Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

17.05.2008, 13:34

Küçük bir gaflette ölen lâtifeler

Ey insan! Fâtır-ı Hakîmin senin mahiyetine koyduğu en garip bir hâlet şudur ki:

Bazan dünyaya yerleşemiyorsun, zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of, of” deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun.

Hem senin mahiyetine öyle mânevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o lâtife, bir saç kadar bir sıkleti, yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür.

Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiâb eder.

Mesnevî-i Nûriye, Zühre,

14. Nota, 3. Remiz, s. 148





Lügatçe:

Fâtır-ı Hakîm: Her şeyi bir maksada uygun ve hikmetle benzersiz bir şekilde yaratan Allah (c.c.).

hâlet: Hal, sûret, keyfiyet.

cihazat: Cihazlar.

lâtife: Duygu, his.

batman: Eski ağırlık ölçülerinden olup, iki okka ile sekiz okka arasında değişen ağırlık ölçüsü.

sıklet: 1- Ağırlık, yük. 2- mec. Sıkıntı.

gaflet: 1- Gâfillik, boş bulunma, ihtiyatsızlık, dikkatsizlik. 2- ıhmal, endişesizlik. 3- Allah’dan uzaklaşıp nefsinin arzularına dalmak.

dalâlet: ıman ve ıslâmiyetten ayrılmak, azmak, doğru yoldan ayrılma.

hazer: Çekinme, sakınma.

lem’a: Parıltı.

letâif: Lâtifeler, duygular.

gark: 1- Batma, batırma. 2- Boğma, boğulma.

kuvve-i hafıza: Hafıza gücü, hıfzetme.

sahife-i a’mâl: Amellerin sayfası.

ekser: Çoğunluk.


http://yeniasya.com.tr/2008/02/27/lahika/default.htm
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

2

17.05.2008, 23:09

Allah razı olsun...

3

17.05.2008, 23:49

Allah razı olsun zehracan.. pek anlamadım... biraz daha konuyu açarsanız sevinirim..
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

4

18.06.2008, 15:24

Re: Küçük bir gaflette ölen lâtifeler

Alıntı sahibi ""Zehracan""



Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiâb eder.



“On Yedinci Lem’a’nın 14. Notasının 3. Remzinin son paragrafında bahsedilen, ‘Madem böyledir; hazer et. Dikkatle bas. Batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma’ cümlesinde ne anlatılmak istenmektedir?”

On Yedinci Lem’a’nın On Dördüncü Notasının Üçüncü Remzi, insanın çok ince, çok derin, ulaşılamayan, tanımlanamayan, elle tutulamayan bir yanına ulaşıyor, elle tutuyor, nazara veriyor ve insanın, dikkat etmediğinde, o tanıyamadığı garip halinde ve keşfedemediği acip duygusunda boğularak batabileceğine dikkat çekiyor; insanı uyarıyor.

ınsan kendisini tanısın, tanımasın; her yönüyle derinliği olan bir varlıktır. Yaşadığı hiçbir hatırayı gerçekte unutmaz. Tattığı hiçbir acının izini hafıza arşivinden silemez. Tattığı hiçbir lezzetin hatırasını dimağından çıkaramaz. ınsan ne geçmişini ve mazisini unutabilir; ne geleceğe dayalı ümit ve emellerinden vazgeçebilir. Bazen lâf olsun diye söylenmiş bir tek kelime, ona, geçmişinde iz bırakan bir hatıra sayfasını açar ve insan âdeta aynı olayı tekrar yaşar.

Kimi zaman küçük şeyler, büyük haramlara kapı açarlar. Ondandır ki din, mide bulandıran küçük şeylere “mekruh” demiştir. ınsan, “Bir damladan, bir noktadan ne olacak” der, takvayı esas tutmaz, kendini sakınmaz; ama ne acıdır, az sonra öyle bir dalga gelir ki, onu haram denize çeker, boğar, bütün hayatını mahveder.

Bazen de farklı bir yapıya ve karaktere sahip olduğunu ileri bir yaşta, hiç beklemediği bir “an içinde” keşfeder insan. Bu an, zamanın çok küçük, zerre gibi bir parçasıdır ve insanın bütün dünyasını değiştirecek güçtedir. Allah nelere kadir değildir ki?

Bir cam parçası, nasıl, gökyüzünü güneşiyle ve yıldızlarıyla birlikte içine alabiliyorsa; incir çekirdeği kadar bir hafıza kuvvesi, nasıl, bütün ömürdeki yaşanmış hayat hallerini kuşatabiliyorsa; gökyüzündeki her bir kara delik, nasıl dev küreleri ve dev ölü yıldız enkazlarını yutabiliyorsa; çok büyük ve çok önemli hatıralar da bazen umulmadık bir kelimenin, beklenmeyen bir işaretin büyülü kucağında gizliden oturuyor olabilir ve bir tek işaret ilgili kişiyi çok farklı bir duygu yoğunluğuna götürebilir, ruhunda bir fırtına estirebilir. Meselâ birdenbire facia getirebilir, birdenbire huzura gark edebilir, birdenbire kriz verebilir, birdenbire kalp sektesine sebep olabilir, birdenbire ölüm getirebilir, birdenbire hayat kurtarabilir.

Böyle, insanın hayatını alabora eden şey, eğer bir helâl lezzet, bir meşrû heyecan ve bir mâsûm hâtıra ise hiç mesele yok. Fakat yine de, insanın başına neler açacağı bilinmez. Meselâ, askerde; arkadaşının ağzından alelusul dökülüveren söz gelişi “ateş” sözcüğü, avcı hattında, bütün dikkatiyle hedefe kilitlenmiş bir er için, çok hasret duyduğu annesinin ocak başındaki muhterem ve müşfik tavırlarına şimşek gibi bir pencere açabilir, hayâlî bir intikal sağlayabilir. Bu öyle bir penceredir ve öyle bir intikaldir ki, erin bütün dikkatini dağıtır ve belki de düşmana kendisini hedef eder. Ya da, çok stratejik bir alanda, tam kritik bir esnada düşmanı gözden kaybetmesine sebep olur.

Peki; âhiretin ebedî ve cazibeli hayatı karşısında, oldukça geçici, sığ, itici ve hızlı bir seyirle tükeniveren ve bir “zerrecikten” ibâret olan dünya hayatının insan kalbinde oturduğu “konuma” ne demeli? Peygamberlerin ve vahyin doğru haberleri bütün kulaklarda yankılanırken; bu “hayalî zerreciğin”, o “dev hakikî hayatı” yutmasını nasıl izah edersiniz? Bunun ona tercih edilmesi hangi akla sığar?

Oysa aslında insan dünyaya sığışamıyor; zindanda boğazı sıkılmış bir adam gibi “of!” “of!” deyip duruyor. Çünkü dünya insana kâfi gelmiyor. ınsan hakikî bir hayat, ebediyet arıyor. Fakat aradığını dünyada zannediyor ve yanlış kapı çalıyor! Aradığının âhirette olduğunu söylediğinizde, ölümden korkuyor ve kendisini bir hatıraya, bir ışığa, bir kelimeye, bir taneciğe, bir işarete, bir öpmeye; sözün kısası, bir “dünyacığa” hapsediyor. Ama o “dünyacıkta” yerleşemiyor. Çünkü kalbi âhireti istiyor. Bundandır ki her ibadet, insan kalbine sonsuz bir huzur ve doyumsuz bir lezzet veriyor.

On Yedinci Lem’a’nın On Dördüncü Notasının Üçüncü Remzinden; insanın hayatı boyunca imtihan içinde olduğuna, hayâtı boyunca bütün dikkati ve yoğunluğu ile aklının “başında” olması gerektiğine, zerrecik bir dünya için ebedî bir âhiret hayatını boğmaması gerektiğine, bütün ümitleri konusunda yalnız Allah’a güvenmesinin ve bütün korkularını bir yana bırakıp yalnız Allah’tan korkmasının önemine; aksi takdirde çok küçük şeylerin, insanın dünya-âhiret dev hayatını boğup mahvedebileceğine işâret edildiğini görüyoruz.

Anlaşılıyor ki, insan, bir sırat köprüsünde duruyor.

SÜLEYMAN KÖSMENE

http://www.saidnursi.de/tr2/index.php/RiSALE-i-NUR-iSiGiNDA/Dunya-dardir-ve-sikicidir.html
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

5

21.06.2008, 17:46

Ölen latifeler geri geliyor mu? Çaresi nedir?
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

6

25.04.2011, 22:06

Çok ehemmiyetli bir paylaşım daha ve güzel bir soru,ALLAH(C.C.) Razı Olsun.çok etkilendiğim konulardan bir bölümdü,müzakere etmeye devam edelim inşaALLAH.
Edep aklın suretidir !

7

27.04.2011, 12:10

Allah razı olsun ..bizde nasiplendik
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir