Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

08.12.2010, 12:03

Bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder


Âyet-i Kerime Meâli

De ki: Lütuf ve ihsan, Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu boldur ve O herşeyi hakkıyla bilir.

Âl-i İmran Sûresi: 73





08.12.2010










Bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder


Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap
içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti
bırakmalı.

Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve
bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda
ittihat etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin. “El-hubbu
fillah ve’l-buğzu fillah” (Allah için sevmek, Allah için buğz etmek -
Buharî, Îmân: 1.) düstur-u Rahmanî yerine (el-iyazü billâh) “El-hubbu
fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti” (Siyaset için sevmek, siyaset
için buğz etmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat
kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve
taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları
azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam,
siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya
bedenen gelen musîbetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır.
Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlâhiyeden ve
hikmet-i tamme-i Sübhâniyeden habersiz olduğundan, nev-î beşere
rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-î
beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap
çekiyor. Çünkü, lüzumsuz ve mâlâyâni bir sûrette vazife-i hakikiyelerini
ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın
hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını
geveze etmişler ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek
cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” mânâsındaki “Er-razî
bi’z-zarari lâ yunzeru lehû” kâide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve
merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve
şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına belâ getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve
fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve
kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların
içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risâle-i Nur’un dairesine
sadakatle girenlerdir.

Çünkü bunlar, Risâle-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî
derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlâhiyenin izini,
özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i hikmetini, cemâl-i adaletini
müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i
İlâhiyenin icraatından olan musîbetlere karşı teslimiyetle, gülerek
karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri
şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.

İşte buna binâen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki
dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz
tecrübeleriyle, Risâle-i Nur’un imanî ve Kur’ânî derslerinde
bulabilirler ve buluyorlar.

Kastamonu Lâhikası, s. 164
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir