Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

10.05.2008, 19:02

Alıntı sahibi ""Ceka""

her bir masnu' üstünde Hâlık-ı Küll-i şeye mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku üstünde Sâni-i Küll-i şeye has bir hâtemi

Burda dikkatimi çeken bir husus daha var.

Masnu derken üstünde Halık-ı Küll-i şey'e mahsus sikke diyor. Mahluk derken üstünde Sani-i Küll-i şeye mahsus hatem diyor.

Neden masnunun üstünde Sani-i Küll-i şeye mahsus sikke veya hatem demiyor ve neden mahlukun üstünde Halık-ı Küll-i şey'e mahsus sikke veya hatem demiyor.

Muhabbetle


Ceka kardeşim, sizin bulunduğunuz bir mekânda Risale-i Nur derslerine katılmak isterdim. Maşaallah barekâllah. Hep okuduğumuz, ama belki hiç dikkat etmediğimiz noktaları yakalıyorsunuz. Demek ne kadar sathî okuyormuşuz!
Gerçekten dikkat çekici. Sanki normali, "her bir masnu' üstünde" derken "sâni-i küll-i şey'e mahsus" demesi gerekiyormuş gibi. Acaba neden tersini söyledi Üstad?
Asya'nın Bahtının Miftahı Meşveret ve şuradır.

"Nurculuk, bütün fenleri müslümanlaştırma hareketidir" M. KUTLULAR

22

10.05.2008, 19:41

Sanatlı şeylere sikke tabiri kullanılmış, kelime mânâsı itibariyle baktığımızda sikke kime ait olduğu belli olsun diye vurulan mühürdür sikke..
Tabi acizane anladığım şu ki;
o sanatlı şeyi ancak her şeyi yaradan yapabilir başkasına ait olamaz..
Bir nevi teşbihte hata olmasın kaliteli bir malın markası gibi, fason olmadığını ve tek elden çıktığını ispat..
Diğer herbir mahlukda hatem tabiriyle, gene kelime mânasından yola çıkarak, biri yapmış yani yaratmış fakat o Yaradandan daha ilerisini kimse yaradamazı ifham ettirmek için hatem tabiri kullanılmış..
Yani en son en mükemmel en sanatlı halini ancak başka herşeyi de aynı taklid edilmez sanatla Yaradan yapabilir.
Aslında bu iki Tabir birbirine benzemekle beraber aynı zamanda gayrdırlar..
Biri etiket biri tescilli markayı ispat içindir..
Hani sanatlı şeyin taklidi belki olabilirde, yaratmanın taklidini asla olamaz..
Hep pirinç misali verilirya, Japonlar labaratuvarda pirinç tanesindeki tüm maddeleri bir araya getirerek taklidini yapmışlar, fakar onların yaptığı o taklit pirinç toprağa atılınca neşvü nema bulmuyor..
Yaratmadaki taklid edilmez hatem bu olsa gerek..

23

10.05.2008, 19:46

Alıntı sahibi ""ruhefza""

Başlığı açan abimizden Allah razı olsun..
Tam da şu sıralar, "sarhoşluk ve divanelik" terimleriyle Üstadımız r.a. neyi kasdetmiş diye araştırıyorduk..

Ya bu iki terim hakkında ben inceleme yapmış ve acip nükteler keşfetmiştim. Sonra malesef yine foruma girmem zorlaştı.
ınşaallh o incelememi tekrar yapıp hatıramı tazeleyip yazmak niyetim var.

Ruhefaza kardeşim yanlış anlamamıştır inşaallah.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

24

10.05.2008, 19:50

Teşekkürler..
Sıradan gidelim inşaallah..
Evvela sikke ve hâtemi anlayalım..
Bugün aslında bir kaç tabir daha takıldı aklımıza, sırası gelince onları da deriz inşaallah..

25

10.05.2008, 19:55

Alıntı sahibi ""osmanoğlu""


Ceka kardeşim, sizin bulunduğunuz bir mekânda Risale-i Nur derslerine katılmak isterdim. Maşaallah barekâllah. Hep okuduğumuz, ama belki hiç dikkat etmediğimiz noktaları yakalıyorsunuz. Demek ne kadar sathî okuyormuşuz!
Gerçekten dikkat çekici. Sanki normali, "her bir masnu' üstünde" derken "sâni-i küll-i şey'e mahsus" demesi gerekiyormuş gibi. Acaba neden tersini söyledi Üstad?


Abim çok özledim seni.
Tebrikin için teşekkür ederim. Sathilik yok.Her birimizin ayrı bir hassası var! Herbirimiz ayrı ve güzel bir nükte yakalıyoruz. şahs-ı manevi bu olsa gerek. (Ona dahil olmak niyetine bir dua sayılsın)

...

Abim meselenin sırrı o kavramların manalarında gizli gibi geliyor. Herkez anladığını yazsa belki bir noktaya ulaşabiliriz.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

26

11.05.2008, 13:03

Sikke madem ki bir malın hangi fabrikada yapıldığını gösteren fabrika sahibinin bir damgasıdır. Ve sanatla yapılmış bütün varlıklar şu kâinat fabrikasında yapılmıştır. O süslendirilmiş, tezyin edilmiş, sanatlı olarak yapılmış masnu'un başka bir fabrikada yapılma imkân ve ihtimali yoktur. Zira o masnu'un tezyinatı için lüzumlu olan renk, koku, ışık, hammadde v.s. her şey bu kâinat fabrikasının unsurlarından alınmıştır. Ve o masnu'un tezyinatında işleyen ılim, ırade, Kudret, Sânî, Hâlık v.s. bütün isim ve sıfatlar da o kâinat fabrikasının sahibi olan Zât'a (c.c.) aittir. Öyleyse o masnu' her şeyin Hâlık'ı olan "Hâlık-ı Küll-i şey'e" mahsustur.
Aynı şekilde kâinatta gördüğümüz bütün sanatlı yapılmış masnuat da her şeyi yoktan var eden, her şeyin Hâlık'ı olan Zât'a ait olmakla beraber, onlardaki sanat, tezyinat v.s. kâinattaki diğer mahlûkattan geri veya ayrı değildir ve olamaz. Zira kâinattaki her varlık mutlak sanatlı yapılmıştır. Yani kâinattaki mahlûkat içinde sanatsız yapılan yoktur. Dolayısı ile bütün mahlûkatın Hâlık'ı, Sânî-i Zül-Cemal olan Allah'dır.
şeklinde ifade edebilir miyiz acaba?
Asya'nın Bahtının Miftahı Meşveret ve şuradır.

"Nurculuk, bütün fenleri müslümanlaştırma hareketidir" M. KUTLULAR

27

12.05.2008, 11:20

Abi hemen hemen aynısını yazmak için foruma girdim. :D
Maaşallah demek şahsı-ı manevi etkileşimi var. Tebrik ederim Abim
şu nükte artık zihnimde daha da çok belirginleşti. Bu ölçüyü artık hangi Esmaya vursam hakikatini görebiliyorum.
Bakalım nereye kadar gidebilirim.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

28

13.05.2008, 13:18

Sikke: Allah'ın hikmetle iş görmesi ve idaresinin tatbik ve icrası.

Hatem: Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi.

Turra:Allah'ın kudreti ile iş görmesi. Esmasının Zat'ını göstermesi.

Bu noktaya kadar geldim.

Ne dersiniz?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

29

13.05.2008, 13:22

Sarhoşluk ve Divanelik arasında şöyle bir fark anladım.

Divanelik daha çok hezayen peşinde gitmek. Yani, görünüşü dahi yanlış olan şeylere inanmak, söylemek.

Sarhoşluk, daha çok safsata ile alakalı sanki. Yani görünüşte doğru olan. Aslı itibari ile yanlış, yalan şeylerin peşinde gitmek.

Daha fazla inceledikten sonra fikrimi yazmak istiyorum inşallah.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

30

13.05.2008, 14:23

Alıntı sahibi ""Ceka""

Sikke: Allah'ın hikmetle iş görmesi ve idaresinin kanunlarını tatbik ve icrası.



Böyle daha iyi oldu. :D
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

31

13.05.2008, 21:17

Sarhoşluk: Bir şeyin hakikatini bazı arızalarla görememek; farkedememek. Fakat sarhoşluk geçicidir. Ayılma ve doğruyu bulma ihtimali vardır. Katî bir hüküm ifade etmez.
Divanelik: Hakikati bilmediği halde bildiğini zannetmek. Yanlışa doğru gibi hüküm vermek. Hezeyan! Divanelik bir karar, bir hüküm ifade eder.

Ne dersiniz?
Asya'nın Bahtının Miftahı Meşveret ve şuradır.

"Nurculuk, bütün fenleri müslümanlaştırma hareketidir" M. KUTLULAR

32

13.05.2008, 23:06

Kendisi şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz.
2. söz

Aynen onun gibi, şu misafirhâne-i dünyadaki vaziyeti, sarhoş olmadan dikkat etsen, şu dokuz esâsı anlarsın:
Onuncu Söz | 73

Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Kıyâmet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük birşeydir...
ınsanları da sarhoş görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir; lâkin Allah'ın azabı pek şiddetlidir.

(Hac Sûresi: 1-2.)

Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maîşetle sarhoştur."
On Dördüncü Söz | 156

Bir sineği dâimî bir sûrette tavus görmek ve tavusun büyük evsâfını onda her vakit müşâhede etmek ne kadar muhâl ise, şu mesele de öyle muhâldir. Fıtraten akılsız, sarhoş bir divâne lâzım ki buna ihtimâl versin.
On Beşinci Söz | 171

Ben de senin gibi gençlik sarhoşluğuyla, gaflet içinde, dünyayı hoş ve güzel gördüğüm halde, gençlik sarhoşluğundan ihtiyarlık sabahında ayıldığım dakikada, o güzel zannettiğim, âhirete müteveccih olmayan dünyanın yüzünü nasıl çirkin gördüğümü ve âhirete bakan hakiki yüzü ne kadar güzel olduğunu,
Yirmi Üçüncü Söz | 298

ışte felsefe-i sakîme, tetkikat-ı felsefe ile ve hikmet-i tabiiye ile ve medeniyet-i sefîhenin câzibedar lehviyâtıyla, sarhoşâne hevesâtıyla o dünyanın hem cümûdetini ziyâde edip gafleti kalınlaştırmış, hem küdûretle bulanmasını taz'îf edip Sânii ve âhireti unutturuyor.
Yirmi Beşinci Söz | 402

ılâ ahir..
Daha bunlar gibi bir çok yerde sarhoşluk misâli geçmektedir.
Bu bahsi geçen yerlerden de anlaşılacağı üzere sarhoşluk bir nevî var olan şeyi yok farzetmek, yok olan şeye de var gibi inanmaktır..
Bu sarhoşluğun verdiği haletle hisler iptal olup, akıl devre dışı kalmaktadır..
Bir çeşit devekuşu pozisyonu da diyebiliriz bu hâlete..

33

15.05.2008, 08:11

Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir, sikkeleridir.

şu mühür tahayyülünden sonra, şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub, o mühür, o mektubun sahibini gösterir; öyle de, şu çiçek, bir mühr-ü Rahmânîdir. şu enva-ı nakışlarla ve mânidar nebâtât satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem, şu tepecik dahi bir mühürdür. şu sahrâ ve ova bir mektub-u Rahmânî hey'âtını aldı.

29.pencere-33.söz

34

15.05.2008, 15:43

Yunusum kardeşim; zaten biz de bunları okuyoruz ve görüyoruz. Ama aralarındaki fark ve bağlantıyı tam idrak etmek istiyoruz.

Sikke, hatem, turra kelimelerinin arkasında bir sır seziyorum. Boşuna değil, sadece 22.Söz'de 14 kez sikke, 12 kez hatem, 11 kez turra geçiyor.

Unutma kardeşim kay yerine süt vermek lazım..

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

35

15.05.2008, 15:59

Alıntı sahibi ""Ceka""

Sikke: Allah'ın hikmetle iş görmesi ve idaresinin kanunlarını tatbik ve icrası.

Hatem: Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi.

Turra:Allah'ın kudreti ile iş görmesi. Esmasının Zat'ını göstermesi.

Bu noktaya kadar geldim.

Ne dersiniz?


Ben bu üç kavramı oldukça iyi anladım. Ucunu yakaldım. Çekmeye başlayınca hakikatlerin sağnak gibi yağdığını gördüm. Elhamdülillah. Haza min fazliRabbi

Fesübhanallah, üç kelimede bu kadar hakikat gizli olsun. Hayret ettim.

Sonra öyle bir hale girdim ki tarifi mümkün olmaz. Sanki bir kapı açıldı ve içeri girdim. Gördüm ki önümde sayısız basamaklı merdivenler semaya uzanıyor. Anladım ki yolun başındayım. Sonra arkama baktım ki yüksek bir dağın tepesindeyim. Uçsuz bucaksız bir manzararyı temaşa edebiliyorum.

Tarifi şu olsa gerektir: O merdivenler daha hiç bir şeyi bilmediğimi ve yolun başında olduğuma alamet. Arkamdaki manzara o kapının açtığı ve idrak ettirilen hakikatlerin sembolüdür.

Bu temsil hakikaten hayalime geldi. Sizinle paylaşmak istedim.

Israr ediyorum ki, kardeşlerim bu kelimeleri iyice anlasınlar. Sonra 22. Sözü ve 14. Lemanın ikinci makamını bir kez daha okusunlar. Hatta Ayet'ül Kübraya bir de o vakit baksınlar. Hatta Kur'an'da mukattaat harflerle başlayan surelerin başlarına bir daha baksınlar.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

36

15.05.2008, 16:05

Alıntı sahibi ""osmanoğlu""

Sarhoşluk: Bir şeyin hakikatini bazı arızalarla görememek; farkedememek. Fakat sarhoşluk geçicidir. Ayılma ve doğruyu bulma ihtimali vardır. Katî bir hüküm ifade etmez.
Divanelik: Hakikati bilmediği halde bildiğini zannetmek. Yanlışa doğru gibi hüküm vermek. Hezeyan! Divanelik bir karar, bir hüküm ifade eder.

Ne dersiniz?


Evet Abi, güzel bir tarif olmuş. Yanlız divanelikte de doğruyu bulma ihtimali var.

Küfür divaneliktir.

Dalalet sarhoşluktur.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

37

15.05.2008, 16:07

ısterseniz yeni kavramlara geçelim.

Vahdet, Vahidiyet, Vahdaniyet, Vahid, Ehad, Ehadiyet.

Ben anladım ki bu kavramlar hakkı ile idrak edilse Risale-i Nurdaki çok önemli meseleleri açılacak.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

38

16.05.2008, 08:30

Sikke: Allah'ın hikmetle iş görmesi ve idaresinin kanunlarını tatbik ve icrası.

Hatem: Allahın mahlukatı üzerindeki tasarrufu ve Esmasının manalarının o mahluklar üzerinde gözükmesi.

Turra:Allah'ın kudreti ile iş görmesi. Esmasının Zat'ını göstermesi.

Bu noktaya kadar geldim.

BU GELDığıN NOKTAYI BU AşAğIDAKı CÜMLEYE TATBıK EDEBıLıRMıSıN..



Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir, sikkeleridir.

39

16.05.2008, 09:39

Bizde şöyle tefekkür etmeye çalıştık.Rabbim isabet etmeyi nasip buyurur inşallah.

Her bir masnu yani sanat eseri üzerinde her şeyin yaratıcısı olan Allaha mahsus ve hususi nereye ve kime âit olduğunun bilinmesi için konulan bir mühür;her bir mahlukun yani yaratılan mevcudun üstünde her şeyin yaratıcısı olan Allaha has bir tescil ve en son damgası vardır.

Masnu ve mahluk ikisi de her şeyin yaratıcısı olan Allah'ın kudretinin ve sanatının tecellileri.

Mahlûk;yaratılmış, yoktan var edilmiş olandır.

Masnu;sanatla yapılmış eşya, varlıklardır.

Masnu üstünde sikke yani kime âit olduğunun bilinmesi için konulan bir mühür kelimesi kullanılıyor.

Mahluk için ise hatem yani has bir tescil ve en son bir damga kullanılıyor.

Yaratılan mahluklar sanatlı yaratılıyor. Yani bir mahlukta sikkeler var.O sanatlarla müzeyyen masnuların her sayfasına mühürler koyuluyor ve sonra o mahluk mükemmel olarak yaratılıyor sonra da hatemle tescilleniyor en son damga vuruluyor.ışte o sikkeleri cem eden hatem en sonunda her mahlukun simasına ve heyet-i mecmuasına en son bir damga olarak Halık-ı Küll-i şey tarafından vuruluyor ve Halık-ı Küll-i şeyi gösteriyor.

40

16.05.2008, 11:46

Alıntı sahibi ""yunusum""


BU GELDığıN NOKTAYI BU AşAğIDAKı CÜMLEYE TATBıK EDEBıLıRMıSıN..

Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir, sikkeleridir.


Ben bu yazıyı şöyle okuyorum:
Üstad o çiçeğin oluşumunda ki kanunların tatbik ve icrasındaki sikkeyi ve o çiçeğin oluşumda büyümesinde, rızklandırılmasındaki tasarrufunda ki hatemi, görüp o hikmet ve tasarruf arkasındaki kudret elini bir anda temaşa ediyor. Seyrediyor. Sonra diyor bu tek bir çiçeğin oluşumunda ki kanunları icra ve tatbiki kime aitse tüm çiçek nevine ait işleyen kanunlar , tasarruflar ve arkasında işleyen kudret eli o Zatı gösterir.

Hatta Üstad şu nüktenin manasını hemen altındaki satırda yazmış. şöyle:

şu mühür tahayyülünden sonra, şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub, o mühür, o mektubun sahibini gösterir; öyle de, şu çiçek, bir mühr-ü Rahmânîdir. şu enva-ı nakışlarla ve mânidar nebâtât satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem, şu tepecik dahi bir mühürdür. şu sahrâ ve ova bir mektub-u Rahmânî hey'âtını aldı.

ışbu tasavvurdan şöyle bir hakikat zihne geldi ki: Herbir şey, bir mühr-ü Rabbânî hükmünde, bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder, kendi kâtibinin mektubu olduğunu ispat eder.


Uygulama amacı ile böyle nükteleri sormak çok iyi oluyor. Hem eksiğimi görebiliyor hem tamamlayıcı bilgilere ulaşabiliyorum.

Allah razı olsun.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir