Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

18.02.2008, 22:13

Suriye Sempozyumu

SURıYE SEMPOZYUMU
Aziz, Sıddık Ağabey ve Kardeşlerimiz,
Evvela binler selam eder, hizmet-i imaniye ve Kuraniye'de muvaffakiyetler dileriz.
3 şubat 2008 tarihinde Suriyenin başkenti şam'da "Ümmetin ölümünde hayat çağrısı El-Hutbetuş şamiyeh" adlı bir sempozyum düzenlendi. Suriyede ilk defa Bediüzzaman Said Nursi ve eserleri hakkında tertip edilen bir sempozyum olmak hasebiyle çok kıymet arzediyordu. Zira bu sempozyumla eğer Risale-i Nurlar oranın halkına ve ulemasına takdim edilir; Ve bu da hüsn-ü kabule mazhar olursa bu Risale-i Nurların Suriye'de yerleşmesi anlamına gelecekti. Bu sempozyumu tertip eden Dr Mahirül Hindi 3 ay evvel ıstanbulda yapılan adalet sempozyumuna iştirak etmiş ve ondan aldığı ilhamla bizimde Suriye kamuoyuna mutlaka Risale-i Nurları tanıtmamız lazım diyerek işe başlamıştı. Esasen küçük bir toplantı veya bir panel fikriyle hareket eden Mahirül Hindi ve arkadaşları neticesinde böyle bir sempozyumun vücuda geleceğini hayal bile edememişlerdi.ı lk olarak şam mebusu Galip Uneys'e Mektubatı takdim etmiş ve böyle bir toplantıyı haber vermişlerdi.Bu zat mektubatın daha yarısını okumadan içinde öyle bir şevk ve gayret hissi uyanmışki daha sonra bütün sempozyumu sahiplenecek ve her türlü desteği verecekti.
şam'ın mühim üniversitelerinden olan Fethül ıslam Üniversitesi Rektörü Husamettin Farfur'un yanına gittiklerinde ise hiç beklemedikleri bir alakala ile karşılaşmışlar. Rektör sizlere her türlü desteği vereceğim hatta mani olarak bir durum olursa devlet başkanına kadar çıkacağım siz yolunuza devam edin. Hakikaten devlet Başkanı olan Beşşar Esad'ıda davet etmiş o da böyle bir toplantının olacağından memnun olmuş ve devam edin demiş.
Bu kardeşlerimiz bütün bu inayetler karşısında hem hayret ediyor hemde bir adım daha nasıl gidebiliriz diye gayrete geliyorlar.Bu arada şam mebusu ile rektör de toplantıyla ilgili temaslarını sürdürüyorlar . Hem Suriye Diyanet ışleri Başkanı Bedreddin Hasunu hem de diyanetten sorumlu devlet bakanı Muhammed Seyyid Abdussettar'ı davet ediyorlar daha sonra bu zatlar bilhassa bakan davete icabetle kalmayacak sempozyumun sonuna kadar sahiplenecek hemde afişlere kendi ismini yazdırıp böyle bir toplantıyı tertip ettiğini resmen ilan etmiş olacaktı. Böylelikle dar bir dairede planlanan toplantı şam Üniversitesinde bulunan ve devlet başkanlarının toplantı yaptığı şam'ın en güzide salonlarından olan bin kişilik yere tebdil ediliyor ve orada beklenilenin çok fevkinde bir alaka ve katılım gerçekleşmiş oluyor. Bu arada Suriyenin en büyük ve meşhur alimi Said Ramazan El-Butinin toplantıya iştiraki ve yaptığı konuşma toplantıya ayrı bir değer katmıştı. Hem şam halkı hem şamın en meşhur alimleri hem devlet ricali hem sair Arap aleminden gelen ilim adamları sempozyumu tahminimizin fevkinde bir alaka ile sahiplendikleri göründü.
Biraz sonra aşağıda bahseeceğimiz bu alimlerin hiçbir şey konuşmasalar bile sempozyuma icabet etmeleri çok büyük bir hizmetlere vesile olacakken hem sempozyuma iştirakleri hem Üstadımızla alakalı tesbitleri hem Nurları okuduklarını gösteren konuşmaları Üstad ve
Risale-i Nur metodunun bu asrın en isabetli hizmet metodun olduğunu nakl etmeleri bütün bunlarla beraber belkide en mühimi sempozyumu sonuna kadar sahiplenmeleri büyük bir inkişafa vesile olmuştur.Türkiye' den de bir grup nur talebesi programa iştirak etmek için gelmişlerdi.
Bilhassa Üstadımızın talebelerinden Sungur Ağabey, Abdullah Yeğin Ağabey, Said Özdemir Ağabey, Fırıncı Ağabey ve Abdulkadir Badıllı Ağabeylerin iştirakleri sempozyuma ayrı bir mana kattı.Sempozyum Kuran'la başladı. Ardından Üstadımızın hayatını hülasa eden Arapça bir sinevizyon gösterisi yapıldı.Bu sinevizyonda Nurların 40'tan fazla dünya diline tercümesi ve batılı ilim adamlarının Risale-i Nurlara bakış açısı ve hüsn-ü istikbal etmeleri çok calib-i dikkat oldu. Daha sonra konuşmalara geçildi.
şam Milletvekili Galip Üneys kürsüye çıkıp Üstadımızın hayatı ve Hutbe-i şamiye ile alakalı bir konuşma yaptıktan sonra dedi ki Cenab-ı Hak bizi bu zatın davasını ilana ve neşre musahhar kıldı.Ve bundanda şeref duyuyoruz."Ben ilk olarak Mektubat'ın bir kısmını okuyabildim. Fakat gördüm ki bu Zatın sözleri dilinden değil kalbinin derinliklerinden geliyor ki insanları son derece etkiliyor. Ve bende çok etkilendim. Ben bu toplantıyı Türkiye ve Suriye arasında bir akd-i uhuvvet manasıyla görüyorum."
Daha sonra bu zat sempozyumu ve sair günlerdeki Risale-i Nurla alakalı tüm gelişmeleri sahiplenip takib etti.
Ardından kürsüye Camiül ıhsan'da hoca aslen Suriyeli ve bu sempozyumu tertib eden Dr. Mahirül Hindi çıktı. Konuşmasında biz bu toplantıyı tertib ederken çok büyük inayetlere ve tevafuklara mazhar olduk. Ve bunlarıda sonradan fark ettik.
Mesela Bediüzzaman Hutbe-i şamiyeyi hicri 1329 şubat ayında irad etmiş. Bizde bu toplantıyı hicri 1429 şubat ayında tertib etmiş bulunuyoruz.Biz az bir alaka ve iştirak beklerken Suriyenin en büyük alimleri toplantıya geldiler.Sonra Hutbe-i şamiyeye geçti. Bediüzzaman bu hutbede "Ey bu Cami-i Emevîde bu dersi dinleyen Arap kardeşlerim! Ben haddimin fevkinde, bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım. Çünkü size ders vermek haddimin fevkindedir. Belki içinizde yüze yakın ulema bulunan cemaate karşı benim misalim, medreseye giden bir çocuğun misalidir ki, o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip, okuyup, akşamda babasına gelip, okuduğu dersini babasına arz eder. Tâ doğru ders almış mı, almamış mı? Babasının irşadını veya tasvibini bekler. Evet, bizler size nispeten çocuk hükmündeyiz ve talebeleriniziz. Sizler bizim ve ıslâm milletlerinin üstadlarısınız. ışte, ben de aldığım dersimin bir kısmını, sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum:
Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurun-u vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:… diye Üstadımızın Hutbe-i şamiye'deki cümlelerini aynen naklettikten sonra alem-i ıslamın hastalıklarını yine Üstadımızın tabiri ile anlattı.Ve tedavi çarelerinide yine Hutbe-i şamiyeden nakletti. Ve dediki; her ne kadar bu hutbe ayrı zamanda ve ayrı mekanda okunmuş, fakat Bediüzzaman'ın Allah'ın nuruyla gördüğü bu hakikatlar ümmeti irşad ve terakki ettirmek için yepyeni ve canlı derslerdir. O zaman gibi aynen bu zamandada bu derslere şiddetli ihtiyaç var. Bediüzzamanın o zaman işaret ettiği şeyler zamanı gelince tahakkuk etmiş. Ve ta kıyamete kadar hükmü baki kalacak derstir.
Sonra Thomas Micheal'in şu sözünü nakletti. Hutbe-i şamiye'yi ben zannederdim ki sadece Müslümanlara hitab ediyor. Fakat okuduktan sonra gördüm ki Hristiyan aleminin en çok muhtac olduğu hakikatları Bediüzzaman onda yazmış. Dolayısıyla sadece Müslümanlara değil belki bütün insanlara şamil bir derstir.
Ardından Fethül ıslam Üniversitesi Rektörü Prof. Husameddin FARFUR şöyle konuştu: Bu toplantımız ticaret için değil dünya içinde değil. Belki fikirleri bütün Müslümanların hayatında bir dönüm noktası olan bir zatı konuşmak için buraya toplanmışız.Bediüzzaman bir mütefekkirdi. Fakat mütefekkir demek sadece tefekkür eden demek değildir. Belki manaların derinliklerine inebilen o manalardaki ince nükteleri idrak edebilen demektir.ışte Bediüzzaman böyle bir mütefekkirdir. Bediüzzamanı ilk defa Said Ramazan El-Buti hocamızdan duyduk. Bediüzzaman zamanını aşmıştır, Bediüzzaman mekanları aşmıştır, Bediüzzaman olayları aşmıştır… Bediüzzaman Allah'ın nuruyla bakabilen bir şahıstır. Hakkında 300'den fazla eser yazılmış nadir bir fıtrattır.Ümmetin ilk olarak din ile fen ilimlerinin beraber okunmasını isteyen alimdir.Biz üniversitemizde Nur talebelerini takib ediyoruz.Taki onların hal ve hareketlerini taklid edip bizde onlar gibi olalım. Üniversitemizde üstadın çok yönlü metodunu taklid ediyoruz.Temenni ediyorum ki bütün herkes Risale-i Nurlara talebe olsun.
Daha sonra Suriye müftüsü yani Diyanet işleri Başkanı Bedreddin HASUN sözlerine şöyle başladı: Bediüzzaman çok acib bir zattı ; bütün hayatında bu hali görünüyordu. Ondandır ki hayatını üçe bölmüş. Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said..Sonra Peygamberimizin bir gün sahabeleriyle otururken bir zat geliyor. Fakat üstünde alamet-i sefer hiç yok. Peygamberimize ıslam nedir?ıman nedir?ıhsan nedir? Diye soruyor.Peygamberim izde güzelce cevap veriyor. Sahabelerde ders alıyorlar. O zat gittikten sonra Sahabeler o Zatın kim olduğunu sorarlar.Peygamberi mizde o Hz.Cebraildi, size ders vermek için böyle yaptı" buyurmuş.
Kıssasını naklettikten sonra şöyle bir tesbitte bulundu.Eski Said ıslam'ı yeni Said imanı üçüncü Said de ihsanı yani Allahı görür gibi ibadet etmek sırrını gösteriyor.
Bediüzzaman ümmetin öldüğü bir zamanda geldi.Ve ümmeti imanla diriltti.Nası lki Salahaddin-i Eyyubi Kudüs'ü işgalden kurtardı. Bediüzzaman'da Müslümanların zihinlerini bu zamanın felsefi akımlarına karşı kurtarmıştır.Eski Said eserlerini kaleme alırken Osmanlı hilafeti hüküm sürüyordu.Ona göre yazmışYeni Said döenminde ise hilafet ilga olunmuş.Laiklik ve milliyetçilik hüküm sürmüş eserlerini ona göre yazmış.
Hutbe-i şamiye'nin aslını 40 sene sonra Bediüzzamana bir talebesi bulup getirdiği zaman onu yeniden tanzim etmiş. Ve öylece neşretmiş. Dolayısıyla Hutbe-i şamiye'de eski ve yeni Saidler içtima etmiş.Said Nursi'nin hayat merhaleleri aynen ımam-ı Gazali ile ımam-ı Raziye benziyor.Ümmetin kalplerine Risale-i Nur ışıklarını yakmamız lazım.Dikkatimi çeken başka bir hususta hangi Nur talebesi ile karşılaşıyorsak hiç birinde yeis yok.Daima ümmet içindeler.Küresselleş menin beraberinde getirdiği ahlaksızlık ve fikir değişimi ve felsefi akımlara karşı tek çare Risale-i Nurla mukabele etmektir.
Suriyede yaşayanlar içinde en büyük ve yaşlı alimi Prof. Dr. Ramazan El- Buti ise şöyle konuştu; Ben ilk defa 1959 yılında Nurları duydum.Bediüzzaman Rabbani idi.Yani kendini Allah'a vermiş ve evrensel bir şahsiyettir.Bü tün özellikleri Kurana dayanmasından ve Allaha bağlılığından ileri geliyor. Nev-i şahsına münhasır yani eşi benzeri olmayan bir şahsiyettir.Kardeş i Abdulmecid Nursiden duyduğum bir hatırada Üstad gençliğinde ubudiyet ve takvada çok ileri gitmiş.Ondan sonra birden parlamış. Her ne kadar kütüphanelerimiz kitaplarla doluda olsa fakat yine Risale-i Nurları okumaya şiddetle ihtiyacımız var.Ciddi bir şekilde Nurlardan ders almamız lazım.Üstadın Arap aleminde tanınmasına en çok mahkemeleri vesile oldu.Bu müdafaalara Arap Aleminin ihtiyacı var. Bediüzzaman şüphesiz bu asrın en büyük davetçisidir. Bediüzzamanı annesi abdestsiz emzirmedi.Babası da başkalarının tarlasında yemesinler helal kazancımzıa haram girmesin diyerek öküzlerin ağızlarını bağlardı.ışte Bediüzzaman böyle bir aileden neşet etmiştir.
Katar'dan sempozyuma iştirak etmek için gelen ve büyük bir alim olan Prof. Dr Ali Karadaği konuşmasına programı tertib eden Suriye halkı ve hükümetine teşekkürle başladı. Ve devamında Bediüzzaman sanki bugün hutbesini okuyor. O kadar canlı o kadar taze…Daha sonra Üstadımızın Avrupa bir ıslam devletine hamiledir.Günü n birinde onu doğuracak ve Osmanlıda Avrupaya hamiledir. O da onu doğuracak, sözünü nakletti.Ve bu sözün bugün nasıl tahakkuk ettiğini nazara verdi.Arap ve Türklerin yakınlaşmasıyla Alem-i ıslamın saadet bulacağını ve böyle toplantılarla buna zemin hazırlandığını naklettikten sonra Alem-i ıslamın içinde bulunduğu hastalıkları zikrederek Nurlardan tedavi çarelerini anlattı. Bediüzzamanın herkesin sevgisine mazhar olduğunu Onun herkesi kucaklamasından kaynaklandığını dile getirdi.
Diyanet ışlerinden Prof. Dr. Muhammed Seyyid AbdusSettar ise konuşmasında biz iki Said ile iftihar ediyoruz: Birisi Bediüzzaman Said Nursi, diğeri Said Ramazan El-Buti. Ardından Üstadın hayatından ve Hutbe-i şamiyeden kısaca bahsetti. Ve "Bediüzzaaman Kuranı bu asrın fehmine göre tefsir etmiş müstesna bir şahsiyettir." dedi.
Suriyenin büyük alimlerinden Prof. Sariye Rufai Prof. Ali Karadaği'ye dönerek "Sen Risale-i Nurları çok güzel okumuş ve anlamışsın dolayısıyla sen Said Nursinin evladı olmuşsun" dedikten sonra konuşmasına başladı.Bediüzzamanı n hizmetlerine mani olmak için onu hapislere attılar. Nefyettiler. Fakat hiçbir faydası olmadı çünkü muhakkak ki Allah nurunu tamamlayacaktı . Kafirler istemesede.
Hutbe-i şamiye'deki el-Emeli yani rahmeti ılahiye'den kuvvetli ümid beslemeği anlatınca şu misali verdi.
Hz. Peygamberimiz (Asm) Hz. Ebubekir (R.a) ile beraber hicret ederken mağarada yalnız kaldıkları zaman müşrükler yaklaşıyorlar her taraftan ümit kesik bir durumda Hz. Ebubekir telaş ediyor o en dar anda Peygamberimiz (Asm) ya Ebabekir telaş etme Allah bizimledir"
Bu misalden sonra Üstad'ın (R.a) hayatında maruz kaldığı tehlikelere karşı Peygamberimizden aldığı bu ders sayesinde asla yese düşmedi ve daima Rahmet-i ılahiye'den ümitle yaşadı. Ve ümitleride hep tahakkuk etti. Çünkü o biliyordu ki Mutlaka Allah dinini muhafaza edecektir.
Suriye'nin fetva emini Alaaddin Zateri ise Bediüzzaman talebelerini bizlere örnek olmaları açısından çok güzel yetiştirmiş.
Bediüzzaman cihad noktasında silahla değil belki kalemle insanları nurlandırarak ilmen ve fikren yücelterek hizmet etmiştir.O nurların başka lisanlara tercüme edilmesini istedi ki sair milletlerde Nurlardan istifade etsinler.Onun daveti iman ve ahiret üzerineydi.Çünkü bütün Peygamberlerin davası iman ve ahireti ders vermektir.
Suudi Arabistandan programa iştirak eden kendisi hem üniversitede hoca hem pilot hemde Arap Aleminin çoklukla seyrettiği ıkra Tv'de vaazlar veren Muhammed Musa şerif ise Üstadın sabrını mücahedesini, gayretini, ubudiyetini, nehy-i anil münker hususundaki hassasiyetini ve izzet-i ıslamiyesini güzel temsillerle nazara verdi.
Mesela nehy-i anil münker hakkındaki misalinde Bediüzzaman'ın (R.a) küçük yaşlarda Bitlis valisinin içki içtiği haberi üzerine derhal içki meclisine giderek valiye ağır hakaretlerde bulunmuştur.Valinin yaveri genç Said'e ne yaptın,! bu söylediklerin idamını mucibtir. Deyince genç Said idam aklıma gelmemişti hapis veya nefiy zannederdim. Fakat bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var.
ızzet-i ıslamiyesinide Rusya'da başkumandana ayağa kalkmaması ile anlattı.Üstad'ı n sabrını ise bunca hapisler nefiyler mahkemeler karşısında gösterdiği tahammül ve menfi hareket etmemekle nazara verdi.Ubudiyetini ise sabahlara kadar fasılasız evrad ve ezkar ile meşgul olması, daima Rabbine dua ve niyazlarda bulunması ile anlattı. Takvasını da Üstadımızın şu hatırası ile nakletti; Ben on sene ıstanbul'da kaldım bir tek kadına bakmadım.
Bu hatırayı dinleyen cemaatten hayret mırıltıları yükseldi.Hutbe-i şamiye ile alakalı da bütün insanlar için tam bir programdır. Çünkü Bediüzzaman hutbesine el- Emel yani ümitle başladı. Ardından çok güzel bir tesbitte bulundu ve " Bütün mürşitler talebelerine muhatap olup onlara dersler vererek yetiştirmiştir. Bediüzzaman ise talebelerini kitap yoluyla yetiştirmiştir. Bediüzzaman gibi talebelerini kitapla yetiştiren ikinci bir şahsiyet tarihte yoktur.
Son cümlesini şu dualarla tamamladı: Cenab-ı Hak bizi Bediüzzamanın ahlakıyla ahlaklandırsın ve Onun yolundan götürsün. Amin!
On saat süren heyecanlı ve coşkulu bu sempozyumda kısaca alabildiğimiz notlar bunlardı.
Umum kardeşlerimize binler selam eder, dualarını bekleriz…
Ey Hayy ve Kayyûm olan! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. âmin. Sözler

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir