Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

23.12.2010, 09:12

Kayseri’den Mevlânâ Diyarına

Kayseri’den Mevlânâ diyarına
Kayseri’de “pastırma sıcaklarını” hatırlatan yazdan kalma bir günün öğle vakti; Hz. Mevlânâ’nın hocası Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Türbesine yakın mescidde namazı edâ edip Hazret’in ruhuna Fatiha okuduktan sonra, arkadaşlarla belirlediğimiz yerde toplanıp bölge temsilciler toplantısı için Konya’ya doğru yola çıkmıştık.
Şehirden uzaklaştıkça Erciyes’in haşmeti daha farklı görülüyordu. Başındaki beyazlık, nazlı bir gelinin saf ve berrak örtüsü gibi görülüyordu. Yeşilhisar yakınlarına geldiğimizde, rahmetli Hilmi Doğan Ağabey eğer hayatta olsaydı, belki “Kayseri’den Mevlânâ’ya…” diye bir şiir yazabilirdi. İçimizde şairler olmadığı için bu duyguya tercümanlık edebilecek dörtlükler dinleyemedik.



Bilindiği gibi Hz. Mevlânâ’nın hocalarından biri Tebriz-i Şems Hazretleri iken diğeri Seyyid Burhanneddin Hazretleridir. Onun için bizim Konya’ya her yolumuz düştüğünde hocasından talebesine “sevgi” ve talebesinden hocasına “hürmetleri” hatırlarız. Mesnevî-i Şerif’i mütalâa ederken de, Bediüzzaman’ın; “Hz. Mevlânâ benim zamanda gelseydi Risâle-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzında idi, şimdi Risâle-i Nur tarzındadır” (Son Şahitler, 4. cild, s. 152) tesbitini hafızamızda canlandırıyoruz.
Nevşehir, Aksaray derken Konya’ya yaklaştıkça Kayseri’nin aksine kar yağışı ile karşılaştık. Konya Ovası beyazlara bürünme heyecanını yaşıyordu. Şehir merkezine yetiştiğimizde minarelerden yatsı ezanı duyuluyor; gerek şehrin caddeleri ve gerekse tarihî mekânlar ile Hz. Mevlânâ’nın Türbesi ışıklarla aydınlatmanın yanında, karların beyazları ile adeta mânâ âlemindeki berraklığı insanın yüzüne yansıtıp, gönlüne hissettiriyordu.
Burada bütün ehl-i iman için Fatihalar okuduk ve bizi bekleyen Konya temsilciliğimizdeki bölge temsilcilerimizi görmeye gittik. Yönetim Kurulu Üyemiz Sami Cebeci Ağabeyin “Bediüzzaman’ın iman kurtarma dâvâsını”n anlatımına yetiştik. Çay ve kısa sohbetten sonra Hamza Kara Beyin, Zübeyir Gündüzalp’in müdafaasından okuduğu bölümler bizleri hem heyecanlandırdı, hem de ağlattı.
Yönetim Kurulu üyelerimizden Ali Vapurlu’nun ise Zübeyir Gündüzalp Ağabey ile ilk tanıştığı zamanki hatırasını kendine has tarzı ile anlatması, hem dinleyenleri güldürdü, hem de tebriklerine vesile oldu. Daha sonra da, Bediüzzaman Hazretlerinin gördüğü üç rüyayı “kısaca” okudu. Bunlar:
1- Ararat Dağının parçalandığı rüya,
2- Üstad’a “Ey helâket ve felâket asrının adamı, senin de reyin var” denildiği rüya ve
3- Üstad’ın, kıyametin kopmasından sonra sırat köprüsü önünde bütün peygamberlerden sonra Hz. Peygamber’i (asm) gördüğü ve ondan “ilm-i Kur’ân” talep etmesinin ardından, Peygamberimizin (asm), ümmetinden suâl sormamak şartıyla kendisine ilm-i Kur’ân’ın talim edileceğini tebşîr ettiği rüya…
Ali Vapurlu Ağabey, devamla, “Büyük ruhlu küçük Ali” ağabey Çam Dağı’nda Üstad ile beraber giderken, aklından geçirdiği “Her halde Üstad şevkimizin kırılmaması için ‘Risâle-i Nurları tüm dünya okuyacak’ diyor” diye düşünürken, Üstadın ona dönüp: “Keçeli, Risâle-i Nur’u tüm dünya okuyacaktır!” dediğini de aktararak, bugün o müjdelere gelindiğini, Risâle-i Nurların 50’ye yakın lisana çevrilmesi ile bunun devam ettiğini, “Kışta geldim” diyen Üstadın, bizler için ise “cennetâsâ bir baharda geleceksiniz” müjdesini verdiğini hatırlattı.
Gecenin ardından Kayseri’nin “vefalı dostunun” evinde misafir olduk, ama çay muhabbetinden sonra kimsenin uyumaya niyeti yoktu. Eğer sabah temsilciler toplantısı programı olmasaydı; hasret gidermenin tatlı lezzeti ile herkes sabahlayacaktı belki de.
Sabah bölgemizden gelen temsilciler ve yönetim kurulu üyelerimizin ekseriyeti ile gazetemizin bölgesel durumunun detaylı bir şekilde ele alındığı toplantı, hoş bir ortamda geçti. Herkes için hayli istifadeli oldu. Emerson’un “Yapılırken heyecan duyulmayan işler başarılamaz” sözlerinin canlı misâlini gördük.
Ve yüreklerde hissedilen bu “heyecanla” Hz. Mevlânâ diyarından ayrıldık!

Şerif GÜNDÜZ
sg-kys@hotmail.com
23.12.2010

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir