Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

22.01.2010, 09:04

Meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse...


Hadis-i Şerif Meâli

Namaz kıldığında son namazınmış gibi kıl. Sonradan özür dileyeceğin bir şeyi söyleme.

Câmiü's-Sağîr, No: 445





22.01.2010










Meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse...


Eğer meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse, bütün cin ve ins
şahit olsun ki ben mürteciyim ve şeriatın birtek meselesine ruhumu feda
etmeye hazırım.

Mahkûmiyetime gösterdikleri bir sebep, emniyeti ihlâl ve
âsâyişi bozmaktır. Pek uzak bir ihtimal ve yüzde, belki binde bir
imkânla, hattâ uzak imkânatı vukuat yerinde koyup bazı mahrem risâle ve
hususi mektuplardan Risâle-i Nur’un yüz bin kelime ve cümlelerinden
kırk elli kelimesine yanlış mânâ vererek bir senet gösterip bizi itham
ve cezalandırmak istiyorlar.

Ben de bu otuz kırk senelik hayatımı bilenleri ve Nurun binler
has şakirtlerini işhad ederek derim: İstanbul’u işgal eden İngilizlerin
başkumandanı, İslâm içinde ihtilâf atıp, hattâ Şeyhülislâm ve bir kısım
hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek itilâfçı, ittihatçı
fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunanın galebesine ve harekât-ı
milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada, İngiliz ve Yunan
aleyhinde Hutuvât-ı Sitte eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab ve
neşretmekle o kumandanın dehşetli plânını kıran ve onun idam tehdidine
karşı geri çekilmeyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu
çağırdıkları halde Ankara’ya kaçmayan ve esarette Rusun başkumandanının
idam kararına ehemmiyet vermeyen ve 31 Mart hadisesinde sekiz taburu
bir nutukla itaate getiren ve divan-ı harb-i örfîde, mahkemedeki
paşaların “Sen de mürtecisin, şeriat istemişsin” diye suallerine karşı,
idama beş para kıymet vermeyip, cevaben “Eğer meşrutiyet bir fırkanın
istibdadından ibaretse, bütün cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim
ve şeriatın birtek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım” diyen ve o
büyük zabitleri hayretle takdire sevk edip, idamını beklerken beraatine
karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara teşekkür etmeyerek
“Zâlimler için yaşasın Cehennem!” diye yolda bağıran ve Ankara’da
divan-ı riyasette, Afyon kararnamesinin yazdığı gibi, Mustafa Kemal
hiddetle ona dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler
beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilaf
verdin.” Ona karşı, “İmandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmayan
hâindir, hâinin hükmü merduttur” diye kırk elli mebusun huzurunda
söyleyen ve o dehşetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini
geri aldıran ve altı vilâyet zabıtasınca ve hükûmetçe âsâyişin ihlâline
dair birtek maddesi kaydedilmeyen ve yüz binlerle Nur şakirtlerinin
hiçbir vukuâtı görünmeyen, yalnız bir küçük talebenin, haklı bir
müdafaada küçük bir vukuatından başka hiçbir şakirdinden bir cinayet
işitilmeyen ve hangi hapse girmişse o mahpusları ıslah eden ve Risâle-i
Nur’dan yüz binler nüsha memlekette intişar etmekle beraber, menfaatten
başka hiç bir zararı olmadıklarını yirmi üç senelik hayatının ve üç
hükûmet ve mahkemelerin beraatler vermelerinin ve Nurun kıymetini bilen
yüz bin şakirtlerinin kavlen ve fiilen tasdiklerinin şehadetiyle ispat
eden ve münzevî, mücerred, garip, ihtiyar, fakir ve kendini kabir
kapısında gören ve bütün kuvvet ve kanaatiyle fâni şeyleri bırakıp,
eski kusuratına bir kefâret ve hayat-ı bâkiyesine bir medar arayan ve
dünyanın rütbelerine hiç ehemmiyet vermeyen ve şiddet-i şefkatinden
mâsumlara, ihtiyarlara zarar gelmemek için, kendisine zulüm ve tâzip
edenlere bedduâ etmeyen bir adam hakkında, “Bu ihtiyar münzevi âsâyişi
bozar, emniyeti ihlâl eder. Ve maksadı dünya entrikalarıdır ve
muhabereleri dünya içindir. Öyleyse suçludur” diyenler ve onu pek ağır
şerait altında mahkûm edenler, elbette yerden göğe kadar suçludurlar,
mahkeme-i kübrâda hesabını verecekler!

Acaba bir nutukla, isyan eden sekiz taburu itaate getiren ve
kırk sene evvel bir makalesiyle binler adamı kendine taraftar yapan ve
mezkûr üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan
ve mahkemelerde, “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her
gün biri kesilse, zındıkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip vatan ve
millet ve İslâmiyete hıyanet etmem, hakikat-i Kur’âna feda olan bu
başımı zâlimlere eğmem” diyen ve Emirdağı’nda beş on âhiret kardeşi ve
üç dört hizmetçilerden başka kimse ile alâkadar olmayan bir adam
hakkında, ithamnamede, “Bu Said Emirdağı’nda gizli çalışmış, âsâyişe
zarar vermek fikriyle orada bir kısım halkları zehirlemiş. Yirmi adam
da etrafta onu medhedip hususî mektuplar yazdıkları gösteriyor ki, o
adam inkılâp ve hükûmet aleyhinde gizli bir siyaset çeviriyor” diyerek
emsalsiz bir adavet ve ihanetlerle iki sene hapse sokmak ve hapiste
tecrid-i mutlakla ve mahkemede konuşturmamakla tâzip edenler ne derece
haktan ve adaletten ve insaftan uzak düştüklerini vicdanlarına havale
ediyorum.

Şuâlar, s. 387, (yeni tanzim, s. 699)





22.01.2010





"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir