Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

08.03.2010, 15:53

:) kuran yazmak ayrıdır kuran harflerini istimal etmek ayrıdır.nitekim koca osmanlıda ve 4 halife dönimde kaç sahabe kuran yazmış ? meseleleri karıştırmayalım.
2. bidat harflerle yazdığınız diyen arkadaş sitede osmanlıca yazım yok. ve bilende malesef yok. ama isteyen öğretecek kitapları temin edebilir. 2. ben latince batırılmasına karşı değilim nitekim herkes osmanlıca bilmez ama bu bir basamaktır taki herkes aslıdan osmanlıcasından öğrensin diye . benim karşı olduğum Hz.Ali r.a'ın bile işaret ettiği hemde açık tabirler kullandığı bir olayın küçümsenmesi ve hatta inkarıdır.

22

08.03.2010, 15:57


Ve bir suâl daha, nerede bir yazıcı görsem sadece ve sadece bu yazı meselesinden dem vururlar,

ne hikmet ise bu zevât-ı âlişanları hiç Nurlardaki başka mevzûlarda müzâkere ederlerken görmeyiz..!

Yoksa siz Risâle-i Nurdan sadece bu yazı meselesi kısımlarını okuyup, imanî bahisleri okumuyor musunuz..??

Cidden çok merak ediyorum...
:) mesele yazı meselesiydi o yüzden yazı meslesini konuştum eğer başlık iman-i meseleler olsaydı onu konuşurdum ve dedğim gibi yazı meselsi küçük bir mesle değildirki nedne konuşuyorsunuz diye sitemde bulunulsun . lakin kaç kere söylediğim gibi küçük bir mesele olmuş olsaydı Hz.ALi r.a gibi bir zaten seneler ötelikteki bir uzkalıktan yazı inkalbını konu etmez ve dikkatleri ona çekmezdi.
çünki bilinirki milleti kültüründen koparmak istenirse onun yazısını ve dilini değiştirmek yeterdir. nitekim bir gecede osmanlı yani islam kültürüne yazı ile darbe vuruldu evet daha dedemizin eserini okuyamıyor hale geldik sorna dilde sadeleştirilmeler arapça farsa kelimelerin yerine ingilizce fransızca tabirler eklenmee başladın ve büyük bir kültür yıkımına maruz kaldır. yazı islam kültürüyle aramızdaki küprüydü ve köprüyü yıktılar elbetteki bizimde en birinci vazifelerimizden biri sadece biri diyorum o köprüyü tekrardan tesis etmektir hemde bir şiar sünneti ikame etmektir.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

23

08.03.2010, 22:54

:) kuran yazmak ayrıdır kuran harflerini istimal etmek ayrıdır.nitekim koca osmanlıda ve 4 halife dönimde kaç sahabe kuran yazmış ? meseleleri karıştırmayalım.
2. bidat harflerle yazdığınız diyen arkadaş sitede osmanlıca yazım yok. ve bilende malesef yok. ama isteyen öğretecek kitapları temin edebilir. 2. ben latince batırılmasına karşı değilim nitekim herkes osmanlıca bilmez ama bu bir basamaktır taki herkes aslıdan osmanlıcasından öğrensin diye . benim karşı olduğum Hz.Ali r.a'ın bile işaret ettiği hemde açık tabirler kullandığı bir olayın küçümsenmesi ve hatta inkarıdır.


Risale-i Nur´larda yazilan hic bir mesele yoktur ki inkar edilebilsin. Hele ki bu foruma bunu yazmak abes oldu. Dediginiz dogru basamak basamak ilerledigimizde Risale-i Nurlari osmanlica yazabiliriz ama neden Risalei Nurun en son emrini ilk emriymis gibi hemen yerine getireyim eger basamak basamaksa bu isler.

Risalei Nurun emri önce kendimiz bir kac defa külliyati bitirmek. Sonra külliyati yine bitirmek yalniz bilmedigimiz kelimeleri de anlamaya calismak. Ayni zamanda ögrendigimiz herseyi baskalarina duyurmak.

Kisaca okumak, anlamaya calismak, anlatmaya calismak, hayati sahsiyemizde uygulamak, cemaatimiz icinde uygulamak, alemi Islama duyurmak, ümmeti davete anlatmak.

Bunun icinde ideal olan en az günde Nurlari bir saat okumak, 15 dakika Kuran ve 15 dakika dualar okumak gerek. Arti medrese hizmetleri, cocuklarin egitimi, kardeslerle müfritane irtibati saglamk, yeni insanlarla bilhassa komsularla iyi dostluklar kurmak ve onlari nura yönlendirmek, internet, gazete hizmetleri derken ittihadi islami ve islamin isevi ruhaniler ile ittifaki sagladiktan sonra,

gel kardes isedigin kadar yazalim..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

24

09.03.2010, 08:19

:) kuran yazmak ayrıdır kuran harflerini istimal etmek ayrıdır.nitekim koca osmanlıda ve 4 halife dönimde kaç sahabe kuran yazmış ? meseleleri karıştırmayalım.
2. bidat harflerle yazdığınız diyen arkadaş sitede osmanlıca yazım yok. ve bilende malesef yok. ama isteyen öğretecek kitapları temin edebilir. 2. ben latince batırılmasına karşı değilim nitekim herkes osmanlıca bilmez ama bu bir basamaktır taki herkes aslıdan osmanlıcasından öğrensin diye . benim karşı olduğum Hz.Ali r.a'ın bile işaret ettiği hemde açık tabirler kullandığı bir olayın küçümsenmesi ve hatta inkarıdır.


Risale-i Nur´larda yazilan hic bir mesele yoktur ki inkar edilebilsin. Hele ki bu foruma bunu yazmak abes oldu. Dediginiz dogru basamak basamak ilerledigimizde Risale-i Nurlari osmanlica yazabiliriz ama neden Risalei Nurun en son emrini ilk emriymis gibi hemen yerine getireyim eger basamak basamaksa bu isler.

Risalei Nurun emri önce kendimiz bir kac defa külliyati bitirmek. Sonra külliyati yine bitirmek yalniz bilmedigimiz kelimeleri de anlamaya calismak. Ayni zamanda ögrendigimiz herseyi baskalarina duyurmak.

Kisaca okumak, anlamaya calismak, anlatmaya calismak, hayati sahsiyemizde uygulamak, cemaatimiz icinde uygulamak, alemi Islama duyurmak, ümmeti davete anlatmak.

Bunun icinde ideal olan en az günde Nurlari bir saat okumak, 15 dakika Kuran ve 15 dakika dualar okumak gerek. Arti medrese hizmetleri, cocuklarin egitimi, kardeslerle müfritane irtibati saglamk, yeni insanlarla bilhassa komsularla iyi dostluklar kurmak ve onlari nura yönlendirmek, internet, gazete hizmetleri derken ittihadi islami ve islamin isevi ruhaniler ile ittifaki sagladiktan sonra,

gel kardes isedigin kadar yazalim..
yazının risale-i nurun son emri olduğunu nerden çıkardınız üstad öyle birşey yazdıda benmi görmedim ? koca Hz.Ali r.a bin seneden ziayde uzaklıktaki mesafeden yazıdan bahsetmesini söylüyoruz sizce bu en son meselemi ? koca Hz Ali r.a göre göre en son meseleyimi görmüş onca sene uzaklıktan. bilinirki uzkatan büyük dağlar gözükür küçük çakıl taşları değil. bizim ne haddimizeki koca Hz. Ali r.a bakıpta ehemmiyetli saydığı dağ yerine koyduğu bir meseleyi ehemmiyetsiz son görev olarak görelim . zaten insanlar yazarken okurlar ve bilirsiniz ki anlamanın metodları vardır.
1. okumak hatırladığım kadarıyla %30 larda
2. yazmak yine hatırladığım kadar %60 larda
3. ezerberlemek % 80-90 lardaydı.
yani yazarken ister istemez mutala denen okuma metodunu yapmış oluyoruz.

dediğim gibi risale-i nurun en birinci vazifesi malum zatın yıktığı şeyleri tamirdir ki yazı bunlar içinde en mühimlerindendir lakin bir milleti kültüründen koparmak için vurulacak en büyük darbe yazısının ve dilinin değiştirilmesidir. madem risale-i nurun en büyük görevlerinden biri budur. ve madem en büyük tahribat yazı değişikliğiyle yağılmıştır. elbette risale-i nurun en büyük bir vazifesi dahi hattı kuranı muhafaza etmek yani risale-i nurun kuran harfleriyle yazımıdır.
hala yazıyı son meselymiş gibi görmek çakıl taşı yerine koymak bir önceki mesajlarımda dedğim gibi Hz. Ai r.a. hakaret olmazmı ?

bana söylermisniz risale-i nurun neresinde yazı yazmak haricinde şunu yaparsanız 100 şehit sevabı kazanabilrisiniz deniliyor ? sizce 100 şehit sevabı verilen birşey önemsiz yahut risale-i nurun en son görevi olablirmi ? madem değildir belki en büyük vazifelerinden biridir bunu ehemmiyetsiz görmek nedendir ? yazıyı ehemmiyetsiz görenlerin gözlerine sikke-i tasdiki gaybide yazan Hz.Ali.ra. eserlerini sunuyorum. onları ehemmiyetsiz gösteremeyen ve inkar edemeyen yazıyıda ehemmiyetsiz göremez ve inkar edemez.
VE şunuda ekleyeyim basaktan kastım ilk okul sonra lise sonra bilmem ney tarzında değildi. basamaktan kastım latinceden osmanlıca aslına geçmekti. yani latince eserlerle insanların risaleyi nurdan bahislerinden haberi olsun sonra aslına geçiş yapsınlardı.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "kızılhancer" (09.03.2010, 08:36)


25

09.03.2010, 11:18



Risale-i Nur müellifi cezalandırılsa dahi, Risale-i Nur eserleri

yine büyük bir iştiyak ve
gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir.

Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki:

Yeni harfle teksir
edilebilen Asâ-yı Mûsâ
eserini okuyan gençler,

Kur'ân harfleriyle yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için


kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar.


Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için telif edilen eserleri okumaya mecbur eden


Kur'ân hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar.


14. şua


Şimdi bakın, diyorsunuz ki "sahabeden kaç kişi Kur'an yazmıştı..?"

Demek ki Üstâdın r.a. ve Hz. Ali'nin yazıya işâretlerindeki ve ehemmiyetlerindeki ince sır bu..!!

Sizlerin zannettiği gibi -divit, mürekkep- meselesi değil bu..!

Neşrin hakikatini tam anlamak sadece yazmakla olmaz,

eger neşrin mânâsını sadece yazmak derseniz, yazmayanları talebelikten atarsanız, o zaman kendi kendinizi çürütürsünüz.

Sahabe r.a. bile yazmamış ya..!!

O ceberrut deccal devrinde yazmak cepheye mermi hazırlamaktı..100 şehid sevâbındaki sır da bu işte..!!

Rahat döşeklerde herşey gülgülistanlık iken yazmanın sevâbı değil o..!!


Bugün matbaalarda osmanlıca eserler gayet serbest basılıyor, hem de mitralyöz gibi..!

Şahsi meşgalesi olarak yazanlar yazabilir buna kimsenin karışma hakkı yoktur zaten,

ama bunu teşmil edip kimsenin kimseyi yazmadığı için dâire dışına atma hakkı yok..


Atmaya kalkarsanız, biz de size deriz ki:

"Mâdem mesele Kur'an hattını öğrenmek o zaman biz Kur'an yazarız.."

Kur'an okumayı bilen birinin yazmaya zorlanması da ne demekse artık..?



Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

26

09.03.2010, 12:49

Müslümanlar hür olmadikca cuma namazi farz kilinmadi; 40 kisi oluncaya kadar aciktan teblig etmediler; Hazreti Osmana kadar Kuran yazmadilar; Hazreti Ömere kadar 20 rekat teravih kilmadilar; misaller cogalabilir; ama önemli olan zaman ve serait degistikce hizmet icin ehemmiyet kesb eden bazi maddeler muvakkaten tehir edilebilir.

Silahla cihad da farz ama neden yapmiyoruz? Cünki asrin vekili böyle der.

Risale-i Nurun müellifi Bediüzzaman, onun Hüsrev agabeye, Allah ondan razi olsun, gösterdigi tavirda inkar edilmemeli. Bediüzzaman evine kadar gitti, arayi bulmak icin hic bir agabey geri kalmadi ama neden böyle oldu sorusuna gelince ben hala hüznü zan ediyorum. Hizmete perde olmamak gerekir kardesim..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Hasan_Sinan" (09.03.2010, 13:25)


27

09.03.2010, 15:45

Risale-i Nur müellifi cezalandırılsa dahi, Risale-i Nur eserleri

yine büyük bir iştiyak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir.

Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki:

Yeni harfle teksir edilebilen Asâ-yı Mûsâ eserini okuyan gençler,

Kur'ân harfleriyle yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için

kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar.

bende bunu diyorum başka birşey demiyorum latinceye ancak risale-i nurun hattı hakikisine ulaşılması için izin verilmiştir.
ikinci birşeyde önceki mesajlarımda yazdığım bir şimendüfer faytoncu misali vardı orayı dikkatle okuyunuz. sizin burda yazdığınız benim davamı çürütmüyor teyid ediyor.

Müslümanlar hür olmadikca cuma namazi farz kilinmadi; 40 kisi oluncaya kadar aciktan teblig etmediler; Hazreti Osmana kadar Kuran yazmadilar; Hazreti Ömere kadar 20 rekat teravih kilmadilar; misaller cogalabilir; ama önemli olan zaman ve serait degistikce hizmet icin ehemmiyet kesb eden bazi maddeler muvakkaten tehir edilebilir.

bunu nerden çıkardınız ? başka üstad varda söyledide bizmi bilmioyuruz ? buna kim karar veriyor ve rasale-i nurun hangi satırında yazıyor yahut hangi eserde ?
başka bir hususta sanki husrev üstadın risale-i nur dan ayrıldığını ima ediyorsunuz ben buna kesinlikle katılmıyorum ve risale-i nurun bir çok yerini delil göstererek derimki tam tersidir.
husrev üstadımız aynı bedi-üzzaman hazretleri gibi hizmet şeklini değiştirmeyerek devam ettirmiştir.husrev üstad şunu değiştirdi kimse diyemez. ve buna ilaveten büyük abilerle aralarında çıkanaeyhinde bulunmak benim aleyhimde risale-i nurun aleyhinde ve bizi perişan edenlerin lehinde azim bir hiyanettir". sizce bu söz yetmezmi ?
peygamberimiz s.a.v den bu güne kadar kimseye nasip olmamış bir şeyki lehvimahfuza bakarak tevafuklu kuran yazımıdır nasip olmuş birinin hemde üstadın "kuranın bir icazı manevisini göstermiş" dediği zata bu denli çirkin bir yakıştırmayı yapmak kuranı dahi hüzne getirir. ALLAH utalanın levi mahffuzu açarak lehvimafuzdaki kuranı yazdırdığı birine risale-i nur yolundan ayrılmış demek hiç bir insafa sığmaz. lakin risale-i nur kuranın en hakikatli bir tefsiridirki kuran kendi icazını ahmet husrev altunbaşkal göstermişken bu şekilde onun hizmetini tastiklemişken kimin haddineki kuran yolu olan risale-i nur yolundan ahmet husrev altunbaşak üstadımızın ayrıldığını ima etsin.
nitekim btam 33 ayetle nasılki kuran işari manalarıyla ve ebced hesabıyla risale-i nurun mesleğinin hak ve hakikat olduğunu ve büyüklüğünü eyid ediyor. ahmet husrev altun başak üstadın dahi kuran kendi onaylıyor kimin haddineki kuranın onayladığı birine bu yakıştırmayı yapmak.

gördüğüm o ki mesele yazıydı bende kimsenin mesleğine bir laf söylemyerek bir hatayı düzelttim ve isimde vermedim ama anlıyorum ki mesele başkadır. husrev üstada laf uzanıyorsa burda art niyet vardır. bizler risale-i nurdaki hakikatleri tartışırken şahıslar araya sokmak meselenin hakikatin
anlamak olmadığını gösterir.

bu yüzden sözüme şu cümlelerle hatime veriyorum.
Hz. Ali r.a büyüklüğünü ve yazdığı eserdeki yazı hakikatini inkar edemeyenler yazı meselesinin risale-i nurun en önemli meselerinden olduğunu inkar edemezler. lafı dolandırmaya gerek yok işte halep işte arşın .
ya hz. Ali r.a ın büyüklüğünü çürütün yahut eserlerinin gerçek olmadığını ispat edin ki bu sikke-i tasdiki ğaybide aşikar yazar yani sikke-i tasdiki ğaybiyi dahi inkar lazımdır. yoksa susmak en hayırlısıdır. kendi imzanızda bir parçası olan ihlas hakikatine tam ulaşmış diye kaç talebesine diyor üstad ? ve ihalsı tam elde eden birinde ne kibir ne makam ne şöhret ne riya ne cennet sevdası nede dünya arzusu yokken istinad ettiğiniz ayrılmayı yapabilirmi ? yahut bu yakıştırmayı yaparken üstadı sümme haşa yalanclıkla itham etmiş olmuyormuyuz ?

28

09.03.2010, 15:52

Bu ne biçim tâbir kardeşim..Ne demek Hüsrev Üstad..??? Daha şahs-ı mânevî ne demek bunu bile anlamamışsınız sizler..!

İşte asıl yanlış olan bu..!! Bediüzzaman'dan r..a sonra
hilâfet makamı uydurmayın, buna kimsenin hakkı yok,

Nur dâvâsını
tarikatleştirmeye çalışmayın..!

Hüsrev ve sâir tüm Nur talebeleri ne husûsiyetleri varsa hepsini o şahs-ı mâneviye borçlular..

Kimsenin kıymeti kendine has değil bu dâvâda..Bunu iyi belleyin..

Kim ki "ben diğerlerinden üstünüm" demişse, o şahs-ı mânevi havuzunda buz parçası olarak erimeden dolaşmaya mahkumdur..!


İllâ ruhunuz bir tarikat arıyorsa, serbest bırakın o ruhlarınızı gidip kendine münâsib tarikatini bulsun..

Bu dâvâyı eğip büküp canınızın istediği şekle sokamazsınız..

Ya kendinizi bu dâvâya uyduracaksınız, ya da size münâsib meşreb bulacaksınız..!!


29

09.03.2010, 16:01

Bu ne biçim tâbir kardeşim..Ne demek Hüsrev Üstad..??? Daha şahs-ı mânevî ne demek bunu bile anlamamışsınız sizler..!

İşte asıl yanlış olan bu..!! Bediüzzaman'dan r..a sonra
hilâfet makamı uydurmayın, buna kimsenin hakkı yok,

Nur dâvâsını
tarikatleştirmeye çalışmayın..!

İllâ ruhunuz bir tarikat arıyorsa, serbest bırakın o ruhlarınızı gidip kendine münâsib tarikatini bulsun..

Bu dâvâyı eğip büküp canınızın istediği şekle sokamazsınız..

Ya kendinizi bu dâvâya uyduracaksınız, ya da size münâsib meşreb bulacaksınız..!!

senin bu lafına sadece tebessüm ediyorum lakin bir misafirlikte bayanların odasında bir üniversiteli kız şunu demiş. fetullah gülen hocaya talebeleri efendim diyorlar ben çok karşıyım efendim sadece peygamberimize denir. eşimde bunun sadece bir saygı sözü olduğunu söylemiş kız susuarak kabul etmiş. senin halin aynı o o yüzden sana tebessümden başka birşey söyleyeymiyorum nitekim bana anlatırken sadece tebessüm etmiştim :)
peygamberimizin bir hadisinde "yola iki kişi dahi çıksanız birini lider seçiniz" diyerek toplumların başı boş gürühlar olmamasını birini kendilerine lider tayin etmesini önermiştir. şimdi üstad lafzından ne anlıyorsunuz da yaftayı takıyorsunuz yok tarikatçi yok bilmem ney konuyu nereye getirdiniz buna cerbeze derler mesele yazıydı Hz.Ali r.a sözünü aktardım ama buna birtek cevap yokken bu denli laflar söylenmesi yazı hakkındaki davanızın çürük olmasını göstermektedir.

30

09.03.2010, 16:01


bu yüzden sözüme şu cümlelerle hatime veriyorum.
Hz. Ali r.a büyüklüğünü ve yazdığı eserdeki yazı hakikatini inkar edemeyenler yazı meselesinin risale-i nurun en önemli meselerinden olduğunu inkar edemezler. lafı dolandırmaya gerek yok işte halep işte arşın .
ya hz. Ali r.a ın büyüklüğünü çürütün yahut eserlerinin gerçek olmadığını ispat edin ki bu sikke-i tasdiki ğaybide aşikar yazar yani sikke-i tasdiki ğaybiyi dahi inkar lazımdır. yoksa susmak en hayırlısıdır. kendi imzanızda bir parçası olan ihlas hakikatine tam ulaşmış diye kaç talebesine diyor üstad ? ve ihalsı tam elde eden birinde ne kibir ne makam ne şöhret ne riya ne cennet sevdası nede dünya arzusu yokken istinad ettiğiniz ayrılmayı yapabilirmi ? yahut bu yakıştırmayı yaparken üstadı sümme haşa yalanclıkla itham etmiş olmuyormuyuz ?

Bu yazdıklarınız zırvalamaktan başka birşey değil..Bu ithamları muhatablarınızın haketmediğine o Şah-ı Velayet şahid zaten..

Sizin işiniz gücünüz bitmiş, gidip imansızları kurtaracağınıza işin kolayını bulmuşsunuz gelip burda terecilere tere satıyorsunuz..

Allah akıl, fikir, izan versin size..

31

09.03.2010, 16:04

Siz Risale-i Nur ları yazdınız okudunuzda karşı çıkan mı? oldu.
üstad ın zamanında teksirle çoğaltılıp, diyanet bassın diye üstad tarafından müsadeedilen bugünkü tarzıyla maatba harfleriyle değil miydi.
herkes hizmetinin muhabbetiyle yaşamalı
ve hizmet etmeli
keşke buradan bizlerede osmanlıca öğretseniz. bir mahsuru yok.
ama ben şuan kırmızı kitaplardan latincede istifade ediyoruz.
mesele Hz Mehdinin davasının anlaşılması.

32

09.03.2010, 16:04


peygamberimizin bir hadisinde "yola iki kişi dahi çıksanız birini lider seçiniz" diyerek toplumların başı boş gürühlar olmamasını birini kendilerine lider tayin etmesini önermiştir. şimdi üstad lafzından ne anlıyorsunuz da yaftayı takıyorsunuz yok tarikatçi yok bilmem ney konuyu nereye getirdiniz buna cerbeze derler mesele yazıydı Hz.Ali r.a sözünü aktardım ama buna birtek cevap yokken bu denli laflar söylenmesi yazı hakkındaki davanızın çürük olmasını göstermektedir.

Bu zırvalara karnımız tok, anlaşıldı siz Hüsrev efendi tarikatı kurmuşsunuz..

Bari hangi tarikatın kolu olarak devam ettiğinizi de tesbit edin de, böyle serseri fişek gibi dolaşmayın nurcular içinde..


Tarikatınız belli olursa daha çok saygı duyar insanlar hiç olmazsa size..Böyle komiksiniz..hem de çok..

33

09.03.2010, 16:07

hepimiz iman kurtarma davasında mücadele etmiyormuyuz.
o zaman mesele yok.
bol bol hizmet etmek lazım.

34

09.03.2010, 16:59

Son Şahitler Kitabı 3.ciltte yer alan Bayram Yüksel ağabeyin Risale-i Nurların yeni hufurla tabı ile ilgili hatıraları.

"Eserlerin baskısını takip ederdi"
"Üstadımız eserlerin sıhhatine çok dikkat ederdi. Hattâ yeni harflere çevirilirken Tahiri Ağabeyle Ceylan Ağabeyi gönderir, 'Çok dikkat edin' derdi.



"Risale-i Nur Külliyatı'nın 1955'ten sonra yeni harflerle Ankara, İstanbul, Antalya ve Samsun'da basılmaya başlandığında Üstadımız âdeta bayram ediyordu. 'Risale-i Nur bayramıdır' derdi. Sözler mecmuası ilk matbaaya verildiğinde, 'Ben bunu bekliyordum. Bu bitsin, ben âhirete gideceğim' dedi. O bitti, Mektubat başladı, 'Bunu da görsem gideceğim' dedi. Ondan sonra Lem'alar, İşarâtü'l-İ'caz, Mesnevî-i Nuriye, Asâ-yı Mûsa, Şûalar, Tarihçe-i Hayat ve en son Bediüzzaman Cevap Veriyor basıldı. Her kitap baskıya verildiğinde, 'Ya Rabbi, bunu görsem gideceğim, bu günleri bekliyordum' derdi.



"Hattâ birgün Sözler mecmuası ilk çıktığında Said Özdemir kardeşimiz Üstadımıza göndermişti. Üstadımız çok sevindi. Ağabeyimize hediye etmek istedi. O da 'Üstadım, bu yeni yazıya nasıl müsaade ettin?' dediğinde Üstadımız, 'İmanı kurtarmak lâzım, bunu Maarif'le Diyanet basıyor' dedi. Said Özdemir kardeşimiz o zaman Diyanet İşlerinde memurdu. Atıf Ural Hukuk Fakültesi'nde talebe, Tahsin Tola da milletvekili idi. Bunlar beraber basıyorlardı. Üstadımız onu kastederek, 'Diyanet ve Maarif basıyor. İmanı kurtarmak lâzım' diyerek ağabeyimize ısrarla verdi. Ağabeyimiz almadı. 'Kardeşim, sizin çekirdekleriniz meyve oldu, meyveler ağaç oldu. Bunlar hep sizin hizmetiniz' dedi. Fakat mübarek ağabeyimiz yine almadı.

"Kırmızı cildi tercih ederdi"
"Mecmualar ciltlenip geldiğinde Üstadımız bayram ediyordu. Cilt işleri İstanbul'da yapılırdı. İstanbul'daki neşriyatı Ahmet Aytimur kardeşle Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci kardeşlerimiz beraber yaparlardı. Ankara'daki neşriyatı ise, Said Özdemir, Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu, Tahsin Tola beraber yaparlardı. Üstadımız kırmızı ciltleri tercih ederdi. Formalar gelmeye başladığında, Üstad hâtt-ı Kur'ânla takip eder, bizler de yeni yazıyla. Her mecmua matbaada basılıp ciltli olarak geldiğinde, kapağından başlar, baş sahifesinden sonuna kadar o mecmua bitinceye kadar derslerimizi ondan yapardık. O mecmua bittiğinde sırasıyla diğer mecmuaları okurduk.

"Eserlerin tashihine çok önem verirdi"
"Risale-i Nurlar, yeni yazıyla Ankara ve İstanbul'dan geldiğinde tashih eder, tashihten sonra, eğer elle gelmişse elden, posta ile gelmişse posta ile acele gönderdik. Gelen formaların tashih işlerin bitirip göndermeyince, hiçbir işe bakmaz ve baktırmazdı. Âdeta asker gibi veya saat gibi dakikti. Bir hizmeti anında yaptırırdı. Kırlara gittiğimizde bazen, 'Hemen döneceğiz' derdi. Bakardık ki, Ankara'dan veya İstanbul'dan bir üniversiteli kardeşimiz gelmiş, formaları getirmiş, Üstadımızı bekliyor. Hem formayı getirir, hem Üstadımızı ziyaret ederdi. Üstadımız yüksek tahsil gençliğine çok önem verir, daima onları Risale-i Nuru okumaya teşvik ederdi. Formalar tashih olduktan sonra yerlerine gönderilince posta ile gitmişse, telefon ettirir, yerine ulaştığını öğrenince rahatlarlardı. Biz de gönderdiğimizde Üstadımıza tekmil verirdik. 'Posta veyahut filanca şahısla gönderdik, Üstadım' derdik. Hizmeti, vaktinde ifa ettiğimizden Üstad da memnun olurdu.

"Risale-i Nurların neşrine çok sevinirdi"
"Risale-i Nur matbaalarında neşr olunmaya başladığında Üstadımız yerinde duramıyordu. Bir faaliyet, bir gayret, bir cevvaliyet... Sevincinden âdeta yerinde duramıyordu. Öyle haller oldu ki, dünyayı tayeran etmek istiyordu.(Son Şahitler,Cilt:3,Bayram Yüksel'in hatıraları)

35

09.03.2010, 17:00

hepimiz iman kurtarma davasında mücadele etmiyormuyuz.
o zaman mesele yok.
bol bol hizmet etmek lazım.
diğer kardaş ham malesef zırva dediği şey bir hadis.
benim için zaten mesele yok sadece mesele yazı idi lakin husrev üstada laf gelince meselenin rengi değişti.sözler çirkinleşmeye başladı neyse bu mesele çok su götürür benden bu kadar ALLAha emanet olun.

36

09.03.2010, 17:17

Alıntı

Aşağıdaki yazı Leven Bağ isimli bir üyenin paylaşımızıdır.İstifadeye medar düşüncesi ile ekliyoruz.



Kardeşim sizleri aldatan, Risale i Nuru külliyat olarak değil belki hususi olarak hükümleri üzerinde karar vermenizdir. Hâlbuki küll'deki hassa cüz'de yoktur yani bir hakikatı tamamıyla idrak etmek, ancak mecmuunu nazara almakla olur.

Evvela: Malumunuz olduğu üzere Risale i Nurda kaidedir ki bir söze nazar edilirken, kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için? Ve ne makamda söylemiş? İse bakılır. Yalnız söze bakılıp durulmaz. Zira sözün manası ancak bu tarzda tam anlaşılır. Şimdi yukarda bahsedilen parçanın devamında ne diyor bakalım.

"Maatteessüf, Risale-i Nur'un, imansız ve emansız cin ve insî düşmanları onun çelik gibi metin kalelerine ve elmas kılıç gibi kuvvetli hüccetlerine mukabele edemediklerinden çok gizli desiseler ve hafî vasıtalarla, haberleri olmadan yazanların şevklerini kırmak ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şeytancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Hususan burada ihtiyaç pek çok ve yazıcılar çok az ve düşmanlar çok dikkatli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan, bu memleketi o Nurlardan bir derece mahrum ediyor."

Üstadımız yukarıdaki ifadelerinde, "yazanların şevklerini kırmak ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şeytancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Hususan burada ihtiyaç pek çok ve yazıcılar çok az ve düşmanlar çok dikkatli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan, bu memleketi o Nurlardan bir derece mahrum ediyor." burada yazıdan kastının, Risale i Nurun neşri olduğunu sarahaten beyan ediyorlar. Risale i Nurun intişarına o devrede yazarak çoğaltıldığından dolayı, Risale i Nura talebe olmanın şartları arasında yazmayı ve yazdırmayı saymışlar. Zira o zaman makam yazmak üzerineydi.

Nur yazıcıları 600 bin nüsha el yazması risaleleri neşretmekle kahramanca hizmet ettiler. Daha sonraları Risale i Nurun hizmet safahatı fıtri olarak başka mecralara yönlendi yani bizzat Üstadımız tarafından yönlendirildi. -Bundan bir kısım kardeşlerimiz Risale i Nura muhalif yolları da, Nur yolu gibi göstermeye çalışmalarına binaen, bu ibareyi kaydetmek zorunda kaldım. Yani Üstadın rızası ve tasvibi olmayan tarzlar, zaman içinde bazılar tarafından takip edilse de Üstadımızın izni olmadığından, Nur yolunun devamı yahut da bir parçasıymış gibi gösterilemez. Olsa olsa İslamiyete bir nevi hizmet olarak değerlendirilebilir. Her ne ise.- Yani "bizzat Üstadımız tarafından tasvipleriyle" teksir makinesiyle çoğaltılması, daha sonra da matbaalarda neşrine izin vermesi ve teşvik etmesi gibi hizmetler bizzat muhterem Üstadımız tarafından teşvik edildi.. Bu manayı sarahaten gösteren Nurun bir parçasında şöyle der..

"Kanaatim geliyor ki; bu sıralarda biz, Zülfikar ı ve Asa-yı Musa-yı pek çok teksir etmeye mecbur olduğumuz hengamda ve temiz olmayan matbaacılar dahi çekinmeleri aynı zamanda bu acip makina kolayca elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve inayet-i İlahiyenin bir harika ikramıdır ve Nurların kerametidir..

Evet, bir adi mektubum için "Kim yazmış?" diye sekiz defa bana resmen sıkıntı ve eziyet verildiği aynı zamanda, sekiz yüz sayfayı bin beş yüz nüshaya ve bir milyon sayfalara çıkaran o makine, elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve bin kalemli bir kâtiptir. Onun için bazı sayfaları sönük çıksa, zarar yoktur. Parlak kısmı bize şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra elmas kalemliler, her biri bir iki nüshayı ıslah etsin."

Görüldüğü üzere Üstadımız neşir noktasında teksir makinesinin kıymetini ifade için "o makine, elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve bin kalemli bir katiptir. " diye ifade buyurmuşlar ve bizzat kendileri teşvik etmişlerdir.. Fakat şu kadar var ki, bundan yazı hizmetinin bütün bütün kesilmesini anlamak doğru değildir. Üstadımız yazıcıların o zamana kadarki hizmetlerinin devamını da arzu etmiştir ki mektubun devamında şöyle bahis ve beyan buyurmuşlardır..

"Bir zaman bir memlekete şimendifer geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Hâlbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından, faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşaallah, onun gibi Nur yazıcıları değil tevakkuf, belki daha ziyade yazı ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler. " diyerek yazı hizmetinin de, teksir makinesiyle yapılan hizmetle beraber devamını istemişler. Bunun sebep ve hikmeti ise, lihikmetin bir kaç esbaba istinad edebilir.

Birincisi: Teksir makinesi henüz Nurcuların elinde çok bulunmamaktaydı. Dolayısıyla Üstadımız, teksire itimad edip yazıcıların hizmeti tevakkuf etmesin ve Risale i Nurun neşrine o cihetle noksaniyet gelmesin diye yazanları hususen teşvik etmek ihtiyacı hissetmiştir.

İkincisi: Risale i Nurun osmanlıca aslıyla yazılması hizmetinin devamını arzu etmesinde, zamanla Kur'an harflerine karşı bir yabanilik düşmesin ve yazmaya neşir cihetiyle ihtiyaç kalmayacağından "Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeâirini tahrip ediyorlar. Öyleyse zarurî vazifeniz şeâiri ihyâ ve muhafaza etmektir." ve "Risaletü'n-Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'anı muhafaza etmek bir vazifesi iken.." diye beyan buyurdukları yani Kur'an harflerini, şeair i İslam nevinden mufazaya çalışmak hikmetiyledir.

Zira bazılar o harflerin yerine, ecnebi hurufunu müslümanlara zorla öğrettiklerinden, Üstadımızın "Kur'anın sönmez ve söndürülmez bir Nur olduğunu ben dünyaya isbat edeceğim" diye bütün kuvvetiyle ruhunda uyanan duyguları gibi, mukaddes Kur'anımızın hurufatını da aynı o şekilde muhafaza edip yeni nesillere öğretmeyi, Nurun vazifeleri arasında gördüğünden öyle söylemişler. Yoksa önce teksir makinası, daha sonraları da matbaalarda serbest intişarı ve her tarafa yayılmasıyla, yazmaya -neşir cihetiyle- ihtiyaç bırakmamış. Fakat mezkur hikmetlerden dolayı Üstadımız teşvik etmişler..



Yukarda nazara verilen parçanın mahiyetine dair genişçe izahat yapılmakla beraber, yazımın başında bahsetmiş olduğum manayı tekraren ifade edelim. Şöyle ki orada demiştim. Kardeşim sizleri aldatan Risale i Nuru külliyat olarak değil belki hususi olarak hükümleri üzerinde karar vermenizdir. Halbuki küll'deki hassa cüz'de yoktur yani bir hakikatı tamamıyla idrak etmek ancak mecmuunu nazara almakla olur.. Evet kardeşlerim, "hakikat ı mutlaka, mukayyed enzarla ihata edilmez" bilirsiniz.. Yani bir hakikatı beyan ederken külliyyen o mananın muradları nazara alınır ta ki tam manasına ve sırlarına vakıf olunsun. Yoksa nakıs kalır, yanlış istifhamlara yahut dar kalıplara medar olur, daha ondan çıkamaz. Bakın 25.Sözde bu manaya dair nasıl bahsediliyor.

" Güyâ bir taksimü'l-a'mâl hükmünde, herbir kısmı hakikatin şecere-i uzmâsından yalnız bir iki dalına yapışıyor, yalnız onun meyvesiyle, yaprağıyla uğraşıyor; başkasından ya haberi yok yahut bakmıyor.

Evet, hakikat-i mutlaka, mukayyed enzâr ile ihâta edilmez. Kur'ân gibi bir nazar-ı küllî lâzım ki, ihâta etsin. Kur'ân'dan başka çendan Kur'ân'dan da ders alıyorlar, fakat hakikat-i külliyenin, cüz'î zihniyle yalnız bir iki tarafını tamamen görür, onunla meşgul olur onda hapsolur, ya ifrat veya tefrit ile hakâikın muvâzenesini ihlâl edip, tenâsübünü izâle eder. Şu hakikat Yirmi Dördüncü Sözün İkinci Dalında acîb bir temsil ile izah edilmiştir. Şimdi de başka bir temsil ile şu meseleye işaret ederiz.

Meselâ, bir denizde hesabsız cevherlerin aksâmıyla dolu bir defînenin bulunduğunu farz edelim. Gavvâs dalgıçlar, o defînenin cevâhirini aramak için dalıyorlar. Gözleri kapalı olduğundan, el yordamıyla anlarlar. Bir kısmının eline uzunca bir elmas geçer. O gavvâs hükmeder ki, bütün hazîne uzun direk gibi bir elmastan ibârettir. Arkadaşlarından, başka cevâhiri işittiği vakit, hayal eder ki, o cevherler, bulduğu elmasın tâbileridir, fusûs ve nukuşlarıdır. Bir kısmının da kürevî bir yâkut eline geçer, başkası murabbâ bir kehribar bulur ve hâkezâ, herbiri, eliyle gördüğü cevheri o hazînenin aslı ve mu'zâmı itikad edip, işittiklerini o hazînenin zevâid ve teferruâtı zanneder. O vakit hakâikın muvâzenesi bozulur, tenâsüb de gider. Çok hakikatin rengi değişir. Hakikatin hakiki rengini görmek için tevilâta ve tekellüfâta muztar kalır; hattâ, bâzan inkâr ve ta'tîle kadar giderler. Hükemâ-i İşrâkiyyunun kitaplarına ve Sünnetin mîzanıyla tartmayıp keşfiyât ve meşhudâtına itimad eden mutasavvıfînin kitaplarını teemmül eden, bu hükmümüzü bilâşüphe tasdik eder. Demek, hakâik-ı Kur'âniyenin cinsinden ve Kur'ân'ın dersinden aldıkları halde (çünkü Kur'ân değiller) böyle nâkıs geliyor.

Bahr-i hakâik olan Kur'ân'ın âyetleri dahi o deniz içindeki defînenin bir gavvâsıdır. Lâkin, onların gözleri açık; defîneyi ihâta eder, defînede ne var ne yok görür. O defîneyi öyle bir tenâsüb ve intizam ve insicamla tavsif eder, beyân eder ki, hakiki hüsn-ü cemâli gösterir."

Demek yalnız bir cemaatin gördüğü yahut bir ağabeyimizin takip ettiği tarz, hakikatı tamamıyla ihata edemez. Kur'ani tarz ise, Üstad ı muhteremdedir ki bütün o farklı istidad sahiplerini ve hizmet erbabını, Risale i Nur camiasında muhafaza etmiş, hiçbirini daire dışına atmamış belki mütemadiyen Nurların neşriyle, hizmetiyle meşgul olmuştur. Risale i Nuru dar kalıplar içine almaya çalışan, yalnız bir ağabeyin anlayışına yahut bir cemaaatin gidişatına o külli hakikatı hasretse, kendi dar zihniyetini ilan eder. Zira Üstadımız der ki "hakikat-i mutlaka, mukayyed enzâr ile ihâta edilmez."

..hem yanında hizmet eden talebelerine de beyan etmişler ki "ben birinizle iktifa edemiyorum. Hepiniz beraber olsa." yani ağabeylerimiz her ne kadar Nur hizmetinde kahramanca vazifeler görmüşlerse de, hiçbiri Nurun menbaı olan Üstadımıza yalnız başına muhatap olamayacağından, -bunun hikmeti ise izahtan varestedir. Zira o ahir zamanda gelmiştir. Kimse ona yetişemeyeceği, O'na ve davasına inananlara ma'lum.- Üstadımız hakikat canibinden "ben birinizle iktifa edemiyorum. Hepiniz beraber olsa" buyurmuşlar. Yoksa hâşâ talebelerin kifayetsizliği manasında değil. Onların en küçüğünün bile makamına, sonradan gelenlerin en büyükleri dahi yetişemeyeceğini, 27.Sözün Sahabelere dair zeylini dikkatle mütalaa eden anlar. Her ne ise..

Üstadımız Nurlarla alakadar olmanın mertebelerini ve talebesi olmanın şartlarını ise, en geniş şekliyle Mektubatta dost, kardeş ve talebe diye vasıflandırdığı üç mertebede izah ederken der..

"Dostun hassası ve şartı budur ki: Katiyen Sözlere ve envâr-ı Kur'âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid'alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın.

Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir.

Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin."

.talebeliğin hassası, Nurlara kendi malı gibi sahip çıkmak, hayatının en mühim gayesi onun neşri ve hizmeti bilmek olduğu, sarahaten beyan edilmiştir. Bu manayı tasdik eden başka bir yerde de Hulusi ağabeye hitaben şöyle der..

"Fakat kardeşim, sen şimdi iki vazifeyi görmekle mükellefsin: Biri, kardeşim Hulûsi Beyin vazifesini; biri de, evlâd-ı mâneviyem ve biraderzâdem ve bir dehâ-i nuranî sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman'ın vazifesi de size ilâve edildi. O benim hakikî bir vârisim idi. Yazdıklarımı ve malımı kendi malı telâkki ederdi, öyle de sahip oluyordu. Sen de bundan sonra yazı ve sözleri, senin hocanın yazısı diye tutma; kendi malın ve senin sözlerindir bil, öyle sahip ol."


Kardeşim şurada ta'dat ettiğin ölçüleri, inşaallah yazıcı kardeşlerimiz olarak sizlerden bekliyoruz. Zira okuyucu kardeşlerimiz sizleri tenkidle vakit geçirmiyorlar.. Onlar Nur dairesindeki vazifeleri ve kendi hizmetleriyle meşguldürler. Fakat yazıcı kardeşlerimiz nedense -bazı forumlarda rastladığım üzere- bazı böyle bahisler açıp, kendi tarzlarında gitmeyen fakat Nura ve Üstada sadık olan hakiki kardeşlerini tenkid ederek, kardeşlik manasına ve uhuvvet düsturlarına muhalefet ediyorlar.

Kardeşlerim artık bu ihtilaftan kurtulalım. Sizler yazarak, bizler de okuyarak nurları neşrediyoruz. Aynı manaya hizmet ediyoruz, aynı Üstadın talebeleriyiz. Birbirimize ilişmeye, tenkid etmeye ihtiyaç yok. Zaten buna düşenler, Nurun en temel düsturlarından olan "bu hizmet i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmeyiniz" ve "adavet etmek istersen, kafirler münafıklar çoktur onlara adavet et" gibi ihlas ve uhuvvvet düsturlarına muhalif hareket etmiş olurlar ki, bu manada giden, Üstadın karşısına hangi yüzle çıkacaktır.. Kendimize sormalıyız.

Elhasıl: İttihad ı İslam asıldır. Onun küçük bir nümunesi nev'inden, hem İslam dairesindeki geniş manayı müjdelemesi noktasından, Nurlar dairesinde kemal i samimiyetle ittifak etmeliyiz. Nur dairesinde olan umum kardeşlerimizle ittifak edeceğimiz çok mühim hisler ve hakikatlar olduğuna nazaran, -mesela her ikinizin Üstadı bir, okuduğu ve ders aldığı eser bir, yolu ve mesleği bir, bir bir.

Şimdi yalnız meşreb ve tarz farklılıklarından dolayı birbirimiz kırmayalım, ihtilaflı mevzuları kapatmayı, ittifaklı mevzularda birleşmeyi öğrenelim. o halimizle din düşmanlarını ve Nur'un sinsi düşmanlarını kahredelim, o yolda rıza yı Mevla'ya erelim..

Umum Nur talebelerine ve Müslüman kardeşlerimize selam olsun.


Levent Bağ

37

10.03.2010, 08:50

Biz Kur'ân

Sünnet

Asrın imamlarına dair ne varsa okuyalım hayatımıza ayna yapalım

Bunun Hepside Risale-i Nurlarda var

ayıp oluyor

sen yazıcısın sen okuyucusun

bizim vazifemiz

12 imamın tariklerinin ortak noktası

13. imam ve hz mehdinin proğramı olan

Risale-i Nurlara dört elle sarılalım ve

yaşayalım. yaşatalım.

Hüsrev abiyide seviyoruz

diğer abileride seviyoruz

imtihanlardan geçiyoruz.

ayrılık gayrılık

hizmet metodu değişikliği

bunlar

gülün çiçeğini güzelleştiren

dalındaki iğneler.

ayrı hizmet metodlarınıda gülün dalındaki iğneler olarak görsek.

iğneler acıtsada gül çok güzel

Risale-i Nur Üniversitesinin

fakülteleri

vazifesini yapmaya devam ediyor.

bizlerde bu fakültenin üyeleri olarak devam.

38

10.03.2010, 14:43

Biz Kur'ân


ayrı hizmet metodlarınıda gülün dalındaki iğneler olarak görsek.
iğneler acıtsada gül çok güzel

Risale-i Nur Üniversitesinin

fakülteleri

vazifesini yapmaya devam ediyor.

bizlerde bu fakültenin üyeleri olarak devam.


Mübarek Kardeşim; neden iğneler olarak görelim? Hayır! Aslâ iğne olarak görmeyiz; görmemeliyiz! Hizmet metodları o gülün, o ağacın ayrı bir dalı. Her dalında yeni bir tomurcuk, tâze bir filiz, revnaktâr bir çiçek, lezîz bir meyve var. Hangi dalından istifâde etsen kendi kabiliyetine göre bir menfaat bulur, bir tad alır, füyûzâta mazhar olursun.
Bu mes'eleye bu zâviyeden bakıp artık tenkitvârî ithâmlardan vazgeçmemiz lâzım.
Kemmal Kardeşim, sizin yazınızdan alıntı yaptım diye sakın bunları şahsınıza söylüyorum zehâbına kapılmayınız. Sözlerim hepimizedir; şahsım dâhil.
Ayrıca bir düşüncemi de bu vesîle ile bir cümlede dile getirmek istiyorum.
Risâle-i Nûr'un lisân konusundaki vazîfesi yalnızca yazıyı yaşatmakla sınırlı değildir. Yazının yanında "lisânımız"ı da yaşatmaktır asıl gâye. Zîrâ yazı, lisânın yalnızca kâğıt üzerindeki ifâdesidir. Bunun "kelime"si var; "deyim"i var, "tâbir"i var; "gâye"si var; v.s.
Bizler Nur Talebesi olarak bu kelime, deyim, tâbir v.s. yi de yaşatmak mecbûriyetindeyiz. Ki yeni nesiller eski kültürümüze gabî, yabancı kalmasın. Bunun için de illâ yazıya takılıp kalmamalıyız. Bir taraftan yazıyı yaşatmaya, hattâ canlandırmaya çalışırken, aynı zamanda lâtin harfleri ile de olsa köklü, güzel, İslâmî olan; bize âit olan, bizim kültürümüze âit olan kelimelerimizi de günlük yazı ve konuşma dilimizde kullanmaya dikkat etmeliyiz ki, o lisânı yaşatabilelim. Meselâ "zorunluluk" kullansak da aslâ "mecbûriyet"i ihmâl etmeyelim. "Mevzû" yerine hep "konu" kullanmayalım. Ve hâkezâ...
Muhabbetlerimle...
Asya'nın Bahtının Miftahı Meşveret ve şuradır.

"Nurculuk, bütün fenleri müslümanlaştırma hareketidir" M. KUTLULAR

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

39

11.03.2010, 01:05

Bazan gecmisten kalan izler ve cizgiler kolay kolay silinmiyor malesef. Ruhefza kardesimizin hassasiyetinide yazicilarin durumunuda genis dairede degerlendirmek gerekir. Su an Risalei Nur dairesinde bulundugunu iddia eden okdadar insan varki hallerine baksaniz müslümanim demezse anlayamazsiniz. Su an Risalei Nura karsi samimi olan ve istifade etmeye calisan her cemaate ve sahsa karsi hüsnü zan beslememiz gerekir. Mücadele ic dairede olmaz, kavga etmek de manasiz ve hic bir netice hasil olmaz, ancak müsbet manada münazara edilir.

Münazara icin söylüyorum. Hüsrev agabeye önceleri Üstadi sani sonralari üstad demeye baslandi ve tamamen Bediüzzamandan ayri bir yol izlenmeye baslandi. Bediüzzaman ve Risalei Nur ise bir bütündür. Hatta okadar ileri gidildi ki karanlik bir odada mum isiginda ve Hüsrev agabey gibi yazmak sartiyla ozamanlari daireye insanlari kabul ettirdiler. Bu ise ozaman cok zarar verdi ve daireden cikmaya sebeb oldu bazilari icin.

Ozamandan bu zamana kadar uzun bir sürec gecti artik bu durumlari degerlendirdigimizde yeni hali degistiremeyiz. Siz yolunuza biz yolumuza. Allah muvaffak eylesin..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

~Nur~

Stajyer

Mesajlar: 72

Konum: izmir

Hobiler: Kuran- Kerim, Risale-i Nur, Osmanlıca......

  • Özel mesaj gönder

40

20.04.2010, 13:04

nur cematinin bu iki ayrı kolunun birbirini neden kötülediğini bir türlü anlamıyorum, yukarıda da o kadar saygı sınırını aşmışsınız ki iki ayrı dinden olan insanlar bu kadar sert konuşamazdı herhalde....

ben iki taraf içinde de bulundum, ikisinde de aynı kitaptan sohbet yapılıyor, birşeyler öğrenilmeye çaşılıyor, iman konusu üzerinde duruluyor.

tek farklı yönleri osmanlıcaysa neden karşılıklı kavgalar başlıyor anlamıyorum, sonuçta osmanlıca öz türkçedir, günümüzde dilimize o kadar yabancı kelime girmişki risale-i nurlar türkçe olmasına rağmen anlamıyoruz

türkçeyi korumak açısından da osmanlıca bizim için büyük bir artı

herkesin kendi tercihi, ortak yönlerimizi görmeye çalışırsak bence ortada bu ayrım bile kalmazdı....
Faniyim, fani olanı istemem,
Acizim aciz olanı istemem
Ruhumu Rahman'a teslim eyledim;
gayr istemem...


Bu konuyu değerlendir