Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

09.10.2010, 20:20

Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar


Âyet-i Kerime Meâli
Onlar sabredenlerdir, imanlarında sadık olan ve her hallerinde
doğruluğu muhafaza edenlerdir, her türlü şart altında Allah'ın emrine
uyanlardır, mallarından Allah rızası için bağışta bulunanlardır, seher
vaktinde istiğfar edip Allah'tan af ve mağfiret dileyenlerdir.

Âl-i İmran Sûresi: 17





10.10.2010










Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar

Denizli hapsinde, bütün esbab-ı âlem zâhiren Üstadın aleyhinde, idam
hükümleriyle mahkemeye verilmişken, Üstad diyor: “Merak etmeyiniz
kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” Bu söz, bak, nasıl tahakkuk etti?

Kardeşlerim,

Gerçi bu vaziyet, hem muvafığa ve bir kısım memurlara Risâle-i
Nur’a karşı bir çekinmek, bir ürkmek vermiş, fakat bütün muhaliflerde ve
dindarlarda ve alâkadar memurlarda bir dikkat, bir iştiyak uyandırıyor.
Merak etmeyiniz, o nurlar parlayacaklar.HAŞİYE

Haşiye: Ey kardeş, dikkat buyur. Denizli hapsinde, bütün esbab-ı
âlem zâhiren Üstadın aleyhinde, idam hükümleriyle mahkemeye verilmişken,
Üstad diyor: Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar. Bu
söz, bak, nasıl tahakkuk etti? (Talebeleri)

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 273

***

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Kader-i İlâhî adâleti bizleri Denizli medrese-i Yusufiyesine sevk
etmesinin bir hikmeti, her yerden ziyade Risâle-i Nur’a ve şakirtlerine
hem mahpusları, hem ahalisi, belki hem memurları ve adliyesi muhtaç
olmalarıdır. Buna binaen, biz bir vazife-i imaniye ve uhreviye ile bu
sıkıntılı imtihana girdik.

Evet, yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi tâdil-i erkân ile namazını
kılan mahpuslar içinde birden Risâle-i Nur şakirtlerinden kırk ellisi
umumen bilâistisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hâl ile ve
fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu sıkıntı ve zahmeti hiçe
indirir, belki sevdirir. Ve şakirtler, ef’âlleriyle bu dersi verdikleri
gibi, kalblerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i
imanı ehl-i dalâletin evham ve şübehatından kurtarmalarına medar
çelikten bir kale hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i İlâhiyeden ümit
ediyoruz.

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, 273

BURDUR’DA İKEN...

..hükûmet Bediüzzaman’ı Garbî Anadolu’ya nefyediyor. Van’da
mağaradan çıkarılıp Anadolu’ya hareket etmek üzere jandarmalarla sevk
edilirken, yollara dökülüp, “Aman Efendi Hazretleri, bizi bırakıp gitme.
Müsaade buyur, sizi göndermeyelim. Arzu ederseniz Arabistan’a
götürelim” diye yalvaran silâhlı gruplara, ahaliye ve ileri gelen
zatlara, “Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum” diyerek, hepsini
teskin ediyor.

Evvela Burdur vilayetine askerî muhafızlarla nefyediliyor.
Burdur’da zulüm ve tarassudlar altında işkenceli bir esaret hayatı
geçiriyor. Fakat, asla boş durmuyor; on üç ders olan “Nurun İlk Kapısı”
kitabındaki hakîkatleri bir kısım ehl-i îmana ders verip, gizli olarak
kitap haline getiriyor. Bu hikmet cevherlerinin kıymetini takdir eden
müştak ehl-i îman, el yazılarıyla bu kitabı çoğaltıyorlar.

Nihayet, “Burada Said Nursî boş durmuyor, dînî musahabelerde
bulunuyor” diye, gizli din düşmanları tarafından rapor tanzim
ettiriliyor. Ve burada da, “Ücra bir köşede, mahrumiyetler, kimsesizlik
ve gurbet hayatı içinde kendi kendine ölür gider” düşüncesiyle, dağlar
arasında tenha bir yer olan Isparta vilayetine bağlı Barla nahiyesine
gönderilmeye karar veriliyor.

Bediüzzaman Said Nursî Burdur’da iken, birgün o zamanın Erkan-ı
Harbiye-i Umûmiye Reisi Mareşal Fevzi Çakmak Burdur’a geliyor. Vali,
Mareşale, “Said Nursî hükûmete itaat etmiyor; gelenlere dînî dersler
veriyor” diye, şekvada bulunuyor. Mareşal Fevzi Çakmak, Bediüzzaman’ın
ne kadar dahî ve ne kadar manevî büyük ve müstakîm bir zat olduğunu
bildiği için, diyor ki:

“Bediüzzaman’dan zarar gelmez; ilişmeyiniz, hürmet ediniz.”

Sürgün edildiği bütün yerlerde Bediüzzaman aleyhinde cebirle,
resmî kimseler vasıtasıyla, dehşetli propagandalar yaptırılarak, ehl-i
îmanın Üstad Bediüzzaman’a yaklaşmamaları ve dîni derslerinden istifade
etmemeleri için çok menfî gayretler sarf ediliyor. Fakat, Üstadın îmanî
derslerinin nüfuz ve kıymeti, ahali arasında kalbden kalbe sirayet
ediyor ve eserlerine olan aşk ve muhabbet kalbleri istila ediyor.

Tarihçe-i Hayat, Barla Hayatı, s. 136





10.10.2010



http://www.yeniasya.com.tr/2010/10/10/lahika/default.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

11.10.2010, 21:52

Allah razı olsun ..
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Bu konuyu değerlendir