Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

12.10.2010, 07:36

Mele-i Âlâ’nın sakinleri, Risâle-i Nur’u alkışlıyor


Âyet-i Kerime Meâli
Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslâm dinidir.
Kendilerine kitap verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlar ise, onlara ilim
ulaşmış olduğu halde, sırf aralarındaki kıskançlıktan ve başa geçme
hırsından dolayı anlaşmazlığa düştüler.

Âl-i İmran Sûresi: 19





12.10.2010










Mele-i Âlâ’nın sakinleri, Risâle-i Nur’u alkışlıyor

Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, ‘Bu insanlar ne zaman
Risâle-i Nur’u dinleyecekler?’ diye ümitsizliğe düşme, merak etme!
Katiyen bil ki: Mele-i Âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risâle-i Nur’u
alkışlıyorlar.

Üstad, gelenlerle ne konuşurdu?

Hemen umumiyetle, Risâle-i Nur hizmetinin yegâne maksadı olan
imânın kuvvetlenmesinin vatan ve milleti tehdit eden dinsizlik ve
komünistlik tehlikesine mânî olduğunu; şimdi en elzem vazifenin,
fertlere ve cemiyete düşen hizmetin, îmânı kurtarmak ve kuvvetlendirmek
bulunduğunu; zamanın en büyük dâvâsının Kur’ân’a sarılmak olduğunu;
Risâle-i Nur bütün kuvvetiyle bu meseleye hasr-ı nazar ettiğinden, vatan
ve millet düşmanları, gizli dinsizler, bahanelerle hücuma geçip aleyhte
tahriklerde bulunduklarını; “Fakat biz müsbet hareket etmeye mecburuz.
Elimizde nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak nura
kâfi gelir” diyerek, Nurun, din düşmanlarını mağlûp edeceğinden müsbet
hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan Risâle-i Nur’un
siyasetle hiçbir alâkası bulunmadığını; mesleğimizin en büyük esâsının
ihlâs olduğunu, rızâ-i İlahîden başka hiçbir maksat ittihaz
edilemeyeceğini, Nur’un kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlâsla, müsbet
hareket etmekle inâyet ve rahmet-i İlahîyenin Risâle-i Nur’u himâye
edeceğini, ilâ âhir, beyân ederdi.

Üstadın dersini ve sohbetini dinleyenleri işhâd ederek
diyebiliriz ki: Üstadın bir dersi, bir sohbeti çok gençler için vesîle-i
necat olduğu gibi, Risâle-i Nur’a fedakarâne hizmet için de bir menba-ı
istinad olurdu. Nura hizmet eden fedakâr talebelerin ekserisi, böyle
bir veya birkaç defa Üstadın dersinde, îkazında hazır bulunmuştur.

Emirdağ’ında iken, Ankara’ya Nur hizmeti için gönderdiği bir
talebesi, hâl-i âleme bakarak, “Bu insanlar ne zaman Nur hakîkatlerini
dinleyecek? Kalın zulmet perdeleri nasıl yırtılacak? Mânevi karanlıklar
nasıl izâle olacak?” diye ümitsizliğe düşer. Sonra, birgün Emirdağ’ına
Üstadın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der:

“Vazifemiz hizmettir; muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek
Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen
orada, ‘Bu insanlar ne zaman Risâle-i Nur’u dinleyecekler?’ diye
ümitsizliğe düşme, merak etme! Katiyen bil ki: Mele-i Âlânın hadsiz
sakinleri, bugün Risâle-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti
yok. Kıymet kemiyette değil, keyfiyettedir. Bâzan bir halis ve fedakâr
talebe, bine mukabildir” diyerek, ye’sini giderir.

Üstad, kırlara ilk önce yaya olarak çıkardı; sonra faytonla
gezmeye başlamıştır. Ücretsiz birgün dahi arabaya bindiği görülmemiştir.
Biz kendisine ancak masrafını idare edecek derecede fiatını söyler,
“Bunun burada fiatı budur” derdik. Mutlaka bizim söylediğimizden
fazlasını bize verir ve “Fiatını vermezsem olmaz. Nasıl mukabilini
vermediğim bir lokma hediye beni hasta ediyor; bunun da ücretini
vermeliyim ve vermeye mecburum” derdi.

Daha ziyâde bahar, yaz ve güz mevsiminde gezer, kışın da arasıra
kıra çıkardı. Emirdağ’ının dört tarafı açıklıktır. Buralarda Nurların
tashihine çalıştığı müteaddit dershâneleri vardır.

Emirdağ’ına yerleşmesinden îtibâren dâimî tarassud altında
bulunduğundan ve kırlara çıktığı zaman da çok defa jandarma ve
bekçilerle takip edilmesinden dolayı yalnız gezer, yalnız oturur, yalnız
çalışırdı. Tâ 1947 senesine kadar böyle devam etti. Yalnız faytonunu
idare eden bir talebesi, yolda refakat eder, oturduğu zaman yalnız
başına kalırdı.

Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı, s. 402
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir