Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

10.02.2010, 15:30

Cebr-i keyfî-i küfrî


Âyet-i Kerime Meâli

O inkârcıların hâli, çobanlarının bağırıp çağırmasından başka
bir şey anlamayan hayvanlara benzer. Onlar sağırdırlar, hakkı
işitmezler; dilsizdirler, hakkı söylemezler; kördürler, hakikati
görmezler. Peygamberin tebliğ ettiklerini düşünüp anlamazlar.

Bakara Sûresi: 171





10.02.2010










Cebr-i keyfî-i küfrî

İstibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı
rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namını takmakla,
cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle hem bizi perişan, hem
hükûmeti iğfal, hem adliyeyi bizimle mânâsız meşgul eylediler.

Suâl: “İstibdat nedir; meşrûtiyet nedir?”

Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete
istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir
zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin
esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve
sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti
zehirlendiren, hattâ herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece
ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi
dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.

Evet, taklidin pederi ve istibdâd-ı siyâsînin veledi olan
istibdâd-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti
müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.

Suâl: “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik.
Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı
meşrûtiyeti bize târif et.”

Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size
yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i
hazırdan fehmettiğiniz meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin
hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim.

İşte, meşrûtiyet “Ve işlerde onlarla istişâre et.” (Âl-i İmran
Sûresi:159); “Onların aralarındaki işleri istişâre iledir.” (Şûrâ
Sûresi:38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir.
O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir,
lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir.

Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz.
Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün
eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız.
İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin
bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti, ömr-ü
ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus
olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile
çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir
direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye
tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir
padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya
gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd
eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyâde ehl-i
İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza
ediniz. Zîrâ meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi.
Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi. Zîrâ,
milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakîki ve nisbî ve izâfîden
mürekkeptir. Başka millete benzemiyoruz.

Münâzarât, s. 22-24

***

..istibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı
mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namını
takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle hem bizi
perişan, hem hükûmeti iğfal, hem adliyeyi bizimle mânâsız meşgul
eylediler.

Şuâlar, s. 329
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir