Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

20.03.2010, 09:03

Ermeniler Said Nursî’ye hayran kaldı


Hadis-i Şerif Meâli

Dünyanın kapıları size açılacaktır. Öyle ki siz evlerinizi
Kâbe'nin süslendiği gibi süsleyeceksiniz. Fakat siz bu gün, o günden
daha hayırlısınız.

Câmiü's-Sağîr, No: 2335






20.03.2010










Ermeniler Said Nursî’ye hayran kaldı


Molla Said, Ermeni çoluk çocuğunu serbest bıraktı; onlar da, Rusların
içerisindeki ailelerinin yanına döndüler. Bu hareket Ermeniler için
büyük bir ibret dersi olup, Müslümanların ahlâkına hayran kalmışlardı.

O muharebeler (1. Dünya Savaşı) esnasında, Ermeni fedâileri bazı
yerlerde çoluk çocuğu kesiyorlardı. Buna karşı Ermenilerin çocukları da
bazan öldürülüyordu. Bediüzzaman’ın bulunduğu nahiyeye binlerle Ermeni
çocuğu toplanmıştı. Molla Said askerlere, “Bunlara ilişmeyiniz!” diye
emretti. Daha sonra bu Ermeni çoluk çocuğunu serbest bıraktı; onlar da,
Rusların içerisindeki ailelerinin yanına döndüler. Bu hareket Ermeniler
için büyük bir ibret dersi olup, Müslümanların ahlâkına hayran
kalmışlardı. Bu hadise üzerine, Ruslar bizi istilâ ettiklerinde, fedai
komitelerin reisleri Müslüman çoluk çocuğunu kesmek adetini bırakıp,
“Madem Molla Said bizim çoluk çocuklarımızı kesmedi, bize teslim etti;
biz de bundan sonra Müslümanların çocuklarını kesmeyeceğiz” diye
ahdettiler. Molla Said, bu sûretle o havalideki binlerle masumların
felâketten kurtulmasını temin etmiş oldu.

Bir müddet sonra, Ruslar, Van ve Muş tarafını istilâ edip, üç
fırka ile Bitlis’e hücum ettiği sırada, Bitlis Valisi Memduh Bey ile Kel
Ali, Bediüzzaman’a, “Elimizde bir tabur asker ve iki bin kadar
gönüllünüz var; biz geri çekilmeye mecburuz,” dediler.

Bediüzzaman onlara, “Etraftan kaçıp gelen ahalinin ve hem de
Bitlis halkının malları, çoluk ve çocukları düşman eline düşecek; biz
mahvoluncaya kadar dörtbeş gün mukavemete mecburuz,” demesi üzerine;
onlar, “Muş’un sukut etmesi dolayısıyla otuz topumuzu askerler bu tarafa
kaçırmaya çalışıyorlar. Eğer sen, o otuz topu gönüllülerinle ele
geçirebilirsen, birkaç gün o toplarla mukabele ederiz ve ahali de
kurtulur” dediler.

Bediüzzaman, “Öyle ise ben, ya ölürüm veya o topları getiririm,”
diyerek üç yüz gönüllünün başına geçti. Geceleyin, Nurşin tarafına,
topların getirildiği cihete gitti. Toplan takip eden bir alay Rus
Kazağına kendi muhbirleri, “Bitlis’i müdafaa eden gönüllü kumandanı üç
bin adamla ve dağdaki meşhur Mûsa Bey bin kişi ile topları kurtarmaya
geliyorlar” diyerek, pek ziyade mübalâğa ile ihbar etmeleri üzerine,
Kazak kumandanı korkmuş, ilerleyememişti. Bediüzzaman da, beraberindeki
üç yüz gönüllüyü rast geldikleri toplara birer ikişer taksim edip
Bitlis’e gönderir; kendisi ise ilerleyerek topları birer birer kurtarıp,
en son topu da üç arkadaşıyla birlikte ele geçirir. Bu şekilde, otuz
topun Bitlis’e gelmesini temin eder. O toplarla, üç-dört gün, asker ve
gönüllüler düşmana mukabele edip, bütün ahali ve cihâzât ve mallar
kurtulur.

Bediüzzaman, o harbde, gönüllülere cesaret vermek için, sipere
girmeyerek, avcı hattında dolaşırdı. Avcı hattında en ileride atını sağa
sola koştururken, birden hatırına gelir ve rûhuna ilişir ki, “Şu anda
şehit olsam; bu vaziyetim, yani en ilerde göze çarpan şu halim, sakın,
mertebe-i şehadetin bir esası olan ihlâsıma zarar vermesin, bir
hodfüruşluk mânâsı olmasın” diyerek, birden atını döndürür ve
arkadaşlarının yanına gelir.HAŞİYE

HAŞİYE: İşte, muharebenin şiddetli anında, hayat-memat meselesi
vaktinde “Benim zahiren kahramanlık gibi görünen bu vaziyetim hakîki
ihlâsa aykırı olmasın?” diye düşünmesi, kemâlât-ı insaniyenin bir
misâlidir, denilebilir. Meydan-ı harbde, düşman karşısında, gülleler
içerisinde, talebelerine cesaret vermek için en elzem bir kahramanlığı
fiilen göstermek emeliyle avcı hattında atını sağa sola döndürürken, bu
sûretle cesaret-i îmaniye ve şehamet-i İslâmiyeyi en ala bir derecede,
bir kumandan mânâsıyla îfa ederken, rûhunda ve niyetinde en alî ve safì
bir mertebe-i kemal olan sırr-ı ihlâsı kaçırmamayı ehemmiyetle düşünmesi
ve dikkat kesilmesi, onun zahiren takdire şayan hizmet-i dîniyesi,
fedakârâne mücahedesi kadar, belki daha ziyade, rûhunun kemaline de
delâlet eder.

İşte, Molla Said bütün hayatının şehadetiyle gerçi beyne’l-İslâm
“Bediüzzaman”, “Sahibüzzaman”, “Fahrüddeveran”, “Fatînülasır”
ünvanlarıyla yad edilmiş; fakat bu, hiçbir zaman hakîkatsiz ve bir
sözden ibaret değildir. Risâle-i Nur ile yaptığı muazzam hizmet-i
îmaniye ve Kur’âniyesi ve teşkil ettiği hamiyet-i dîniye ile serfiraz
milyonlar fedakâr talebelerin kudsî şahs-ı mânevîsi, bir şahid-i sadık
ve bir delil-i kat’îdir.

Tarihçe-i Hayat, s. 99, (yeni tanzim, s. 177)
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir