Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

14.04.2010, 20:37

Zât-ı Ahmediyenin (asm) nuruyla âlemin şekli değişti


Zât-ı Ahmediyenin (asm) nuruyla âlemin şekli değişti

Evet, zât-ı Ahmediyenin (asm) nuruyla âlemin şekli değişti, insan ve
bütün kâinatın mahiyet-i hakikiyeleri o nur, o ziyâ ile inkişaf etti.

Gel, bu zamandan tecerrüd edip, fikren Asr-ı Saadet’e ve
hayalen Cezîretü’l-Arab’a gidiyoruz. Tâ ki, Resûl-i Ekremi
(Aleyhissalâtü Vesselâm) vazife başında ve ubûdiyet içinde görüp,
ziyâret ederiz.

Bak: O zât nasıl ki risâletiyle, hidâyetiyle saadet-i
ebediyenin sebeb-i husûlü ve vesîle-i vüsûlüdür; onun gibi,
ubûdiyetiyle ve duâsıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve Cennetin vesîle-i
icâdıdır.

İşte bak: O zât öyle bir salât-ı kübrâda, bir ibâdet-i ulyâda
saadet-i ebediye için duâ ediyor ki, güyâ bu cezîre, belki bütün arz
onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Çünkü ubûdiyeti ise,
ona ittibâ eden ümmetin ubûdiyetini tazammun ettiği gibi, muvâfakat
sırrıyla bütün enbiyânın sırr-ı ubûdiyetini tazammun eder. Hem o,
salât-ı kübrâyı öyle bir cemaat-ı uzmâda kılar, niyaz ediyor ki, güyâ
benîâdem’in Hazret-i Âdem’den asrımıza kadar, belki Kıyâmete kadar
bütün nurânî ve kâmil insanlar ona tebâiyetle iktidâ edip, duâsına
“Âmin” derler. Haşıye1

Bak: Hem öyle bekâ gibi bir hâcet-i âmme için duâ ediyor ki,
değil ehl-i arz, belki ehl-i semâvât, belki bütün mevcudât niyazına
iştirak edip lisân-ı hal ile, “Oh, evet yâ Rabbenâ! Ver; duâsını kabul
et. Biz de istiyoruz” diyorlar. Hem bak, öyle hazinâne, öyle mahbubâne,
öyle müştâkâne, öyle tazarrûkârâne saadet-i bâkiye istiyor ki, bütün
kâinatı ağlattırıp, duâsına iştirak ettiriyor.

Bak: Hem öyle bir maksad, öyle bir gâye için saadet isteyip
duâ ediyor ki, insanı ve bütün mahlûkatı esfel-i sâfilîn olan fenâ-i
mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, faydasızlıktan, abesiyetten âlâ-yı
illiyyîn olan kıymete, bekâya, ulvî vazifeye, mektûbât-ı Samedâniye
olması derecesine çıkarıyor.
Bak: Hem öyle yüksek bir fîzâr-ı istimdâdkârâne ile istiyor ve
öyle tatlı bir niyâz-ı istirhamkârâne ile yalvarıyor ki, güyâ bütün
mevcudâta, semâvâta, arşa işittirip, vecde getirip duâsına, “Âmin,
Allahümme âmin” dedirtiyor.Haşıye2

HAŞİYELER:

Haşiye1: Evet, münâcât-ı Ahmediye (a.s.m.) zamanından şimdiye
kadar bütün ümmetin bütün salâtları ve salâvâtları onun duâsına bir
âmin-i dâimî ve bir iştirâk-i umumidir. Hattâ ona getirilen herbir
salâvât dahi onun duâsına birer âmindir ve ümmetinin herbir ferdi,
herbir namazın içinde ona salât ve selâm getirmek ve kametten sonra
Şâfiîlerin ona duâ etmesi, onun saadet-i ebediye hususundaki duâsına
gayet kuvvetli ve umumî bir âmindir. İşte bütün beşerin fıtrat-ı
insaniyet lisân-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği bekâ ve saadet-i
ebediyeyi, o nev-i beşer nâmına zât-ı Ahmediye (a.s.m.) istiyor ve
beşerin nurânî kısmı, onun arkasında “âmin” diyorlar. Acaba hiç mümkün
müdür ki, şu duâ kabule karîn olmasın?
Haşiye2: Evet, şu âlemin Mutasarrıfı, bütün tasarrufâtı
bilmüşâhede şuurâne, alîmâne, hakîmâne olduğu halde, hiçbir cihetle
mümkün değildir ki, o Mutasarrıf, kendi masnuâtı içinde en mümtaz bir
ferdin harekâtına şuuru ve ıttılâı bulunmasın.
Hem hiçbir cihetle mümkün değildir ki, o Mutasarrıf-ı Alîm, o
ferd-i mümtazın harekâtına ve daavâtına (duâlarına) ıttılâı bulunduğu
halde, ona karşı lâkayd kalsın, ehemmiyet vermesin.

Hem hiçbir cihetle mümkün değildir ki, o Mutasarrıf-ı Kadîr-i
Rahîm, onun duâlarına lâkayd kalmadığı halde, o duâları kabul etmesin.
Evet, zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) nuruyla âlemin şekli değişti,
insan ve bütün kâinatın mahiyet-i hakikiyeleri o nur, o ziyâ ile
inkişaf etti ve göründü ki, şu kâinatın mevcudâtı esmâ-i İlâhiyeyi
okutan birer mektubât-ı Samedâniye, birer muvazzaf memur ve bekâya
mazhar kıymettar ve mânidar birer mevcuddurlar. Eğer o nur olmasa idi,
mevcudât fenâ-i mutlaka mahkûm ve kıymetsiz, mânâsız, faydasız, abes,
karmakarışık, tesadüf oyuncağı bir zulmet-i evham içinde kalırdı.

İşte şu sırdandır ki, insanlar zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.)
duâsına “âmin” dedikleri gibi, arş ve ferş ve serâdan Süreyyâya kadar
bütün mevcudât onun nuruyla iftihar edip, alâkadarlık gösteriyorlar.
Zâten ubûdiyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) ruhu, duâdır. Belki, kâinatın
harekâtı ve hidemâtı bir nevî duâdır. Meselâ, bir çekirdeğin hareketi,
Hâlıkından, bir ağaç olmasına bir nevî duâdır.
Sözler, s. 71, (yeni tanzim, s. 119)





14.04.2010

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


Bu konuyu değerlendir