâları âzamî derecededir ki, âzamiyet derecesinde bir tasarruf-u rubûbiyeti gösteriyor. Hem, umum semâvât ve arza birden müteveccih tedbîr-i ulûhiyeti en âzamî bir derecede umuma şâmil bir hafîziyeti zikrettikten sonra, bir râbıta-i Vahdet ve birlik ciheti, o âzamî tecelliyâtlarının menba'larını -2- ile hulâsa eder.''

Sözler/Yirmi Beşinci Söz/ 86
Edep aklın suretidir !

60

25.03.2011, 07:03

Tanzif Temizleme

ism-i Kuddûsün cilve-i âzamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
İşte, hakaik-i Kur'âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisat, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur'âniye ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaiki bozmak, kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir