Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.03.2009, 11:23

Das Kapital den Risale-i Nur a

DAS KAPıTAL’DAN RıSALE-ı NUR'A

Anadolu’nun belki de medeniyet nimetleri bakımından en geri kalmış bir köyünde dünyaya geldim.
Yolsuz,susuz,elektriksiz bir dağ köyü.Sefaletin,fakirliğin,cahilliğin taht kurduğu bir köy.Kahramanmaraş’ın Fenk köyü.
ıl merkezine 9(dokuz) saatlik,katırlar üzerinde yapılan yorucu bir yolculukdan sonra ulaşabilirdik.
şehir ve şehirli insanlar bizim için “Periler Ülkesi” gibi bir şeydi.Okumuş, yazmış tahsilli insan hemen hemen hiç yoktu.
ıstanbul’da okuyan bir akrabamız vardı.Yazın köye geldiğinde bir sürü kitapla gelirdi. ılk defa , okuma alışkanlığını bu akrabamız sayesinde edindim. Hikaye-roman türünde bir çok kitaplar, hepsini fasılasız bir çırpıda okurdum. Kitaplar çok hoşuma gidiyordu. Çünkü sanki bizim köyü , bizim köylüleri anlatıyordu. Fakirlik,ezilmişlik… ınce Memed, Orta Direk, Yılanların Öcü en çok sevdiklerimdi. Daha orta okula giderken, bu türden kitapların hepsini ezberlemiştim.
Yaz tatilini ve dolayısıyla , o akrabamızın köye gelmesini dört gözle bekler olmuştum.
Okuduğum okulda , bu tür kitapları okuyan öğrencilerle tanışıyordum.Daha sonra bir ilkokul öğretmeni ile tanışıyorum.Onun sayesinde Aşık Mahsuni şerif’in bütün plaklarını ezberliyorum.
Lise mektebine başladığımda fikirlerim gelişiyor,düşünce ufkum genişliyor.Mahsuni şerifler yerine Devrimci ıhsanilere,Orhan Kemaller,Karl Mark’lara bırakıyor. Orta Direk’in yerini Das Kapital alıyordu. Eşitlik,özgürlük,insanca yaşamak yerine nefret,kin,devrim veya ihtilal ikame oluyordu.
Köyümüzde dindar bir aile olarak tanınıyorduk. Rahmetli pederim namazla niyazla hiçbir alakam olmadığı için kızıyordu.Herkes;köylülerim,çevrem,arkadaşlarım beni çok yargılıyorlardı.
Bu sırada Antakya Lisesi ikinci sınıfta okuyordum.Çevremdeki arkadaşlarım ve ben küfrü mutlak içerisinde yüzüyorduk.Dünyaya,hayata her şeye boşvermişlik havası bünyemize hakimdi, hayatın hiçbir manası yoktu.Çünkü eşitlik diye bir şey söz konusu değildi. Bütün bunlar Proleterya’nın iktidarında gerçekleşecekti.
şimdi düşünüyorumda Türkiye’de sol bu senaryoyu öyle güzel oynuyor ki hiç farkına varamıyorsun.Safha safha, yavaş yavaş fakirlikte başlıyor,Allahsızlık da bitiyor.Orhan Kemallerde başlıyor Karl Marxlarda bitiyor.Yılanların Öcünden taaa… Manifesto’ya kadar gidiyor.

Okumak istemiyordum,köye gidecektim,okumayacaktım.Okuldan nefret ediyordum.
Trabzon’da , üniversitede okuyan bir ağabeyim vardı.Çok dindar birisiydi.Müslüman bir kimseydi.Devamlı tartışırdık.Bana sürekli bir kitap okutmak istiyordu..Gençlik Rehberi. örümcek kafalılar ,ben camii köşelerinde uyuklayacak bir insan mıyım diye o kitapları okumuyordum.Ailemizde zaten onun dışında benimle ilgilenen pek yoktu. Ben isyankardım kimseye itaat etmezdim.
Okumak istemiyordum ama ağabeyim illa beni yanında bir sene daha okutmak istiyordu.Çok karşı çıktım.Trabzon da bir yıl daha okuya bilirdim ama bu insanlarla nasıl geçinecektim.çünkü ağabeyimin anlattığına göre beş altı arkadaş birlikte kalıyormuş ve hepside namaz kılıyormuş.
Neticede Trabzon’a gitmeyi şartlı olarak kabul ettim.şartlarım şunlardı:üç güne bir sinemaya gidebilecektim, sigara içebilecektim,evde Devrimci Ozanları dinleyebilecektim. plaklarını ve en önemliside , namaz kılmaya bilecektim.Zaten kendileride arada bir sinemaya giderler bazen sigara içerlermiş. Hem herkesin namaz kılması mecbur değilmiş……
Veee Trabzon’dayım.Elimde bir bavul.Bir apartman dairesinin ziline dokunuyorum.Kapı açılıyor.Hasan Yılmaz’ı soruyorum.Beni hemen içeri buyur ediyorlar.Ve ömrümde görmediğim yabancısı olduğum bir ortamla karşı karşıyayım.Odanın birisine geçip oturuyorum.Cebimde ki üç dört paket sigarayı masanın gözüne bırakıyorum.Sıcak ve samimi bir alaka gösteriyorlar.Bu arada öğle ezanı okunuyor.Herkes abdest alıp cemeatle namaz kılıyor.Namaz kılmayan bir tek ben varım,bu hal çok tuhafıma gidiyor.ıkindi namazını da aynı şekilde kılınıyor.Çok sıkılıyorum namazlara iştirak etmediğim için utanıyorum. Ağabeyime soruyorum namaz kılmaya bilirsin diyor.Ama ben çok mahçup oluyorum.Nihayet akşam namazını beraber kılıyoruz.Samimi olmasam bile hiç değilse mahçubiyet duygusundan kurtuluyorum.
Bir müddet sonra soru sormaya başlıyorum.Sorularıma kalın ve kırmızı kitapdan okuyarak cevap veriyorlardı.Kafamda binlerce soru vardı.Bu arada okul başlamıştı.Okulda fikir yapıma uygun devrimci çevreyi hemen bulmuştum.Trabzon Lisesinde Devrimci Yapılanmanın ön saflarındaydım.
Çok garip bir dünyada yaşıyordum.Kaldığım yer iman ehli,okul dünyam küfür ehli idi.
Sorular ve cevaplar 3-4 ay devam etti.Bütün fikirlerim yavaş yavaş çürüyordu.Okumayı araştırmayı seven biriydim.Çok kısa denile bilecek bir sürede Risale-i Nur Külliyatını sözlük yardımı ile tamamen okumuştum.
Emeklerini hiçbir zaman inkar edemiyeceğim , iki bahadır , Nur Bahadırı iki yigit delikanlı dan çok istifade ediyordum..Celal Tiftik ve Faris Kaya..Risale-i Nurları onlar sayesinde çözüyorum..Sorularıma onlar cevap veriyorlardı..ve onların başının belasıydım..çünkü onlara rahat yoktu…sorularıma bıkmadan usanmadan Risale-i Nurlardan okuyarak cevap vereceklerdi.
Gözümde sıradağlar gibi olan madde erimiş,adeta yok olmuştu.Okulda ki devrimci çevremden de gün geçtikçe uzaklaşıyordum.Onlarla sürekli fikir çatışmalarına başlamıştık.Devrimciler benden çok ümitliydiler,beni kaybetmeleri onlar için büyük bir kayıptı.Bir müddet sonra benimle hiç konuşmaz oldular.Beni “faşist” olmakla itham ediyorlardı.
Das Kapital’in yerini Risale-i Nurlar,Karl Marx’ın yerini Said Nursi almıştı.Düşüncem,tefekkürüm,hayatım baştan sona değişmişti.
Artık Trabzon lisesinde başka bir mücadele başlayacaktı.Bu imanın mücadelesiydi.Milliyetçi bir görüşe sahip olan felsefe öğretmeniyle Marx’ı tartışırken, şimdi Said Nursi’nin Devlet Felsefesini tartışıyorduk.Nereden,nereye…
Eğer Said Nursi’yi , yani Canım Üstad’ımı tamnımamış olsaydım , bu gün ya mezarda ya hapiste olacaktım Devrim yoluna.
Bediüzzaman Hazretleri’nin sayesinde Türkiye bir beledan bir anaşistden kurtuluyordu.Ben nasıl ki o büyük ÜSTAD’a şükran borçluysam Türkiye Cumhuriyeti de şükran borçludur.
Cenab-ı Allah başta üstadımdan ve Risale-i Nur’u tanımama sebep olanlardan ebediyen razı olsun.


Atilla Yılmaz Kahramanmaraş.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir