Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

25.03.2010, 13:18

Bir Said değil, bin Said fedâ olsun


Hadis-i Şerif Meâli

Âlimlere hürmet gösterin. Çünkü onlar peygamberlerin
vârisleridir. Onlara hürmet gösteren Allah ve Resûlüne hürmet etmiş
olur.

Câmiü's-Sağîr, No: 830





25.03.2010










Bir Said değil, bin Said fedâ olsun


Ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne
Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon
Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun.

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri
sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun
felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı
İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş,
tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü
taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman
kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman
üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.

Risâle-i Nur’u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni,
skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar.
Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul
oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da
bazı eserler telif eyledim. Fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum.
Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını,
mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın
tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm
cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim.
Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde
evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı
kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona
çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise
bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!

Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı
zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ
ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki
nâmına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esâret
zindanlarında, yâhut memleket hapishânelerinde, memleket mahkemelerinde
geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Dîvân-ı harblerde bir
câni gibi muâmele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne
yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim.
Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu
ki, hayattan bin defa ziyâde, ölümü tercih ettim. Eğer dînim intihardan
beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.

Benim fıtratım, zillet ve hakarete tahammül etmez. İzzet ve
şehâmet-i İslâmiye beni bu halde bulunmaktan şiddetle meneder. Böyle bir
vaziyete düşünce, karşımda kim olursa olsun, isterse en zâlim bir
cebbâr, en hunhar bir düşman kumandanı olsa tezellül etmem. Zulmünü,
hunharlığını onun suratına çarparım. Beni zindana atar, yâhut îdam
sehpâsına götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunların
hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanın kalbi, vicdânı
zulümkârlığa dayanabilseydi, Said bugün asılmış ve mâsumlar zümresine
iltihak etmiş olacaktı.

İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve
musîbetle geçti. Cemiyetin îmânı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi,
dünyamı fedâ ettim; helâl olsun. Onlara bedduâ bile etmiyorum. Çünkü, bu
sâyede Risâle-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yâhut birkaç milyon
kişinin—adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz
bin demişti, belki daha ziyâde—îmânını kurtarmaya vesîle oldu. Ölmekle,
yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve
meşakkatlere tahammül ile bu kadar îmânın kurtulmasına hizmet ettim.
Allah’a bin kere hamd olsun.

Sonra, ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ
ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin,
yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said
fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de
istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette
görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum
yanarken, gönlüm gül gülistân olur.

Tarihçe-i Hayat, s. 959-962





25.03.2010





"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir