Kis mevsimin ortasiydi... Afyon'da dondurucu soguklar vardi.
Talebeleriyle birlikte hapishanedeydi. Altmis kisilik kogusta tek basina kaliyordu. Bulundugu yerde soba yanmadigi gibi, butun camlar da kirikti. Kogusa sizan kar ve yagmur sulari, zeminde buzlasmisti.
Sogukla bas edemesin diye, battaniye bile vermemislerdi. Bir sure kogusu turladi. Yorulmustu. Ancak oturacak yer yoktu.
Bir koseye yaslanmaya calisti. Olmadi. Abdest tazelemek icin, suya bakti, o da donmustu.
Kogusuna kimseyi almiyorlar, hic bir yardim ve destek gelmesin istiyorlardi.
Bir talebesi, gardiyanlari atlatarak gizlice yanina geldi.
Ustadin dillere desten sabri nihayet tasma noktasina gelmisti :
"Kardasım" dedi, "bu savcı, ben burda soguktan donup öleyim diye bu iskenceyi yaptiriyor. Artik dayanamiyorum, ben bu savciya beddua edecegim!" dedi.
Tam o sirada, savcinin imdadina 3 yasindaki kizi yetisti. Bediuzzaman, pencereden bakarken, o masum yavruyu gordu. Ve kim oldugunu sordu.
Yine costu sefkati, muhabbeti ve beddua edemedi... dedi ki :
"Bu masum yavrunun hatiri icin beddua etmeyecegim. Hakkimi helal ediyorum..."
Bu nasil bir sefkat boyutu? Kacinsan basarabilir bunu? Bu yucelik nasil da asar siradan ve suruden insanlarin boyunu?
Vehbi Vakkasoglu'nun Baskasinin gunahina aglayan adam isimli eserden, 156-157 sayfalarindan alintidir.
__________________