Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

15.01.2010, 15:24

Hiçbir şeyi nizamsız, gâyesiz göremezsin


Âyet-i Kerime Meâli

Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü
bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan “Ne oluyor buna?" der. O
gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü
Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.

Zilzâl Sûresi: 1-5





15.01.2010










Hiçbir şeyi nizamsız, gâyesiz göremezsin

Şu misafirhâne-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi
nizamsız, gâyesiz göremezsin; nasıl, sen nizamsız, gâyesiz
kalabilirsin? Zelzele gibi vâkıalar olan şu hâdisât-ı kevniye, tesadüf
oyuncağı değiller.

[Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir.]

Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup
dünyaya tâlip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna.
Avcıyı görür; uçamıyor, başını kuma sokuyor. Tâ avcı onu görmesin. Koca
gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız, o, gözünü kum içinde kapamış;
görmez.

Ey nefis! Şu temsile bak, gör:

Nasıl dünyaya hasr-ı nazar, azîz bir lezzeti, elîm bir eleme
kalbeder. Meselâ, şu karyede, yani Barla’da, iki adam bulunur;
birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce
yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış; o dahi oraya gidecek. Bunun
için, şu adam, İstanbul’a müştaktır, orayı düşünür, ahbaba kavuşmak
ister. Ne vakit ona denilse, “Oraya git!”; sevinip, gülerek gider.
İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir
kısmı mahvolmuşlar; bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere
sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler, zanneder. Şu bîçare adam ise,
bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak
ister; onunla o elîm âlâm-ı firâkı kapamak ister.

Ey nefis! Başta Habîbullah, bütün ahbabın kabrin öbür
tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar.
Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme; merdâne kabre bak,
dinle ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister.
Sakın gâfil olup ikinci adama benzeme.

Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes
dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maîşetle sarhoştur.”
Çünkü, ölüm değişmiyor; firâk bekâya kalbolup, başkalaşmıyor. Acz-i
beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor; ziyâdeleşiyor. Beşer yolculuğu
kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.

Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü, herkes sana kabir
kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musîbette beraber olmak demek
olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.

Hem kendini başıboş zannetme. Zîrâ, şu misafirhâne-i dünyada,
nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gâyesiz göremezsin;
nasıl, sen nizamsız, gâyesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vâkıalar olan
şu hâdisât-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebâtât
ve hayvanât envâından giydirilen birbiri üstünde, birbiri içinde, gayet
muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gâyelerle,
hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âlî
gâyeler içinde kemâl-i intizam ile meczub Mevlevî gibi devredip
döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın
benîâdem’den, bâhusus ehl-i imândan beğenmediği bir kısım etvâr-ı
gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele
gibiHAŞİYE mevtâlûd hâdisât-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği
gibi gâyesiz, tesadüfî zannederek bütün musîbetzedelerin elîm zâyiâtını
bedelsiz, hebâen mensur gösterip, müthiş bir yeise atarlar. Hem, büyük
bir hatâ, hem büyük bir zulüm ederler. Belki, öyle hâdiseler, bir
Hakîm-i Rahîmin emriyle ehl-i imânın fânî malını sadaka hükmüne
çevirip, ibkâ etmektir ve küfrân-ı nimetten gelen günahlara kefârettir.

Nasıl ki birgün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün zîneti olan
âsâr-ı beşeriyeyi şirkâlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlık’ın
emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın
emriyle, ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre, “Haydi, Cennete
buyurun” der.

Haşiye: İzmir’in zelzelesi münâsebetiyle yazılmıştır.

Sözler, s. 156, (yeni tanzim, s. 275)

http://www.yeniasya.com.tr/2010/01/15/lahika/default.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir