Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.07.2008, 12:56

Süfyan'a dâir sahih hadis var mı?

Süfyan'a dair rivayetleri mevzû olduğu ve bunların Emeviler döneminde içtimaî, siyâsî hâdiseler neticesinde uydurulduğu iddia ediliyor. Bu iddiaya nasıl cevap verilir? Hem Süfyan, ıslâm deccalı mânâsına geliyorsa bâzı sahabilerin ismi de Süfyan'dır: Süfyan b. Ebu Züheyr, Süfyan et-Temmar, Süfyan b. Abdullah es-Sekafî. Peygamber Efendimiz (a.s.m) ashabından çirkin isimleri değiştirdiği rivayet ediliyor. O hâlde neden Peygamberimiz Süfyan ismini değiştirmemiştir?

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

3

24.07.2008, 22:53

Sufyanin varligi son peygamberin varligi kadar Haktir..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

5

26.07.2008, 22:51

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

Sufyanin varligi son peygamberin varligi kadar Haktir..


O hâlde Süfyan'a dâir rivayetlerin sahih hadis kitaplarında yer alması gerekmez mi?

Bir de Süfyan ile alâkalı rivâyetlerin Emeviler döneminde içtimaî/ siyâsî hâdiseler neticesinde uydurulduğu iddiasına nasıl cevap verilmeli?

Nur'lara dâir bir reddiyede bu mes'ele ile alâkalı olarak şöyle denilmiş:


Emevîlerle Süfyanîler ya da Ümeyyeoğulları ile Süfyanoğulları arasındaki ilişki, âmm-hâss ilişkisidir.

Haşimoğulları ve Ümeyyeoğulları Kureyş kabilesindendir. Her iki sülâlenin soyları, Kusay’ın oğlu Abdümenaf’ta birleşmektedir. Haşim ve Abdüşems, Abdümenaf b. Kusay’ın oğullarıdır ve rivayete göre ikiz olarak dünyaya gelmişlerdir; onların bu durumları aralarında bir çekişme ve mücadelenin olacağı şeklinde yorumlanmıştır. Haşim, Peygamberimizin dedesinin babasıdır. Abdüşems’in oğlu Ümeyye ise -ki Emevî sülâlesi ondan gelmektedir- Muaviye’nin dedesinin babasıdır. Bu iki sülâle arasındaki ilk düşmanlık ve mücadele, Haşim ile Ümeyye arasında başlamıştır:

Haşim b. Abdümenaf, Kureyş’in büyüklerinden ve efendilerindendi. Ticaretle meşgul olan Haşim, kışları Yemen’e, yazları da Suriye’ye ticarî amaçlı seferlerde bulunuyordu. Aynı amaçla kardeşlerinden Abdüşems Habeşistan’a, Muttalib Yemen’e, Nevfel de Irak’a seferler düzenliyorlardı. Haşim, bu arada hacılara ziyafet verme (rifâde) ve su dağıtma (sikâye) görevlerini de yerine getiriyordu. Muhtemelen Abdüşems erken bir dönemde Mekke’de ölünce kumandanlık (kiyâde) görevini oğlu Ümeyye b. Abdüşems üstlendi. Ümeyye, akraba ve yakınları çok olan, aynı zamanda zengin bir kişiydi. Belki de bu durumuna güvenerek amcası Haşim b. Abdümenaf ile anlaşmazlığa düşmüş, onunla rekabete girmişti. Fakat o, bu mücadeleyi kaybetti ve Hicaz’ı terk ederek, on yıl boyunca şam’da kaldı. Tarihte böylece Haşim ile Ümeyye arasındaki ilk düşmanlık ve mücadele başlamış oluyordu.

(...) Ümeyye’nin ölümünden sonra onun yerini oğlu Harb almıştır. Abdüşemsoğullarının lideri olan Harb, özellikle ficar harplerinden ikisinde Kureyş’in komutanlığını yapmıştır. O, Haşim b. Abdulmuttalib’in yakın dostu ve nedimi idi. Ancak Abdulmuttalib, Yahudi bir kimseyi öldürmesinden dolayı Harb’den, maktülün diyeti olan yüz deveyi alıp, onun amca oğluna vermesine kadar kendisiyle ilişkisini kesmiştir. Böyle bir olay da muhtemelen Haşimoğulları ile Ümeyyeoğullarının arasının daha da açılmasına neden olmuştur.

Ümeyye b. Abdüşems ile Haşim b. Abdümenaf’tan bu yana karşılıklı olarak ilişkilerin pek iyi seviyede seyretmediği bir dönemde Abdulmuttalib’in torunu Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Allah tarafından peygamber olarak seçilmesi, elbette Ümeyyeoğulları arasında menfî bir tesir uyandırmış ve kendilerine ıslâm tebliğ edildiğinde onu kabul etmemişlerdir.[9]

Hz. Ali-Muaviye çatışmasında Muaviye taraftarlarına "Süfyanîler" denilmiştir.[10] Nitekim, "Alevî" kelimesi de "Alici, Ali taraftarı" anlamına gelmektedir. Türkiye’deki "Alevîler" ise "Sünnîler"e "Yezit, Yezidî" demektedirler.[11] Muaviye taraftarlarına Süfyanîler denmesinin sebebi; Muaviye’nin babası Sahr b. Harb b. Ümeyye’nin künyesinin Ebu Süfyan olması ve/veya şiîlerin "Beklenen Mehdî"lerine karşılık olarak Emevîlerin de bekledikleri Mehdî’nin adının "Süfyanî" olmasıdır. Nitekim ımam Gazalî, Emevîlerden ımamiye kolunun bekledikleri imamlarının "Süfyanî" diye bilindiğini zikreder.[12] Mevdudî, buna şöyle işaret etmektedir:

Emevîler, şiîlerin kendileri için bir şiî Mehdî uydurduklarını görünce, buna karşılık "Süfyanî" fikrini ortaya attılar. Resulullah’a iftira ettiler, birçok mevzu hadis uydurdular. Gariptir ki, şiîler yine uydurma bir hadis ile bu rivayeti reddettiler. Buna göre, Mehdî çıkınca Süfyanî’yi öldürecekti.

Abbasîler de meydanı terk etmediler. şianın bir Mehdî’si olduğunu, Emevîlerin de bir Süfyanî’si bulunduğunu görünce onlar da, nesebi Abbas’a ulaşan Halife Mansur’un oğlu Mehdî Abbasî’yi teyit eden uydurma hadisler ortaya koymaya başladılar.[13]

Bilindiği üzere, Mehdî (a.s.) ile ilgili hadisler -inkâr edenler hariç- bütün Müslümanların sahiplendiği hadislerdir. Oysa şiîler bu hadislerle yetinmemiş, "Mehdî"yi sadece kendilerine mal etmek istemiş ve bunun için de mezheplerinin asıllarından olan "ric'at" fikriyle "Mehdî"yi birleştirmişlerdir. Böylece "Beklenen Mehdî" akidesine ulaşmışlar ve onunla ilgili birçok hadis uydurmuşlardır. ışte, onların bu yaptıklarına mukabil; Emevîler de Mehdî’nin kendilerinden olmasını istemişler ve bu kez onlar da "Süfyanî" ile ilgili hadisler uydurmuşlardır. Hadis darphaneleri harıl harıl çalışan şiîler boş dururlar mı!... Bu kez onlar da, bu uyduruk "Süfyanî"ye karşı hadisler uydurmuşlardır. Said Nursî’nin ıslâm Deccalı Süfyan’la ilgili olarak getirdiği tüm rivayetler işte bu kabildendir.[14] Bilindiği gibi, hadis imalinin belki de en önemli nedeni; fırkalara, mezheplere ve görüşlere hadislerden destek bulma gayretidir.[15]

-------------------------------------------------------
[9] ırfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, Fecr Yayınları, Ankara 1990, 30-32. Aycan, bunların kaynaklarını kitabında belirtmiştir.

[10] Bak. Miras, Tecrîd-i Sarîh, 10/216.


[11] Nur Risaleleri’nde de ona tâbi olanlar "şehid"; ilişenler ise "yezid" olmakla tavsif edilmişlerdir:

EY RıSALE-ı NUR! (...) Sana ilişildiği zaman, anâsır hiddet ederek, bâzan yeller ve seller hâlinde ve bâzan şiddetli yangın ve zelzeleler suretinde tokatlar vurduğundan, sen koşup geldiğinde, mercuh ve mevtâları, "şehid ve yezid" diye iki sınıfa ayırıyorsun!.. (Zülfikar Mecmuası, 436, Zülfikar’ın Hâtimesi/Hasan Feyzi’nin Bir Mektubu.)

[12] Gazâlî, Bâtınîliğin ıçyüzü, 43.

[13] Mevdûdî, Beyânât, 115-116. Nak. Abdülhamid, ıslâma Yönelen Yıkıcı Hareketler, 55. Nitekim, Mehdî’nin Abbasîlerden olduğunu belirten bazı hadisler şöyledir: "el-Mehdî, amcam Abbas’ın evlâdındandır." Dârekutnî ve ıbn Asâkir, Osman b. Affan’dan rivayet etmişlerdir. (Râmûz, 1/236.) (Hadisi, Suyutî de Câmi‘u’s-Sagîr’de nakletmiştir. Lâkin Elbanî, hadisin ravilerinden Muhammed b. Velîd el-Kuraşî’nin hadis uyduran biri olduğunu ve onun bu hadisi rivayette tek kaldığını belirterek hadisin mevzu olduğunu söyler.) "Peygamberimiz üç kere 'Allahım! Abbas’a ve Abbas’ın evlâdına yardım et! diye dua etti. (Sonra dedi ki:) Ey amca! şunu bil ki, el-Mehdî senin evlâdındandır. Muvaffak, razı ve kendisinden de razı olunmuş olarak." Heysem b. Kuleyb ve ıbn Asâkir, Abdullah b. Abbas’tan, o da babasından rivayet etmişlerdir. (Râmûz, 1/186.) Gümüşhanevî, senedin ricalinin sika olduğunu belirtir.

[14] Aslında, Nurcuların Süfyan hakkında bulabildikleri ve sarıldıkları sadece bir-iki hadis vardır. Onlardan birisi Râmûz’a da alınan şu hadistir: "Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakındırırım: Medine’den çıkacak bir fitne; Mekke’den çıkacak bir fitne; Yemen’den çıkacak bir fitne; şam’dan çıkacak bir fitne; doğudan çıkacak bir fitne; batıdan çıkacak bir fitne ve şam’ın merkezinden çıkacak bir fitne -ki bu, Süfyanî fitnesidir-. (Râmûz, 1/18.) Hadisi, Fiten’de Ebu Nuaym, Müstedrek’te Hâkim, ıbn Mesud’dan rivayet etmişlerdir.

Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları’nda, Hâkim’in Müstedrek’inden bu konudaki bir hadis aktarılmıştır. Badıllı, hadisi şöyle meallendirmiştir: "Âhirzamanda bir adam çıkacak, ona Süfyanî denilecektir. Bu şahıs, "Dimeşk şam Kıtasının" derinliklerinde zuhur edecek, ona ittiba edenlerin ekserisi "Kelb" kabilesindendir. Bu Süfyanî öyle katl ve kıtal yapacak ki, hattâ kadınların karınlarını yaracak, içindeki çocukları dahi öldürecektir... Sonra benim Ehl-i Beytimden bir adam çıkacak. Onun bu çıkışı, Süfyanî Deccal’a haber olarak ulaşacak. Süfyanî, bu zâtın üstüne bir ordu gönderecek..." (Badıllı, age, 473.) Fakat, hadisin orijinali ile tercümesi arasında müthiş farklar vardır. Badıllı’nın da, üstadı gibi hadis tahrifinde mahir olduğu anlaşılmaktadır. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bu hadiste: "Kendisine 'Süfyanî' denilen bir adam Dımeşk’ın derinliklerinden çıkar, ona uyanlar genellikle 'Kelb' (kabilesin)dendir. O, kadınların karınlarını yarar, çocukları öldürür. (Sonra) ehlibeytimden bir adam çıkar da, Süfyanî’ye bu bildirilir. Süfyanî onun üzerine asker gönderir (...)." denilmektedir. Bu rivayetler, muhtemelen Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen savaşlara veya diğer fitnelere işaret etmektedir ve bu rivayetin metninde ne "âhirzaman" ne de "Deccal" kelimeleri geçmektedir. Oysa, Badıllı, "âhirzaman"ı meale eklemiştir. Bunun sebebi, Said Nursî’ye göre ıslâm Deccalı olan Süfyan’ın Mustafa Kemal olmasıdır. Böylece rivayetin bu işaretini, "âhirzaman" dedikleri yakın zamana çevirip hadise üstadını doğrulatmaya çalışmıştır. Ayrıca, yine Said Nursî’nin birçok hadisi "ıslâm Deccalı Süfyan" şeklinde meallendirdiğini bildiğinden, üstadının dediklerini delillendirip bu ibare hadislerde de geçiyormuş gibi göstermek için meale "Deccal"ı da eklemiştir. Bilindiği üzere, Muaviye şam valisiydi ve orada ikamet ediyordu. Hadiste sözü edilen "Kelb kabilesi" ile Muaviye arasındaki bağ hakkında Aycan, ıbnu’l-Fakih’ten şu nakli yapıyor: "Muaviye, Suriye’deki gücünü Hicaz’dan gelenler yerine Suriye’deki Kelb kabilesine dayandırmak istedi. Önce kendisi bu kabileden biriyle evlendi, sonra da Hz. Osman’ı evlendirdi. Böylece bu güçlü kabile ile akrabalık tesis etti." (Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, 101.) Kılıç da bazı kaynaklardan benzer aktarmalar yapar: "(...) Muaviye’nin bölge halkının desteğini kazanmak için yaptığı faaliyetlerden birisi de, Suriye’nin yerli halkı olan ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Kelb kabilesi ile evlilik yoluyla akrabalık bağları kurmak oldu." (Kılıç, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezid b. Muaviye, 35.) Yezid’in annesi Meysûn da bu kabiledendir. (Kılıç, age, 33.)

Bre kendini bilmez Badıllı, bari Dımeşk-şam yerine de Samsun veya Ankara deseydin de tahrifin tam olaydı!...

Bizim burada üzerinde durduğumuz, "Süfyanî Deccal veya ıslâm Deccalı Süfyan" şeklinde bir Deccal’ın olmadığı ve hele hele bu hadislerde (?) işaret edilen Süfyanî’nin Mustafa Kemal olamayacağıdır. Ancak, Badıllı "Süfyanî Deccal" hakkında varit olan (?) hadislerin me'hazlarını şöyle veriyor:

"Müstedrek-ül-Hâkim 4/520; Kenz-ül-Ummal 14/272; El-Feth-ül Kebir 1/51; El-Fetavi-l Hadîsiye – Heysemî sh: 27-34; El-Havi Lil-Fetavî – Suyutî 2/213-247 (bu sahifeler arasında Suyutî Hazretleri "El-Örf-ül Verdî Fi Ahbar-il Mehdi" Risalesinde, bu hususdaki hadîslerin tamamına yakın kısımlarını dercetmiştir); En-Nihaye – ıbn Kesir 1/24-32. Ayrıca bu mes'ele hakkında yazılmış birkaç eserin ismini veriyoruz: Ahbar-ül Mehdî – El-Hâfız Ebu Nuaym; Et-Tezkire – Kurtubî, El-ışâa – Berzencî ve Nur-ul Ebsar gibi eserlerin ve daha bu mevzuda yazılmış olup fakat elimize geçmeyen eserler... ışte bütün bu eserlerde, hülâsa olarak şu mâna ifade edilmiştir: Mehdî (R.A.) Süfyanî Deccal ile mücadele edecek ve o Süfyan’ı mağlub edecek... Daha sonra, büyük Deccal ile mücadele eden Hazret-i ısa’ya (A.S.) yardım için ona katılacak.. ve daha bu mânada genişçe şerhler yazılıdır." (Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları, 472.)

Tabiî ki, biz bu kaynakların çoğuna erişemedik. Fakat, bu kaynaklarda muhtemelen Deccal’dan, Mehdî’den, Hz. Ali ve Muaviye’den bahsedilmektedir. Yoksa "ıslâm Deccalı Süfyan"dan değil. Ayrıca verilen bu kaynakların çoğu, rivayetleriyle hadisin sabit olacağı, hadisin alınabileceği kaynaklar olmaktan uzaktır. Eğer böyle kitaplar hadis için hem de "kudsî" kaynak kabul edilecekse, Süfyanîlerin reisi Muaviye ile ilgili biz de "mukaddes, kutsal" kaynaklardan hadisler verelim:

Ebu Hureyre’nin, Peygamber (s.a.v.)’den şöyle duyduğu rivayet edilir: "Cebrail bana geldi ve 'Ey Muhammed, Allah vahyini bana ve sana emanet etti, sen de Muaviye’ye emanet et!' dedi." (el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, 4/127; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/129.) Enes’ten; Cebrail (a.s.) altın bir kalemle indi ve şöyle dedi: "Ya Muhammed, Aliyyü’l A’lâ şöyle buyuruyor dedi: 'Ben kendi katımdan Muaviye’ye bir kalem hediye ettim. Ona bu kalemle Ayete’l Kursî’yi yazmasını, harekelemesini ve noktalamasını emret!'" (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/129.) Hz. Ali’den; "Cebrail indi ve Muaviye’nin emin bir kimse olduğu için kâtip tayin edildiğini söyledi." (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/129-130; ıbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/123.) Ebu Hureyre, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den naklediyor: "Allah katında eminler üç kişidir: Ben, Cebrail ve Muaviye." (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/129-130.) Bir gün Muaviye insanlara hitap ederken şöyle söyler: "Bir gün Resulullah (s.a.v.)’ın abdest suyunu döküyordum, kafasını kaldırdı ve bana şöyle dedi: 'Benden sonra ümmetimin işlerini sen yükleneceksin, bu gerçekleştiğinde onların iyiliklerini taltif et, kötülüklerini affet!' dedi. Muaviye konuşmasına devam ederek: "Ben, bu makamı elde edene kadar bu ümit içinde oldum." (ıbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/126.) Hz. Aişe’den; Hz. Peygamber (s.a.v.), yaptığı bütün işleri ancak Allah’tan aldığı vahiyle yaptığını belirttikten sonra Muaviye’ye: "Allah, sana hilâfet gömleğini giydirirse ne yaparsın?" der. Bunun üzerine (Resulullah’ın zevcesi ve Muaviye’nin kız kardeşi) Ümmü Habîbe, Resulullah’ın önüne gelerek yere oturur ve "Ya Resulallah, Allah ona hilâfet gömleğini giydirecek mi?" diye sorar. O da tasdik eder, fakat bir takım problemlerin de olacağını belirtir. Sonra da Ümmü Habîbe, Peygamber (s.a.v.)’den Muaviye için dua etmesini ister. (ıbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/123.) "Muaviye, hilminden ve Rabbimin kelâmı üzerine güvenirliğinden dolayı nerede ise Nebî olarak gönderilecekti." (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/128.) "Cebrail, üzeri yazılı bir sahife getirdi ve üzerinde 'Lâ ilâhe illâllah, Muaviye sevgisi kullarım üzerine farzdır' yazılı idi." (ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/130-131.) Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiğine göre; Cafer ıbn Ebu Talib, Resulullah (s.a.v.)’a dört adet ayva getirir. Resulullah da onlardan üç tanesini Muaviye’ye vererek "Cennette beni bunlarla karşıla!" der. (el-Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, 4/127; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 3/130.) Abdullah b. Ömer şöyle der: "Resulullah (s.a.v.)’ın yanında oturuyordum. Resulullah, şimdi şu yoldan cennet ehli olan birisi çıkıp gelecek, dedi. Arkasından Muaviye çıktı geldi. O mu? dedim. O da: Evet, dedi." (el-Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, 4/126.) ... Nak. Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, 50-57.

[15] Bak. Kandemir, Mevzû Hadîsler, 31-48.

6

27.07.2008, 00:18

Üstad 1908 yılında idi sanırım, 5. şua'yı yazdı, ardından ona uyan bir şahıs çıktı ortaya. Hatta Üstad'ı mahkemeye verdiler, sen niye böyle birşey yaptın, hedef gösteriyorsun diye. Üstad da, ben bir elbise diktim, sen onu ona muvafık gördüysen, suçlu o zaman sensin dedi (cetvel meselesine bakın) , ayrıca o şahıs gelmeden çok evvel yazmış, şahıs sonradan gelmiş, o şekilde beraat etti. Düşünün ki böyle bir olay olmuş, tevafuk da var ortada. Ayrıca ısmet ınönü'ye de mektub yazmış bu konuda (Reis-i cumhura yazılan mektubun zeyli idi sanırım başlık) , ben hadis tefsir ettim, o çıktı diye, bana düşmanlığınız sırf ona dost olmadığımdan diyordu.

Sataşmak için yazanların ardı arkası kesilmiyor ki bu cemaate. Herkes allame olmuş, risalelere saldırıp çürüterek kendilerini ıspatlayacaklar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

7

24.08.2008, 16:02

@ m_eyyub

Reddiede böyle denmişde biz nasıl dicez bu işi isbat edicez benim iyice kafam allak bullak oldu bu insanlar mezarlardan çıkp konuşmayacağına göre bu iş nasıl çözülecek peki bunun daha tafsilatlı daha temiz bir şekli yokmu mukalitlik kitabını uydurulma mütevatir konusu almış başını gidiyor bu emevilerin tahrif ettiği meselesini nasıl izale edceğiz.Kitabı mukaddesden alınanlar zorla şekil verdiriliyor diye iddialar var gerçektende danialdan alıntı veriliyor.Hak bildiğimizi hakkımızı savunamaz ettiler münafıklar bir emevi tahrifatıdır,gidiyor elimiz kolumuz bağlanıyor.Konuya gerçekten vakıf arkadaşlardan acil cevap bekliyorum Allah Rızası için.Bakalım daha ne icad edecek veya ettirecek bu munafıklar.

Allahın selamı ve bereketi müminlerin üzerine olsun.

8

16.06.2009, 21:38

teşekkürler

emeği geçenden Allah razı olsun

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir