Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

19.10.2010, 07:33

Nur dershanesi çok genişledi


Âyet-i Kerime Meâli

De ki: Ey mülkün hakiki sahibi olan, âlemlerde dilediği gibi
tasarruf eden Allahım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden de mülkü
çeker alırsın. Sen dilediğini aziz eder, yükseltir, dilediğini zelil
kılar, alçaltırsın.

Âl-i İmran Sûresi: 26





19.10.2010










Nur dershanesi çok genişledi


Nur Risâlelerini kemâl-i merak ve dikkatle mütalâa ettiler. Fakat Nurlar
onların kalblerini kendine taraftar eyledi. Tenkit yerine takdire
başlamalarıyla Nur dershanesi çok genişlendi.

Bir zaman Emirdağı’nda ikamete memur ve tek başıma, menzilde
adeta bir haps-i münferit ve bana çok ağır gelen tarassutlar ve
tahakkümlerle bana işkence vermelerinden, hayattan usandım, hapisten
çıktığıma teessüf ettim. Ruh u canımla Denizli hapsini arzuladım ve
kabre girmeyi istedim. ve “Hapis ve kabir bu tarz-ı hayata müreccahtır”
diye, ya hapse veya kabre girmeye karar verirken, inâyet-i İlâhiye
imdada yetişti, kalemleri teksir makinesi olan Medresetü’z-Zehrâ
şakirtlerinin ellerine yeni çıkan teksir makinesini verdi. Birden, Nurun
kıymettar mecmualarından her tanesi, bir kalemle beş yüz nüsha meydana
geldi. Fütuhata başlamaları, o sıkıntılı hayatı bana sevdirdi, “Hadsiz
şükür olsun” dedirtti.

Bir miktar sonra, Risâle-i Nur’un gizli düşmanları, fütuhat-ı
Nuriyeyi çekemediler, hükümeti aleyhimize sevk ettiler. Yine hayat bana
ağır gelmeye başladı. Birden inâyet-i Rabbâniye tecellî etti. En ziyade
Nurlara muhtaç olan alâkadar memurlar, vazifeleri itibarıyla, müsadere
edilen Nur Risâlelerini kemâl-i merak ve dikkatle mütalâa ettiler. Fakat
Nurlar onların kalblerini kendine taraftar eyledi. Tenkit yerine
takdire başlamalarıyla Nur dershanesi çok genişlendi, maddî zararımızdan
yüz derece ziyade menfaat verdi, sıkıntılı telâşımızı hiçe indirdi.

Sonra, gizli düşman münafıklar, hükümetin nazar-ı dikkatini benim
şahsıma çevirdiler. Eski siyasî hayatımı hatırlattırdılar. Hem
adliyeyi, hem maarif dairesini, hem zabıtayı, hem Dahiliye Vekâletini
evhamlandırdılar. Partilerin cereyanları ve komünistlerin perdesinde
anarşistlerin tahrikâtıyla o evham genişlendi. Bizi tazyik ve tevkif ve
ellerine geçen risaleleri müsadereye başladılar. Nur şakirtlerinin
faaliyetine tevakkuf geldi. Benim şahsımı çürütmek fikriyle, bir kısım
resmî memurlar, hiç kimsenin inanmayacağı isnatlarda bulundular, pek
acip iftiraları işâaya çalıştılar. Fakat kimseyi inandıramadılar.

Sonra, pek âdi bahanelerle, zemherîrin en şiddetli soğuk
günlerinde beni tevkif ederek, büyük ve gayet soğuk ve iki gün sobasız
bir koğuşta, tecrid-i mutlak içinde hapsettiler. Ben küçük odamda günde
kaç defa soba yakar ve daima mangalımda ateş varken, zaafiyet ve
hastalığımdan zor dayanabilirdim. Şimdi, bu vaziyette, hem soğuktan bir
sıtma, hem dehşetli bir sıkıntı ve hiddet içinde çırpınırken, bir
inâyet-i İlâhiye ile bir hakikat kalbimde inkişaf etti. Mânen, “Sen
hapse medrese-i Yusufiye namı vermişsin. Hem Denizli’de, sıkıntınızdan
bin derece ziyade hem ferah, hem mânevî kâr, hem oradaki mahpusların
Nurlardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurların fütuhatı gibi
neticeler, size şekvâ yerinde binler şükrettirdi. Herbir saat hapsinizi
ve sıkıntınızı on saat ibadet hükmüne getirdi, o fâni saatleri
bâkileştirdi. İnşaallah, bu üçüncü medrese-i Yusufiyedeki
musibetzedelerin Nurlardan istifadeleri ve teselli bulmaları, senin bu
soğuk ve ağır sıkıntını hararetlendirip sevinçlere çevirecek. Ve hiddet
ettiğin adamlar, eğer aldanmışlarsa, bilmeyerek sana zulmediyorlar;
onlar hiddete lâyık değiller. Eğer bilerek ve garazla ve dalâlet
hesabına seni incitiyorlar ve işkence yapıyorlarsa, onlar pek yakın bir
zamanda ölümün idam-ı ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip daimî
sıkıntılı azap çekecekler. Sen onların zulmü yüzünden hem sevap, hem
fâni saatlerini bâkileştirmeyi, hem mânevî lezzetleri, hem vazife-i
ilmiye ve diniyeyi ihlâsla yapmasını kazanıyorsun” diye ruhuma ihtar
edildi.

Ben de bütün kuvvetimle “Elhamdülillâh” dedim. İnsaniyet
damarıyla o zalimlere acıdım, “Yâ Rabbi, onları ıslah eyle” diye duâ
ettim. Bu yeni hadisede, ifademde Dahiliye Vekâletine yazdığım gibi, on
vecihle kanunsuz olduğu ve kanun namına kanunsuzluk eden o zalimler,
asıl suçlu onlar olması gibi, öyle bahaneleri aradılar, işitenleri
güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftiraları ve uydurmalarıyla
ehl-i insafa gösterdiler ki, Risâle-i Nur’a ve şakirtlerine ilişmeye,
kanun ve hak cihetinde imkân bulamıyorlar, divaneliğe sapıyorlar.

Lem’alar, 26. Lem’a, 15. Rica





19.10.2010





"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir