Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

16.02.2010, 08:27

Keyfî emirlere taraftar değiliz


Âyet-i Kerime Meâli

Kitapta ihtilâfa düşerek bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlar, muhakkak ki, haktan pek uzak bir ayrılık içindedirler.

Bakara Sûresi: 176





16.02.2010










Keyfî emirlere taraftar değiliz


Ayasofya’yı puthâne ve Meşihâtı kızların lisesi yapan bir kumandanın
keyfî, kanun nâmındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz ve
şahsımız îtibâriyle amel etmiyoruz.

[Afyon Mahkemesine, iddianameye karşı verilen îtiraznâme tetimmesinin bir zeylidir]

ey heyet-i hâkime! (...) Risâle-i Nur’un cerh edilmez kuvvetli
hüccetleri, elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiş. Aleyhimde ne
yapsanız ben hakkımı helâl ederim; gücenmem. Bunun içindir ki, eşedd-i
zulüm ile, bir eşedd-i istibdat tarzında, şahsımı hiç ömrümde
görmediğim ihânetlerle çürütmekle, damarıma dokundurulduğu halde,
tahammül ettim. Hattâ bedduâ da etmedim. Bize karşı bütün ittihamlara
ve bütün isnad edilen suçlara karşı, elinizdeki Risâle-i Nur’un
mecmuaları benim mukabele edilmez müdâfaanâmem ve cerh edilmez
îtiraznâmemdirler. Medâr-ı hayrettir ki; Mısır, Şam, Halep, Medîne-i
Münevvere, Mekke-i Mükerreme allâmeleri ve Diyânet Riyâsetinin müdakkik
hocaları, o Nur mecmualarını tetkik edip, hiç tenkit etmeyerek, takdir
ve tahsîn ettikleri halde, iddiânâmeyi aleyhimize toplayan zekâvetli(!)
zât, Kur’ân’ı, “Yüz kırk sûredir” diye acîb ve pek zâhir bir yanlışıyla
ne derece sathî baktığı; ve Risâle-i Nur bu ağır şerâit içinde ve benim
gurbet ve kimsesizliğim ve perişâniyetimde ve aleyhimde dehşetli
hücumlarla beraber, yüz binler ehl-i hakîkate kendini tasdik ettirdiği
halde, daha Kur’ân’ın kaç sûresi var olduğunu bilmeyen o iddiâcı zât,
“Risâle-i Nur, Kur’ân’ın tefsirine ve hadîslerin teviline çalışmasıyla
beraber, bir kısmında, okuyanlara birşey öğretme bakımından ilmî bir
mâhiyet ve kıymet taşımadığı görülmektedir diye tenkidi, ne derece
kanundan, hakîkatten, adâletten ve haktan uzak olduğu anlaşılıyor.

Hem size, şekvâ ediyorum ki: Kırk sahifeli ve yüzer yanlışı
bulunan ve kalblerimizi yaralayan iddiânâmeyi-tamamıyla-bize iki saat
dinlettirdiğiniz halde, ayn-ı hakîkat bir buçuk sahifeyi, ona karşı,
ısrarımla beraber iki dakika okumaya müsaade etmediğiniz için, ona
mukabil îtiraznâmemi tamamıyla okumamı adâlet nâmına sizden istiyorum.

Sâlisen: Herbir hükûmette muhâlifler var. Âsâyişe ilişmemek
şartıyla kanunen onlara ilişilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüş ve
yalnız kabrine çalışanlar; elbette bin üç yüz elli senede ecdâdımızın
mesleğinde ve Kur’ânımızın daire-i terbiyesinde ve her zamanda üç yüz
elli milyon mü’minlerin takdîs ettiği düsturlarının müsaade ettiği
tarzda hayat-ı bâkiyesine çalışmayı terk edip, gizli düşmanlarımızın
icbârıyla ve desîseleriyle, fânî ve kısacık hayat-ı dünyeviyesi için
sefihâne bir medeniyetin ahlâksızcasına, belki bir nevî bolşevizmde
olduğu gibi vahşiyâne kanunlara, düsturlara taraftar olup onları meslek
kabul etmekliğimiz hiç mümkün müdür? Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre
miktar insafı bulunan hiçbir insan, bunları onlara kabul ettirmeye
cebir etmez. Yalnız o muhâliflere deriz: “Bize ilişmeyiniz; biz de
ilişmemişiz.”

İşte bu hakîkate binâendir ki, Ayasofya’yı puthâne ve Meşihâtı
kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî, kanun nâmındaki emirlerine
fikren ve ilmen taraftar değiliz ve şahsımız îtibâriyle amel etmiyoruz.
Ve bu yirmi sene işkenceli esâretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği
halde, siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, âsâyişi bozmadık. Yüz
binler Nur arkadaşım varken, âsâyişe dokunacak hiçbir vukuâtımız
kaydedilmedi. Ben, şahsım îtibâriyle hiç hayatımda görmediğim bu âhir
ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihânetler ve damarıma dokunduracak
haksız muâmeleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki
serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istidâ yazdım ki, herkese
muhâlif olarak, ben berâetimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve
hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünkü bu emsâlsiz
acîb muâmeleden kurtulmak için ya kabre veya hapse girmekten başka
çarem yok. Kabir ise, intihar câiz olmadığından ve ecel gizli
olmasından, şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i
mutlakında bulunduğum hapse râzı oldum. Fakat bu istidâyı mâsum
arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim.

Tarihçe-i Hayat, s. 491, (yeni tanzim, s. 868)
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir