Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

16.01.2010, 08:34

Masumların musîbet içinde yanması nedendir?


Hadis-i Şerif Meâli

Gözün görmez hâle gelmesi günahlara keffârettir. Kulağın
işitemez hale gelmesi günahlara keffârettir. Bedenden eksilen diğer
şeyler de bunun gibidir; ölçülerine göre günahlara keffâret olurlar.

Câmiü's-Sağîr, No: 2224





16.01.2010










Masumların musîbet içinde yanması nedendir?

Eğer mâsumlar böyle musîbetlerde sağlam kalsaydılar, Ebû
Cehil’ler, aynen Ebû Bekir’ler gibi teslim olup, mücâhede ile mânevî
terakkî kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.

“Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü
bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. O
gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü
Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.” (Zilzâl Sûresi: 1-5.)

Şu sûre katiyen ifade ediyor ki, küre-i arz, hareket ve
zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor,
bâzan da titriyor.

Mânevî ve ehemmiyetli bir cânibden, şimdiki zelzele
münâsebetiyle altı yedi cüz’î suâle karşı, yine mânevî ihtar yardımıyla
cevapları kalbe geldi. Tafsîlen yazmak kaç defa niyet ettimse de, izin
verilmedi. Yalnız icmâlen, kısacık yazılacak.

Birinci suâl: Bu zelzelenin maddî musîbetinden daha elîm,
mânevî bir musîbeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve
me’yusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb
ederek, dehşetli bir azab vermesi nedendir?

Yine mânevî cevap: Şöyle denildi ki: Ramazân-ı Şerîfin terâvih
vaktinde, kemâl-i neş’e ve sürur ile, sarhoşçasına, gayet heveskârâne
şarkıları ve bâzan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübârek
merkez-i İslâmiyetin her köşesinde câzibedarâne işittirilmesi, bu korku
azabını netice verdi.

İkinci suâl: Niçin gâvurların memleketlerinde, bu semâvî tokat, başlarına gelmiyor; bu bîçare Müslümanlara iniyor?

Elcevap: Büyük hatâlar ve cinâyetler, tehir ile büyük
merkezlerde ve küçücük cinâyetler, tâcil ile küçük merkezlerde
verildiği gibi; mühim bir hikmete binâen, ehl-i küfrün cinâyetlerinin
kısm-ı âzamı, mahkeme-i kübrâ-i haşre tehir edilerek, ehl-i imânın
hatâları, kısmen bu dünyada cezası verilir.HÂŞİYE

Üçüncü suâl: Bâzı eşhâsın hatâsından gelen bu musîbet, bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Elcevap: Umumî musîbet, ekseriyetin hatâsından ileri gelmesi
cihetiyle, ekser nâsın o zâlim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizâmen
veya iltihâken taraftar olmasıyla, mânen iştirak eder, musîbet-i âmmeye
sebebiyet verir.

Dördüncü suâl: Mâdem bu zelzele musîbeti hatâların neticesi ve
keffâretü’z-zünubdur. Mâsumların ve hatâsızların o musîbet içinde
yanması nedendir? Adâletullah nasıl müsaade eder?

Yine mânevî cânibden elcevap: Bu mesele sırr-ı kadere taallûk
ettiği için, Risâle-i Kadere havale edip, yalnız, burada bu kadar
denildi:

“Bir belâ, bir musîbetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zâlimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da yakar.” (Enfâl Sûresi: 25.)

Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve
imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücâhededir. İmtihan ve teklif, iktizâ
ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile, Ebû
Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebû Cehil’ler esfel-i sâfilîne
girsinler. Eğer mâsumlar böyle musîbetlerde sağlam kalsaydılar, Ebû
Cehil’ler, aynen Ebû Bekir’ler gibi teslim olup, mücâhede ile mânevî
terakkî kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.

Mâdem, mazlûm zâlim ile beraber musîbete düşmek, hikmet-i
İlâhiyece lâzım geliyor; acaba o bîçare mazlûmların rahmet ve adâletten
hisseleri nedir?

Bu suâle karşı cevaben denildi ki: O musîbetteki gazab ve
hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü, o mâsumların fânî
malları, onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği
gibi, fânî hayatları dahi bir bâkî hayatı kazandıracak derecede, bir
nev'î şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve
azabdan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar
hakkında, aynı gazab içinde bir rahmettir.

HÂŞİYE: Hem, Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir
dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kàbil-i nesh olmayan bir dine ihânet
etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından, zemin şimdilik onları
bırakıp, bunlara hiddet ediyor.

Sözler, On Dördüncü Sözün Zeyli, s. 158





16.01.2010





"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir