Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

21.06.2010, 09:00

İktisat eden bereket bulur


Âyet-i Kerime Meâli

Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada
sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada
sizin için hazırdır.

Fussilet 31: 14





21.06.2010










İktisat eden bereket bulur


Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden
bereket bulur.

Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sûreti şudur ki:
Ben başımın üstünde onu bir levha-i hikmet olarak tâlik etmişim. Her
sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:

Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur.

Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile
hayalen görüşür ve vukuâtlarını seyredip ünsiyet eder.

Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder;
iktisat eden bereket bulur.

Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur,
zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.

Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan
kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.

Yedinci meselenize bir sekizinciyi ben ilâve ediyorum. Şöyle ki:

Bir iki gün evvel bir hâfız, Sûre-i Yusuf’tan bir aşir, tâ
“Teveffenî müslimen ve elhıknî bi’s-sâlihîn”e (Müslüman olarak canımı al
ve beni salih kullarına kat / Yusuf Sûresi, 12:101) kadar okudu. Birden
âni bir nükte kalbe geldi. Kur’ân’a ve imana ait her şey kıymetlidir;
zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i
ebediyeye yardım eden, küçük değildir. Öyleyse, “Şu küçük bir nüktedir;
şu izaha ve ehemmiyete değmez” denilmez. Elbette şu çeşit mesâilde en
birinci talebe ve muhatap olan ve nüket-i Kur’âniyeyi takdir eden
İbrahim Hulûsi, o nükteyi işitmek ister. Öyleyse dinle:

En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesidir. Ahsenü’l-kasas olan
kıssa-i Yusuf Aleyhisselâmın hâtimesini haber veren “Teveffenî müslimen
ve elhıknî bi’s-sâlihîn” (Yusuf Sûresi, 12:101) âyetinin ulvî ve lâtîf
ve müjdeli ve i’câzkârâne bir nüktesi şudur ki:

Sair ferahlı ve saadetli kıssaların âhirindeki zeval ve firak
haberlerinin acıları ve elemi, kıssadan alınan hayalî lezzeti
acılaştırıyor, kırıyor. Bahusus kemâl-i ferah ve saadet içinde
bulunduğunu ihbar ettiği hengâmda mevtini ve firakını haber vermek daha
elîmdir; dinleyenlere eyvah dedirtir. Halbuki şu âyet, kıssa-i Yusuf’un
en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi,
kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve
ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf’un mevtini şöyle bir surette haber
veriyor ve diyor ki:

Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir
vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusuf kendisini Cenâb-ı Haktan
vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu.

Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve
ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf
Aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet
içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun.

İşte, Kur’ân-ı Hakîm’in şu belâgatine bak ki, kıssa-i Yusuf’un
hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve
teessüf değil, belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad
ediyor ki:

Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.

Hem Hazret-i Yusuf’un âli sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor:

Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor,
onu meftun etmiyor; yine âhireti istiyor.

Mektubat, 23. Mektub, 7. Suâl
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir