Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

11.10.2010, 07:42

Risâle-i Nur, Anadolu’nun sînesine yerleşmiş


Hadis-i Şerif Meâli
Misafir rızkıyla gelir. Ev halkının günahlarını götürerek gider. Günahlarını silip süpürür.

Câmiü's-Sağîr, No: 2560





11.10.2010










Risâle-i Nur, Anadolu’nun sînesine yerleşmiş

Risâle-i Nur, bu Anadolu’nun sînesine yerleşmiştir; hiçbir kuvvet onu söküp atamayacaktır.

Biz, ancak Nurlarla meşgulüz. Biz mücevherât-ı Kur’âniye ile
iştigal ediyoruz. Bizler, Kur’ân’ın kâinat vüs’atindeki elmas gibi
hakîkatlerine çalışıyoruz. Bizler, ancak bâkîye hizmet ediyoruz. Bizler,
fâni şeylere emek sarf etmeyiz. Bizim, Risâle-i Nur’la olan hizmet-i
îmâniyemiz, başka şeylerle iştigalimize ihtiyaç bırakmıyor, her şeye
kâfi geliyor.

Elhâsıl, Üstadımız Bediüzzaman’la ve Risâle-i Nur’la mücâdele
eden insafsız gizli din düşmanları, acz-i mutlakla ebede kadar
mağlûbiyettedirler. Bediüzzaman ve Risâle-i Nur ise, ebediyen muzaffer
ve muvaffaktır. Şahsı çürütmeye çalışmakla Risâle-i Nur çürütülemez.
Zîrâ, Risâle-i Nur, bizâtihî hüccet ve bürhandır. Onu ve onun müellifini
çürütmeye çalışanlar, çürümeye mahkûm olmuşlardır. Nümûnesi, tarih
muvâcehesinde meydandadır; ve hem de çürüyeceklerdir. Risâle-i Nur’daki
yüksek hakîkat, Risâle-i Nur’u ebede kadar pâyidar kılacaktır.

Evet, Nur Talebeleri ağır ceza mahkemelerinde demişler ki: “Bizi
Üstadımız Bediüzzaman’dan ve Risâle-i Nur’dan ve bizi bizden ayıracak
hiçbir beşerî kuvvet yoktur.” Evet, o münâfıkların atomları dahi bu
hususta âcizdir. Farz-ı muhâl, yapabilseler, hattâ cesedimizi öldürseler
de, rûhumuz selâmet ve saadetle ebediyete gidecektir. Hem Üstadımızın
Mektûbât mecmuasında dediği gibi deriz: “Birimiz dünyada, birimiz
âhirette, birimiz şarkta, birimiz garbda, birimiz şimâlde, birimiz
cenubda olsak; biz yine birbirimizle beraberiz.”

Üstadımız hiçbir mânevî makam iddiâ etmiyor. Başkaları tarafından
kendine verilen büyük ve müstesnâ pâyeleri reddediyor. Fakat onun hal
ve ahvâli, fiiliyât ve harekâtı onun kim olduğunu anlamaya ve ispata
kâfidir. Evet, Bediüzzaman’ın ve Risâle-i Nur’un Kur’ân, îman ve
İslâmiyet hizmetine mânî olabilmek için dünyayı elinde tutup çevirecek
bir kuvvet lâzımdır.

Hazret-i Üstadımızın îdam plânlarıyla sevk edildiği mahkemedeki müdâfaâtlarından, Büyük Müdâfaât kitabından bâzı cümleler:

“Risâle-i Nur Talebeleri başkalarına benzemez, onlarla
uğraşılmaz, onlar mağlûp olmazlar. Risâle-i Nur, Kur’ân’ın malıdır;
Kur’ân-ı Hakîm’den süzülmüştür. Kur’ân ise, Arşı ferşle bağlayan bir
zincir-i nûrânîdir... Kimin haddi var ki, buna el uzatsın. Risâle-i Nur,
bu Anadolu’nun sînesine yerleşmiştir; hiçbir kuvvet onu söküp
atamayacaktır.”

Meşhur ve hârikulâde bir eser olan Âyetü’l-Kübrâ risâlesinden:

“Risâle-i Nur, yalnız cüz’î bir tahribâtı ve bir küçük hâneyi
tâmir etmiyor; belki küllî bir tahribâtı ve İslâmiyeti içine alan ve
dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kal’ayı tâmir ediyor. Ve
yalnız husûsi bir kalbi ve has bir vicdânı ıslâha çalışmıyor; belki bin
seneden beri tedârik ve terâküm eden müfsid âletlerle dehşetli
rahnelenen kalb-i umûmiyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umûmun ve bâhusus avâm-ı
mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve
şeâirlerin kısmen kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyeyi,
Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve îmânın ilâçlârıyla
tedâvi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve
yaralara hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar
ve binler tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler
bulunmak gerektir. İşte bu zamanda, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın i’câz-ı
mânevîsinden çıkan Risâle-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber, îmânın
hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfâta medâr olmuştur ve
olmaktadır.”

(Üniversite Nur Talebeleri) Tarihçe-i Hayat, s. 1060
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

11.10.2010, 23:00

mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve
şeâirlerin kısmen kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyeyi,
Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve îmânın ilâçlârıyla
tedâvi etmeye çalışıyor


Allah razı olsun...
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Bu konuyu değerlendir