Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

23.10.2010, 08:09

İslâmiyet en büyük insaniyettir


Hadis-i Şerif Meâli
Dikkat edin! Dünyadayken lezzetli yemek yiyen ve süslü elbise
giyen nice kimseler vardır ki, Kıyamet günü aç ve çıplaktırlar. Dünyada
nice karnı aç ve çıplak kimseler vardır ki, âhirette lezzetler ve güzel
elbiseler içerisindedirler.

Câmiü's-Sağîr, No: 1566





23.10.2010










İslâmiyet en büyük insaniyettir

Hakikat-i İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübrâ denilen şey odur.
İnsaniyet-i suğrâ denilen mehâsin-i medeniyet, onun mukaddemesidir.

Mâlumdur ki, insanda müdebbir-i galip, ya akıl veya basardır.
Tâbir-i diğerle, ya efkâr veya hissiyattır. Veyahut ya haktır veya
kuvvettir. Veyahut ya hikmet veya hükûmettir. Veyahut ya müyûlât-ı
kalbiyedir veya temayülât-ı akliyedir. Veyahut ya hevâ veya hüdâdır.
Buna binaen görüyoruz ki: Ebnâ-yı mazinin bir derece safî olan ahlâk ve
halis olan hissiyatları galebe çalarak gayr-ı münevver olan efkârlarını
istihdam ederek şahsiyat ve ihtilâfat meydanı aldı. Fakat ebnâ-yı
müstakbelin bir derece münevver olan efkârları, heves ve şehvetle muzlim
olan hissiyatlarına galebe ederek emrine musahhar eylediğinden, hukuk-u
umumiyenin hükümferma olacağı muhakkak oldu. İnsaniyet bir derece
tecellî etti. Beşaret veriyor ki: Asıl insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyet,
sema-i müstakbelde ve Asya’nın cinanı üzerinde bulutsuz güneş gibi
pertev-efşan olacaktır.

Vakta ki mazi derelerinde hükümferma olan garaz ve husumet ve
meylü’t-tefevvuku tevlid eden hissiyât ve müyûlât ve kuvvet idi. O
zamanın ehlini irşad için iknaiyat-i hitabiye kâfi idi. Zira hissiyatı
okşayan ve müyûlâta tesir ettiren, müddeâyı müzeyyene ve şâşaalandırmak
veyahut hâile veya kuvve-i belâgatle hayale me’nus kılmak, bürhanın
yerini tutardı. Fakat bizi onlara kıyas etmek, hareket-i ric’iye ile o
zamanın köşelerine sokmak demektir. Herbir zamanın bir hükmü var. Biz
delil isteriz; tasvir-i müddeâ ile aldanmayız.

(...)

Ey ihvân-ı Müslimîn!.. Hâl, lisan-ı halle bize beşaret veriyor
ki: Sırr-ı “Kad câe’l-hakku ve zeheka’l-bâtıl” (De ki: Hak geldi, bâtıl
yok oldu. / İsrâ Sûresi, 17: 81) boynunu kaldırmış, elle istikbale
işaret edip, yüksek sesle ilân ediyor ki: Dehre ve tabâyi-i beşere,
dâmen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i
ezeliyenin tecellî ve timsali olan hakikat-i İslâmiyettir ki, asıl
insaniyet-i kübrâ denilen şey odur. İnsaniyet-i suğrâ denilen mehâsin-i
medeniyet, onun mukaddemesidir.

Görülmüyor mu ki: Telâhuktan neşet eden tenevvür-ü efkârla
toprağa benzeyen evham ve hayalâtı, hakaik-i İslâmiyenin omuzu üzerinden
hafifleştirmiştir. Bu hal gösteriyor ki, nücûm-u semâ-yı hidayet olan o
hakaik tamamen inkişaf ve tele’lü’ ve lem’a-nisar olacaktır.
“Düşmanların engellemelerine rağmen.”

Eğer istersen, istikbal içine gir, bak: Hakikatlerin meydanında
hikmetin taht-ı nezaret ve murakabesinde, teslis içinde tevhidi
arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı kâmil ve akl-ı
selim kabul ettiği akide-i hakla mücehhez ve seyf-i bürhanla mütekallid
olanlarla mübareze ve muharebe ederse, nasıl birden mağlûp ve münhezim
oluyor!

Muhakemat, s. 31-33

***

İslâmiyet ise, insaniyet-i kübrâ; ve şeriat ise, medeniyet-i
fuzla (en faziletli) olduğundan, âlem-i İslâmiyet, medine-i fazilet-i
Eflâtuniye olmaya sezâdır.

Divan-ı Harb-i Örfi, s. 47



http://www.yeniasya.com.tr/2010/10/23/lahika/default.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir