Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

18.02.2008, 22:41

Bediüzzaman ve Meşruiyet Meselesi

Alem-i ıslamın en önemli problemi meşruiyet problemi olduğu inancındayım.Yani alem-i ıslam davasını meşru kaynaklara-Kur'an,sünnet- dayandırıyor mu?Ve ya Müslümanların meşruiyet noktasında problemlerinin çözümü nedir? Bu problemler çözülmüş müdür?Ve ya alem-i ıslam icma-i ümmet olarak vazifesini yapabiliyor mu?Bu vazifeyi kim yapacaktır?ışte bu sorularımıza cevaplar aramaya çalışacağız inşallah.Eğer alem-i islamın meşruiyet problemini çözersek sıkıntılarımız daha kolay halledilecektir.
Bu çalışma ile Bediüzzaman'ın şahsiyet-i manevisinin ortaya çıkmasına çalışacağız inşallah.Buna çok ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

2

18.02.2008, 22:43

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum.Nasılki ımam-ı Azam verilmiş bir unvan değilse Bediüzzaman da verilmiş bir unvan değildir.Bediüzzaman,kazanılmış bir ünvandır.O halde önce Bediüzzman’ın meşruiyetine bakmalıyız ve Bediüzzaman üzerinde içtima eden selef ve halef ulamasının icmasına bakalım.

1.Bediüzzaman’a peygamberimizden ve Selef ulamasından yapılan icma ve meşruiyet delilleri.
· Peygamber efendimiz ismen Üstadımızdan bahsetmiş ve onun sakalsız oluşuna dahi işaret etmiştir.” Hadis-i şerif meali: "Said.. Said.. Said fitnelerden muhafaza edilendir. Üç defa tekrar buyurulmuştur. O ibtilâ olunur ve sabreder. ışte O zayıf ve sakalsızdır... Sonra O zayıf ve sakalsız kelimesinin birçok mânâları olup, burada Hadis-i şerifin insan riyazesinde ima edilen husus nazar-ı itibara alınmıştır.

· “ınne’s saide lemen cennebe’l fiten” cümle-i cemîlesi Hadis-i şerif'te üç def'a tekrar nazar-ı dikkati bu ism-i pâk'in sahibine şiddetle tevcih etmekte olduğu gibi; O zâtın icrâ-yı faaliyette bulunacagı tarihleri ve ilminin hükümranlıgı tarihleri aynen göstermektedir: 1902-1952-2002. Kezâ maddeten zayıf olacağı ve sakalsız bulunacağının da Hadis-i şerif'in son fıkraları göstermektedir.(Tılsımlar Mecmuası)

Hz.Ali efendimiz kaynağı vahiy olan Celcelutiye eseri ile eserlerine ve kendisine işaretler ve beşaretler etmiştir.Sekizinci şua buna delildir.
Hz.Abdulkadir Geyleni eserleri ile Bediüzzaman’a bir mürüdi ve talebesi olarak işaret etmiş ve onu fitnelerden korumuştur.Sekizinci Lema da buna delildir.

ımam-ı Rabbani de Asr-ı saadetten 1300 yıl sonra mücedit-i ahirzamanın geleceğini ve Onun hatem-i evliya olacağını ekmeliyetin sonu olacağını beyan etmiştir. Hz. Mehdi valiyetin en yükseğindedir.(ımam-ı Rabbani, Mektubat, s.357) (251. mektuptan)

Bunların dışında bir önceki mücedid olan Mevlan Halid-i Bağdadi;”Mevlana Halid son müceddid,ondan gayrı Mehdi-i Müceddit” diyerek yine kendisinden sonra gelecek olan müceddididin vasfını ve son olacağını beyan etmiştir.Bu ifadelerin kaynağını şu an yanımda olmadığı için yazamıyorum.Ancak şu kadar diyebilirm ki Mevlana Halid-i Bağdadi sarığını ve cübbesini Asiye namında bir talebe ile Üstadımıza intikal ettirilmiştir.Bu cübbe ve sarık ise şu anda Urfa’da Badıllı ağabeyin kontrolünde muhafaza edilmktedir.Bu da büyük bir delildir.Risale-i Nurlarda da buna işaret şöyledir.
” ıkincisi:Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı...

Saniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azimeden dört beş zâtın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarıkla, pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakka yüz binler şükrediyorum.HAşıYE 1

HAşıYE 1 Bu mübarek emaneti Risale-i Nur talebelerinden ve âhiret hemşirelerimizden Âsiye namında bir muhterem hanımın eliyle aldım.(Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 62)

Yukarıya aldığımız delillerden sonra şöyle bir neticeye varmak gerekirse Üstadımızdan önceki hadislerle ve Ulamanın ittifakınca Üstadımıza işaretler ve beşaretler yapımıştır.Bu da gösteriyor ki Bediüzzaman selef tarafından meşruiyetini hak etmiştir.

3

18.02.2008, 22:47

2.Gelelim Üstadın yaşadığı döneme ve yaşanan olaylara.

· Üstad hazretleri 13,14 yaşlarında doğunun bütün alimlerini ilzam ederek ilminin şecaatini ilan etmiş ve doğu ulaması ittifak ederek bu Bediüzzmana’dır diye asrın eşsiz güzelliği hakikatini izhar etmişlerdir.Bunun gerekçesi olan cübbe giydirilememiş çünkü daha büyük bir alim bulunamamış yaşı bahane edilerek cübbe giyilmemiş.Buda gösteriyor ki doğu ulaması izhar-ı acz ederek Üstad için kararını vermiştir.Ayrıntılar Tarihçe-i Hayattan takip edilebilir.

· Üstad hazretleri 1907’de ıstanbul’a gelerek “Her soruya cevap verilir ancak soru sorulmaz.” diyerek ıstanbul ulaması ile yapılan bütün münazaraları kazanmış ve ıstanbul ulaması El Ezher Rektörü şeyh Bahid Efendiyi devreye sokarak Üstadın ilzam edilmesini istemiş.Ancak şeyhin sorduğu sorulara Üstadın verdiği cevaplardan sonra şeyh Bahid Efendi de izhar-ı acz ederek bu gençle münazara edilmez diyerek Onun Bediüzzaman olduğunu tekrar teyid etmiştir.

· Yine ıstanbu’a gelen Japon baş komutanı ahirzaman ile ilgili sorular sormuş.Darul Hikmete yani alem-i islamın en büyük dini hükümler dairesi başkanına sorulan bu sorular karşısında başkan hemen bu hadisleri cevaplasa cevaplasa Bediüzzaman cevaplar der,itiraz eden alimlerin de veremediği cevaplardan sonra daha sonra 5.şua olan bu hadisleri Üstad tereddütsüz bir şekilde izah ve tevil yaparak hadisler konusunda da “bir milyon beş yüz bin” hadisi hıfzına alarak otorite olduğunu ve ıstanbul ulaması tarafından da hem de en büyük dini daire tarafından meşruiyeti tasdik edilmiştir.

· Sadece Osmanlı toraklarındaki ulamanın icması yetmez şimdi birde alem-i islamın ıstanbul gibi şan salan bir şehri olan şam’a gidelim.Yıl 1911.Üstad bu tarihte şam’a gider ve on bin kişilik bir cemaate hem de içinde yüz tane alim bulunan ve hadisler gereğince meşhur ve önemli olan şam Emevi Camiinde bir hutbe irad eder.Buradan da anlaşılıyor ki ıslam aleminin ulamasının da Bediüzzaman üzerinde bir ittifakı olmuştur.

· Daha sonra ise Üstadın da ifadeleri ile Diyanet işleri başkanı Ahmet Hamdi Akseki ve benzer alimleri de itifakı ile Bediüzzaman’ın mücedditliği sabit olmuştur.

Bu kadar delilden sonra artık selef ve halef ulamasının itifakı ile Bediüzzaman noktasında icma-i ümmet gerçekleşmiştir.O zaman şöyle bir sonuca çıkabiliriz.Bu zamanda icma-i ümmet Risale-i Nularda içtima etmiştir.Çünkü Bediüzzaman şöyle der.”Ben bir çekirdektim çürüdüm ondan Risale-i Nurlar inkişaf etti.”Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar etle tırnak gibidir.

4

18.02.2008, 22:51

.şimdi bir de Kur’an, Bediüzzaman ve Risale-i Nur için ne diyor onlara bakalım.

ıkinci sual: şiddetle ve âmirâne denildi ki: "Sen Risale-i Nur'un makbuliyetine dair Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzam (r.a.) gibi zatların kasidelerinden şahitler gösteriyorsun. Halbuki, asıl söz sahibi Kur'ân'dır. Risale-i Nur, Kur'ân'ın hakikî bir tefsiri ve hakikatinin bir tercümanı ve meselelerinin burhanıdır. Kur'ân ise, sair kelâmlar gibi kışırlı, kemikli ve şuuru hususî ve cüz'î değildir. Belki Kur'ân, umum işârâtıyla ve eczasıyla ayn-ı şuurdur, kışırsızdır; fuzulî, lüzumsuz maddeleri yoktur. Âlem-i gaybın tercümanıdır. Sözler hakkında söz onundur. Görelim o ne diyor?"

Elcevap: Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur'ân'ın bâhir bir burhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem'a-i i'câz-ı mânevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâsı ve o mâden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesi olduğundan, onun kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmek Kur'ân'ın şerefine ve hesabına ve senâsına geçtiğinden, elbette Risale-i Nur'un meziyetini beyan etmekliği, hak iktiza eder ve hakikat ister, Kur'ân izin verir. Benim gibi bir tercümanın hissesi yalnız şükürdür. Hiçbir cihetle fahre, temeddühe, gurura hakkı yoktur ve olamaz. Gelecek âyetlerin işârâtına bu nokta-i nazarla bakmak gerektir. Yoksa beni hodbinlikle itham edenlere hakkımı helâl etmem.

Bu çok ehemmiyetli suale karşı iki-üç saat zarfında birden Kur'ân'ın âyât-ı meşhuresinden Sözler adedince otuz üç âyetin hem mânâsıyla, hem cifirle Risale-i Nur'a işaretleri uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefikan Risale-i Nur'u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü.

Risaletü'n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'ân'dan başka me'hazı yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.(Birinci şua)

şimdi bu açıklamalardan sonra şöyle diyebiliriz.Kur'an 33 ayet ile Risale-i Nur müellifine,Risale-i Nurlara ve talebelerine işaret ederek Bediüzzaman'ın ve hizmetinin makbuliyetini,meşruiyetini en kuvvetli ve sağlam delil olarak teyid etmektedir.

O zaman Bediüzzaman noktasında artık şunu açıklıkla ifade edebilirz.Bediüzzaman Kur’anın,hadislerin,icma-i ümmetin itifakı ile meşruiyetini hak olarak kazanmıştır.Bunda sonda Üstad hakkında söz söyleyenlerin çok dikkatli olmasını tavsiye ediyorum.

5

19.02.2008, 13:04

Çok güzel bir çalışma, tebrikler Abi..
Kaleminize bereket..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir