Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

31.12.2010, 09:39

Bana hücum edenlerin en esaslı sebebi

Bana hücum edenlerin en esaslı sebebi 31.12.2010 Evet,
çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa
Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir.


[b][Reisicumhura gönderilen istidanın zeylidir ki, mecbur oldum yazmaya.][/b]

Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal'in
dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o
garazkârlara derim ki:

Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadis</acronym>-i şerifin ihbarıyla Kur'ân'a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.

Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya
meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı
hakikat olarak M. Kemal'e vermediğim için, garazkâr dostları, beni
yirmi senedir bahanelerle tazip ediyorlar.

Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi, "Şerefler, müsbet hayırlar,
maddî-manevî ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir;
kusurlar, menfi icraatlar başa, reise verilir" diye bir kaide-i
hakikatle, "Kahraman ordunun ve bilfiil asker ve asker başında çalışan
cesur zabitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal�e verilmez; belki
kusurlar, hatalar yalnız ona verilir� diye, beni onu sevmemekle itham
edenleri, kahraman orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla itham edip,
onlara hain-i millet nazarıyla bakıyorum. Bu hakikati mahkemede ispat
ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da ispat etmeye hazırım. Ben, bu
mübarek milletin bahadır ordusunun milyonlar efradı ve zabitlerini
severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza
ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muarızlarım, birtek adamı sevmek
yolunda milyonlar efrada manen ihanet, belki adavet ediyorlar. Evet, çok
emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal'e
itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir. Bunun
için mecbur oldum ki, o muarızlarıma derim:

O, beni taltif etmek ve bütün vilâyât-ı şarkıyeye vaiz-i umumî yapmak
için, Ankara'ya istedi. Ben oraya gittim. Bu gelen üç madde, beni, onun
dostluğundan vazgeçirdi. Yirmi sene inzivada azap çektim, dünyalarına
karışmadım.

Birinci madde: Bir hadis</acronym>-i
şerifin, âhirzamanda an'anat-ı İslâmiyenin zararına çalışacak diye
haber verdiği adam bu olduğunu ef'âliyle göstermesidir. Ben, otuz altı
sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama mânâsı çıkmış.
Mahkemedeki müdafaatımın üçüncü esasında izahı var.

İkinci madde: Birşeyin vücudu ve tamiri ve hayatı, ona ait bütün erkan
ve şeraitin vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi,
birtek şartın bozulmasıyla olduğu bir kaide-i hakikattir. Umumun
dillerinde "Tahrip, tamirden çok kolaydır" diye darb-ı mesel olmuştur.
Bu kat'î kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve
tahribatlar, o kumandanın hatasından ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler
ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden, o fenalıkları ona, o
iyilikleri orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak,
cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek,
dehşetli bir haksızlık olmasıdır.

Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve ordunun zaferini başa vermek ve o
başın kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra
indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmaktır. Çünkü, nasıl bir
tabur bir dehşetli düşmanı öldürse, herbir neferi bir gazilik rütbesini
alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek gazi
olur; o binbaşının hatasıyla zalimane bir katil yapılsa ve ona
verilmeyip tabura verilse, o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek
bin neferi mes'ul eder ve cezaya çarpar. Aynen öyle de, meydandaki
görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama verilmezse, beş
yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya
gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur'ân bayraktarlığını kılıçlarıyla ve
kanlarıyla imzalayan bir orduya havalesiyle o kusurlar binler derece
ve erkânları adedince ziyadeleşir, o ordunun pek parlak mazisini
dehşetli karartır ve bu asrın ordusunu, geçen asırların aynı orduları
önünde mahcup ve mes'ul eder. Ve mevcut şerefler, zaferler tek adama
verilse, binler derece küçülür, erkan ve efrad adedince gazilik ve
hayırlar birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı
kefaretü'z-zünub olmaz.

İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun
yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet
ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli
şerefini muhafazaya Risâle-i Nur</acronym> ile çalıştım.




[b]Emirdağında Said</acronym> Nursî, Emirdağ Lâhikası-I, s. 486
[/b]
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir