Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

08.01.2010, 12:06

İnsan, başkalarının elemiyle de müteellim olur


Âyet-i Kerime Meâli

Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi, oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de onlardan bir topluluk, bile bile
hakkı gizliyorlar.

Bakara Sûresi: 146





08.01.2010










İnsan, başkalarının elemiyle de müteellim olur

İnsan, insaniyet cihetiyle, ekser mevcudatla alâkadardır.
Onların saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle müteellimdir.
Hususan zîhayat ile, ve bilhassa nev-î beşerle, ve bilhassa sevdiği ve
istihsan ettiği ehl-i kemâlin âlâmıyla daha ziyade müteellim ve
saadetleriyle daha ziyade mesut olur.

ÜÇÜNCÜ REMİZ

Eşya zevâl ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudretten daire-i
ilme geçiyor, âlem-i şehadetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür
ve fenâdan âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor.

Hakikat nokta-i nazarında, eşyadaki cemal ve kemal, esmâ-i
İlâhiyeye aittir ve onların nukuş ve cilveleridir. Madem o esmâ
bâkidirler ve cilveleri daimîdir; elbette nakışları teceddüd eder,
tazelenir, güzelleşir. Ademe ve fenâya gitmiyor; belki, yalnız itibarî
taayyünleri değişir. Ve medar-ı hüsün ve cemal ve mazhar-ı feyiz ve
kemal olan hakikatleri ve mahiyetleri ve hüviyet-i misaliyeleri
bâkidirler.

Zîruh olmayanlar, doğrudan doğruya onlardaki hüsün ve cemâl,
esmâ-i İlâhiyeye aittir; şeref onlaradır, medih onların hesabına geçer,
güzellik onlarındır, muhabbet onlara gider; o aynaların değişmesiyle
onlara bir zarar îras etmez.

Eğer zîruh ise, zevi’l-ukulden değilse, onların zeval ve
firakı bir adem ve fenâ değil; belki vücud-u cismanîden ve vazife-i
hayatın dağdağasından kurtulup, kazandıkları vazifenin semerelerini
bâki olan ervahlarına devrederek, onların, o ervâh-ı bâkiyeleri dahi
birer esmâ-i İlâhiyeye istinad ederek devam eder, belki kendine lâyık
bir saadete gider.

Eğer o zîruhlar zevi’l-ukulden ise, zaten saadet-i ebediyeye
ve maddî ve mânevî kemâlâta medar olan âlem-i bekaya ve o Sâni-i
Hakîmin dünyadan daha güzel, daha nuranî olan âlem-i berzah, âlem-i
misâl, âlem-i ervah gibi diğer menzillerine, başka memleketlerine bir
seyr ü seferdir; bir mevt ve adem ve zeval ve firak değil, belki
kemâlâta kavuşmaktır.

Elhâsıl: Madem Sâni-i Zülcelâl vardır ve bâkidir; ve sıfât ve
esmâsı daimî ve sermedîdirler. Elbette o esmânın cilveleri ve
nakışları, bir mânevî beka içinde teceddüd eder; tahrip ve fenâ, idam
ve zeval değildirler.

Malûmdur ki, insan, insaniyet cihetiyle, ekser mevcudatla
alâkadardır. Onların saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle
müteellimdir. Hususan zîhayat ile, ve bilhassa nev-î beşerle, ve
bilhassa sevdiği ve istihsan ettiği ehl-i kemâlin âlâmıyla daha ziyade
müteellim ve saadetleriyle daha ziyade mesut olur. Hattâ, şefkatli bir
valide gibi, kendi saadetini ve rahatını onların saadeti için feda
eder.

İşte, her mü’min, derecesine göre, nur-u Kur’ân ve sırr-ı İmân
ile, bütün mevcudatın saadetleriyle ve bekalarıyla ve hiçlikten
kurtulmalarıyla ve kıymettar mektubat-ı Rabbâniye olmalarıyla mesut
olabilir ve dünya kadar bir nur kazanabilir. Herkes derecesine göre bu
nurdan istifade eder.

Eğer ehl-i dalâlet ise, kendi elemiyle beraber, bütün
mevcudatın helâketiyle ve fenâsıyla ve zâhirî idamlarıyla, zîruh ise
âlâmlarıyla, müteellim olur. Yani, onun küfrü, onun dünyasına adem
doldurur, onun başına boşaltır; daha Cehenneme gitmeden Cehenneme
gider.

Mektubat, s. 278, (yeni tanzim, s. 484)
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir