Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

14.01.2010, 09:07

Deprem, emr-i İlâhî iledir, tesadüfî olamaz


Hadis-i Şerif Meâli

İyilik, yapıldığında ruhun rahata erdiği, kalbin huzur bulduğu
şeydir. Günah ise, âlimler fetva verseler bile ruhun hoşlanmadığı,
kalbin ısınamadığı şeydir.

Câmiü's-Sağîr, No: 1737





14.01.2010










Deprem, emr-i İlâhî iledir, tesadüfî olamaz

Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezâsıyla, zâhir esbâbı
tasarrufâtına perde ediyor. Zelzeleyi irâde ettiği vakit, bâzan da bir
mâdeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi mâdenî inkılâbât dahi
olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur; başka olamaz.

Beşinci Suâl: Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, neden hususî
hatâlara hususî ceza vermeyip, koca bir unsuru musallat eder. Bu hâl
cemâl-i rahmetine ve şümûl-ü kudretine nasıl muvâfık düşer?

Elcevap: Kadîr-i Zülcelâl, herbir unsura çok vazifeler vermiş
ve herbir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek
vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve şer ve musîbet olsa da, sâir
güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer, bu tek
çirkin netice vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o
unsur, o vazifeden men edilse; o vakit o güzel neticeler adedince
hayırlar terk edilir ve lüzumlu bir hayrı yapmamak, şer olması
haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır. Tâ birtek şer
gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilâf-ı hikmet ve hilâf-ı hakikat ve
kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan münezzehtirler. Mâdem
bir kısım hatâlar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir
şümûllü isyandır ve çok mahlûkatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür.
Elbette o cinâyetin fevkalâde çirkinliğini göstermek için, koca bir
unsura, küllî vazifesi içinde “Onları terbiye et” diye emir verilmesi
ayn-ı hikmettir ve adâlettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.

Altıncı Suâl: Zelzele, küre-i arzın içinde inkılâbât-ı
mâdeniyenin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işâa edip, âdetâ tesadüfî ve
tabii ve maksadsız bir hâdise nazarıyla bakarlar. Bu hâdisenin mânevî
esbâbını ve neticelerini görmüyorlar; tâ ki intibâha gelsinler.
Bunların istinad ettiği maddenin bir hakikati var mıdır?

Elcevap: Dalâletten başka hiçbir hakikati yoktur. Çünkü, her
sene elli milyondan ziyâde münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve
değiştiren küre-i arzın üstünde binler envâın birtek nev'î olan,
meselâ, sinek tâifesinden hadsiz efrâdından birtek ferdin yüzer
âzâsından birtek uzvu olan kanadının kasd ve irâde ve meşîet ve hikmet
cilvesine mazhariyeti ve ona lâkayd kalmaması ve başıboş bırakmaması
gösteriyor ki, değil hadsiz zîşuurun beşiği ve anası ve mercîi ve
hâmisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef’âl ve ahvâli, belki hiçbir
şeyi, cüz’î olsun küllî olsun, irâde ve ihtiyâr ve kasd-ı İlâhî
haricinde olmaz. Fakat, Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezâsıyla, zâhir
esbâbı tasarrufâtına perde ediyor. Zelzeleyi irâde ettiği vakit, bâzan
da bir mâdeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi mâdenî inkılâbât
dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur; başka olamaz. Meselâ,
bir adam, bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa,
yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip,
bîçare maktûlün büsbütün hukukunu zâyi etmek, ne derece belâhet ve
divâneliktir; aynen öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin musahhar bir memuru,
belki bir gemisi, bir tayyâresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve
hikmet ve irâde ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyânı
uyandırmak için, “Ateşlendir!” diye olan emr-i Rabbânîyi unutmak ve
tabiata sapmak, hamakàtın en eşneidir.

Sözler, s. 159, (yeni tanzim, s. 281)





14.01.2010












"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir