Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

06.07.2008, 13:40

Kur´ân kâinatı okuyor


Bil ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü, muhatapların ekserîsi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besâtet-i efkârını okşamak için, tekrarla, semâvat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor, o büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor. Meselâ, semâvat ve arzın hilkati ve semâdan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedâhe okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O huruf-u kebîre içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.

Hem üslûb-u Kur’ânîde öyle bir cezâlet ve selâset ve fıtrîlik var ki, güya Kur’ân bir hafızdır, kudret kalemiyle kâinat sayfalarında yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’ân, kâinat kitabının kıraatidir ve nizâmâtının tilâvetidir ve Nakkaş-ı Ezelîsinin şuûnâtını okuyor ve fiillerini yazıyor. Bu cezâlet-i beyaniyeyi görmek istersen, hüşyar ve müdakkik bir kalble, Sûre-i Amme ve “De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allahım...” (Âl-i ımrân Sûresi, 3:26.) âyetleri gibi fermanları dinle.

Mesnevî-i Nuriye, Zühre, 11. Nota, s. 142


***

Eğer ölümü öldürüp, zevâli dünyadan izâle etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle; dinleyelim. Yoksa sus! Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.

Sözler, 7. Söz, s. 36



Lügatçe:



cumhur-u avam: Halkın çoğunluğu.

dakik: ınce ve derin.

besâtet-i efkâr: Fikirlerin basitliği, sadeliği.

hilkat: Yaratılış.

bilbedâhe: Ap açık bir şekilde.

huruf-u kebîre: Büyük harfler.

âyât: Âyetler.

cezâlet: Tutuk olmayan, âhenkli, akıcı ve güzel ifade.

selâset: ıfadedeki akıcılık, açıklık, kolaylık.

kıraat: Okuma.

nizâmât: Nizamlar, düzenler.

tilâvet: Okumak, takip etmek.

Nakkaş-ı Ezelî: Zaman ve mekânla kayıtlı olmayan ve her şeyi nakış nakış işleyen Cenâb-ı Hak.

şuûnât: şuunlar, keyfiyetler, haller.

cezâlet-i beyaniye: Kelimelerin ve cümlelerin ahenk içerisinde ve akıcı olması.

hüşyar: Uyanık, akıllı, zekî.

müdakkik: Dikkatle araştıran.

zevâl: Son bulma.

mescid-i kebîr: Büyük mescid.

vird-i zebân: Devamlı okunan zikir.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir