Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

30.12.2010, 09:31

Yüzde doksan dokuz kazandıran piyango

Yüzde doksan dokuz kazandıran piyango



30.12.2010



Uhrevî mukadderat-ı beşer piyangosunda, hüsn-ü

hâtimeye mazhar ehl-i imân için kazanç ihtimali binden dokuz yüz doksan dokuzdur.





Dördüncü Sözde denildiği gibi, bin lira ikramiye kazancı için bin adam
iştirak etmiş bir piyango kumarına yirmi dört lirasından beş on lirayı
veren ve yirmi dörtten birisini ebedî bir mücevherat hazinesinin
biletine vermeyen halbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak
ihtimali binden birdir; çünkü bin hissedar daha var, ve uhrevî
mukadderat-ı beşer piyangosunda, hüsn-ü hâtimeye mazhar ehl-i İmân için
kazanç ihtimali binden dokuz yüz doksan dokuz olduğuna yüz yirmi dört
bin enbiyanın ona dair ihbarını keşifle tasdik eden evliyadan ve
asfiyadan had ve hesaba gelmez sâdık muhbirler haber verdikleri halde,
evvelki piyangoya koşmak, ikincisinden kaçmak ne derece maslahata
muhalif düşer, mukayese edilsin.

Şuâlar, 11. Şuâ, 1. Mesele, s. 303



Piyango ve mânevî elemler



Acaba yüzde bir ihtimâl-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek
için birtek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o
yolda giden adamın, endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek
iştihâsını kaçırdığı halde; böyle yüz binler sâdık ve musaddak
muhbirlerin, yüzde yüz ihtimâl ile, dalâlet ve sefâhet, göz önündeki
kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine katî sebep olduğunu ve
imân, ubûdiyet, yüzde yüz ihtimâl ile o darağacını kaldırıp, o hapsi
münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri bir hazîne-i ebediyeye, bir
saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve
emârelerini ve âsârlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garip ve
dehşetli ve azametli mesele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus
Müslüman, eğer İmân ve ubûdiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve
lezzeti birtek insana verilse, acaba o göz önündeki her vakit oraya
çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm
elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum.

Mâdem ihtiyarlık, hastalık, musîbet ve her tarafta vefiyâtlar, o
dehşetli elemi deşiyorlar ve ihtar ediyorlar; elbette o ehl-i dalâlet ve
sefâhet, yüz bin lezzeti ve zevki alsa da, yine o mânevî bir cehennem,
kalbinde yaşar ve yakar. Fakat, pek kalın gaflet sersemliği, muvakkaten
hissettirmez.

Mâdem ehl-i İmân ve tâat, göz önünde gördüğü kabri bir hazîne-i
ebediyeye, bir saadet-i lâyezâlîye kendisi hakkında bir kapı olduğunu ve
o ezelî mukadderât piyangosundan milyarlar altın ve elmasları
kazandıracak bir bilet dahi, İmân vesîkasıyla ona çıkmış; her vakit,
'Gel, biletini al,' diye beklemesinden, derin, esaslı, hakiki lezzet ve
zevk-i mânevî, öyle bir lezzettir ki, eğer tecessüm etse ve o çekirdek
bir ağaç olsa, o adama hususî bir cennet hükmüne geçtiği halde, o zevk
ve lezzet-i azîmeyi terk edip, gençlik sâikasıyla, o hadsiz elemler ile
âlûde zehirli bir bala benzeyen sefîhâne ve heveskârâne muvakkat bir
lezzet-i gayr-i meşrûayı ihtiyar eden, hayvandan yüz derece aşağı düşer.
Ecnebî dinsizleri gibi de olamaz. Çünkü onlar Peygamberi inkâr etseler,
diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah'ı
tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de kemâlâta medâr olacak bâzı güzel
hasletler bulunabilir. Fakat bir Müslüman, hem enbiyâyı, hem Rabbini,
hem bütün kemâlâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vâsıtasıyla
biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan, daha hiçbir
peygamberi (a.s</acronym>.) tanımaz. Ve
Allah'ı da tanımaz ve ruhunda, kemâlâtı muhâfaza edecek hiçbir esâsâtı
bilemez. Çünkü, peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve
dâveti umum nev-î beşere baktığı için ve mu'cizâtça ve dince umuma fâik
ve bütün nev-î beşere bütün hakâikte üstadlık edip, on dört asırda,
parlak bir sûrette ispat eden ve nev-î beşerin medâr-ı iftiharı bir
zâtın terbiye-i esâsiyelerini ve usûl-ü dinini terk eden, elbette hiçbir
cihette bir nur</acronym>, bir kemâl bulamaz; sukût-u mutlaka mahkûmdur.

İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine müptela ve endişe-i istikbâl ile
istikbâlini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın
lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki
keyfe iktifâ ediniz; o, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-i meşrû
dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu sâbık beyânâtta elbette
anladınız. Eğer mâzi, yani, geçmiş zamanın hâdisâtını sinema ile hal-i
hazırda gösterdikleri gibi, istikbâldeki ahvâl dahi 'meselâ elli sene
sonraki halleri' bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefâhet, şimdiki
güldüklerine yüz binlerce nefrîn ve nefret edip ağlayacaktılar.

Dünya ve âhirette ebedî ve dâimî sürûru isteyen, İmân dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (asm) kendine rehber etmek gerektir.

Sözler, 13. Söz, s. 233
http://www.yeniasya.com.tr/haber_detay2.asp?id=1517
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir